‘Selim… Canım, Bilimsel Selim!’ Böyle diyordu Günseli Tutunamayanlar‘da.
Bu veciz cümle, Selim’in karnımda büyümesine eşlik ederek büyüdü
içimde. Günü geldi bütünleşti Selim’le ve Selim, Bilimselim oldu sahiden
de. Ama BilimSelim yeri geliyor bilimselliği terkedip, duygusallıkla
konuşuyor içime yer eden biçimde. Şöyle ki;
♥
-Anne, sen babamı sevdin ve evlenmek istedin değil mi?
-Evet, birbirimizi sevdik ve bir aile kurmak istedik. Sonra bir ailemiz oldu ve sonra Kaşıkçı Elması‘mız dünyaya geldi.
-Evet, bir Kaşıkçı Elması dünyaya geldi ve ev coşkuyla doldu değil mi? (Nasıl da farkında kendinin ve değerinin:))
♥
Anne, Selim’e izlemesi için sinema filmi
açar ve yanına oturur. Küçük kardeş de yanlarına kurulur. Birlikteliği
pek seven Selim hemen atılır:
-A, anne, sen de mi izleyeceksin bizimle? Seninle film izlemeyi çok seviyorum. İçimde bir mutluluk oluşuyor seninleyken.
♥
Seni ne kadar seviyorum biliyor musun anne? Ay, kırmızı gezegen ve satürnün birleşiminden daha da fazla!
♥
Bir gün gene öpücüklere boğmaktadır
Selim annesini. Anne de onu tabii. Derken annenin kulağına eğilir ve
olabildiğince kısık sesiyle ekler:
-Seninle evli gibiyiz. Seninle bir aşk
mevzusu var aramızda sanki. (Sanırım ‘aşk mevzusu’ kalıbı bir yerden
direkt alıntı, alıntılamayı çok sever nitekim:))
♥
Selim her çocuk gibi doğum günlerini
heyecanla beklemektedir. Ve kışın gelmesiyle birlikte sorular sıklaşır.
Nihayetinde az kaldığını söyler anne hem de tam uyumadan önce;
-Anne ben kötü günler hemen geçsin, iyi
günler uzun sürsün istiyorum hatta sonsuza kadar sürsün istiyorum. Keşke
bana doğum günümün yaklaştığını söylemeseydin, çok heyecanlanıyor ve
uyuyamıyorum.
♥
Günlerden birgün küçük kardeş gene
düşer. Anne de kucaklayıp avutmaya çalışır küçük kardeşi. Selim dikkat
kesilir. Anneyse bu dikkati acımaya ve üzüntüye verir. Oysa Selim’in
tarafında durum bambaşkadır. Acıdığı kardeşi değil kendisidir:
-Kardeşime ilgi gösteriyorsun ama ben de çocuğum, ben de masumum! Bana da ilgi göstermelisin!
♥
Okula gitmek üzere kapı eşiğinde ayakkabılarını bağlamaktadır Selim. Ve ekler;
-Biliyor musun anne, seni daha ayakkabılarımı bağlarken özlüyorum.
♥
Geçen yılki olumsuz hatıralarından bazıları ayyuka çıkıyor yeniden:(
-Biliyor musun anne, ben eski
okulumdayken seni hatırlıyordum ve seni çok özlüyordum. Kahvaltı
yaparken gözyaşlarım bardağa düşüyordu. Ama kimseye belli etmiyordum.
Çünkü benimle alay etsinler istemiyordum.
♥
Anne tüm gün temizlik vs. işleri ile
uğraşmış, açlıktan bitap düşmüştür. Anneye gereken enerjiyi en kısa
yoldan sağlamak işiyse Sarelle’ye düşmüştür. Tepsiye koyar malzemesini
ve salona tv karşısına oturur. Sarelle’den yana pek iştahlı olmayan
Selim’i ise bu menğye itibar etmeyeceğini düşünerek öylesine davet eder;
-Selim, sen de yer misin?
-Yerim evet! der ve mutfağa bıçak almaya koşturur. Anne seslenir,
-Gel, sana bıçak almıştım zaten.
-A, benim yiyeceğimi düşünüp, bana da mı bıçak getirdin? Ne iyisin anne!
♥
Önceki Kış, aileler arasında Pazar
Kahvaltıları düzenlenmekteydi. Bu sırada Selim, dostum, ağbim dediği
kuzeni ile bolca vakit geçirmekteydi. O görüşmelerden birinde, kuzenin
hediye ettiği timsaha denk gelir Selim:
-Bu timsaha bakınca gözlerim doluyor anne. Toplantıtı hatırlıyorum. Orası öyle güzel ve eğlenceliydi ki!
♥
National Geographic kanalını
izlemektedir Selim. Derken belgeselde, kaplanın yaraladığı bir ceylandan
bahsedilir. Ceylanın kafası ve kolunun koptuğu görülmektedir. Epeyce
burkulan Selim, iç acısını dindirmenin yollarını aramaya koyulur:
-Anneeee, kaplanların saldırısına
uğramış ceylan. Kafası ve kolu kopmuş. Ama belki kendiliğinden ölmüştür.
Belki hastalanmış ya da yaşlanmıştır ve kendiliğinden ölmüştür, hem bak
kılları beyazlamıştı, demek ki yaşlıydı, yaşlanınca beyazlar ya kıllar,
di-i mi anne? diyerek kendini rahatlatmaya çalışır. Zira tüm çabası
ceylanın diriyken saldırı sonucu yaralanmadığına, öldükten sonra bu hale
geldiğine inanmak istemesidir.
♥
Selim annenin meymenetsiz çorbasını
içmemek için büyük direnç göstermektedir. Nihayetinde en az 6 kaşık
alması yönünde anlaşmaya varılır. Anne odadan ayrılır ve kısa süre sonra
geri döner:
-Şimdiden üç kaşık aldım anne. A, ya da
iki miydi emin olamadım. Neyse en iyisi baştan başlayayım, neden biliyor
musun, çünkü emin olamadım ve seni yanıltamaktan korktum.
♥
Anne Selim’e kötü haberi verir. Dinozor
Kralı filmi bundan böyle tv’de izlenmeyecektir. Zira Digiturk aboneliği
iptal edilmiştir. Selim atılır itirazla:
-Ben küçülücem ve kabloların içine gircem ve Dinozor Kralı’nı televizyonda tutucam.
Anne durumu pür ciddiyet anlatır ancak Selim elbette ikna olmaz ve durumunu anlatır:
-Ama anne o benim değer kaynağım. (Gene alıntılama yapıyor besbelli) Bu sırada kafasını da dolaba vurur ve ekler:
-Off! Kötülük üstüne kötülük! Önce Dinozor Kralı gitti, şimdi de kafamı vurdum.. ımmmmmğğğ.. der somurtarak odadan gider.
♥
Aile dışarıya çıkmak üzere
hazırlanmaktadır. Anne kendinden memnuniyetsiz, kilolardan muzdarip
aynaya bakınır. Bu sırada anneyi farkeden ve Selim, besbelli olumlu
konuşma tekniklerini uygulamaktadır.
-Çok güzelsin anne, tişörtün çok yakışmış!
♥
Selim buz pateni yapmak için pistin
yanında sırada beklemektedir. O sırada iki yanında iki güzel kız da ona
eşlik etmektedir. Selim bir anda anneye fotoğrafını çekmesi için
seslenir. İki kızın ortasında grand tuvalet halde dikilir:
Nasıl, iyi görünüyorum di-i mi anne?
Bunlar da ilginizi çekebilir:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder