22 Eylül 2010 Çarşamba

BilimSelim - Life

NTV'de Hayat (Life) adında efsane bir belgesel dizisi yayınlandı. Müthiş çekimler, harika görüntüler, görüntüleri daha da pekiştiren olağanüstü müzikler ve inanılmaz derecede şaşırtıcı öğelerle dolu, her anı insanı hayretler içinde bırakan bir BBC klasiğiydi. İlk bölümünden itibaren takip etme şansımız oldu. Belgesele rastladığımızda Selim de yanımızdaydı. Her türlü nebatat, hayvanat, çer-çöp aşığı oğlum, bu şahane gösterinin en büyük hayranı oldu, ilk andan itibaren. Biz de elbette. Her cuma ekran başına kilitleniyor ve ağzımız bir karış açık izliyorduk belgeseli. Uçan kuşlar, hayvan yiyen bitkiler, kurgu yapan yunuslar, maymunlar, kurbağalar, balinalar ve daha neler... Öyle ki, her halükarda durmak bilmeyen Selim, şaşkınlıktan sus pus izliyordu nefesini tutup. Hatta "bak belgesel başlayacak, oyuncaklarını topla, dişlerini fırçala, yemeğini ye, öyle ki belgeseli rahatlıkla izleyebilesin." diyerek zor işleri yaptırmak için fırsat bildik bu zamanları. 

Belgesel 10 bölümden ibaretti ve bir süre önce bitti. Tadı damağında kaldı  Selim'in elbette. Ümidiyse hiç bitmedi. Uzunca bir süre bünyesi belgeselin bitmiş olduğunu kabul etmedi. Israrla her cuma günü, aynı saatte ve sanırım biyolojik saati belgesel saatine ayarlanmış olduğundan, "Life başlamış mı, bir bakalım?" diyerek koltuğuna yerleşti ve ardından hayal kırıklığıyla, boynu bükülmüş halde  odasına döndü. Şimdi cep telefonlarımıza belgeselin bölümlerini yükledik ve bir yere gittiğimizde Selim'i zapt-u rapt altına almak için kullanıyoruz bu bölümleri. Fazlasıyla işe yarıyor diyebilirim.

Belgesellere düşkündür Selim hep. Hayvanlar hakkında daha çok bilgi edinmek için kudurur adeta. Aklına bir şey takılmışsa, usulca yanıma sokulur ve "Hadi anne, büyük beyaz köpekbalığını araçtıralım (araştıralım).", "Hadi anne, komodo ejderlerini araştıralım." , "Hadi anne, Allosaurusları araçtıralım" yahut "Hadi anne, mikroskobik canlıları araçtıralım." diyerek isteklerini sıralar. Hastalanıp tamamen yemeden içmeden kesildiği zamanlarda oturturum karşısına internetin. Büyük beyaz köpekbalıkları, dinozorlarla ilgili belgesel veya animasyonları bulur ve o görüntüler eşliğinde kolayca yediririm yemeklerini.  Engin bir bilgisi vardır doğa konusunda kısaca, bilmediklerini de  Hayat Belgeseli'nden edindi nitekim.

Bugün bir ara bilgisayar başındayken yanıma geldi. Böyle kendiliğinden ve derinden konuşmaları vardır, dikkat ederseniz cevherleri fark ederseniz dikkat etmezseniz kendi kendine konuşur gider. "Anne, biliyor musun, yusufçuk böcekleri dişiyle eşleşmek için birbirlerini suya düşürürlermiş." önce dalgın ve dikkatsiz idim, sonra kulağıma çalınan cümlenin ilginçliği dikkatimi çekince " Yusufçuk böcekleri n'apıyorlarmış, tam anlayamadım?" dedim. "Dişiyle eşleşmek için birbirilerini suya düşürüyorlarmış" diyerek tekrarladı cümlesini. Dikkat kesildiğimi fark edince daha güvenle devam etti konuşmasına. "Bi de anne biliyor musun, kambur balinalar dişiyle eşleşmek için birbirlerinin üstünden atlayıp, birbirlerini denizin dibine batırırlarmış." dedi. Ben de "Eşleşmek ne demek?" diye sordum. "Eşleşmek yani dişinin anne, kazananın da baba olması demek...  yavruları olması demek." dedi. "Ha, yani çiftleşmek." dedim. "Evet, çiftleşmek." diyerek onayladı cümlemi. Nitekim Life'ı izlerken bu görüntüleri de görmüştü ve biz de normal bir şey izliyormuş gibi yapmış, beri yandan pür dikkat kesilmiştik yanlış bir şeye şahit olmasın diye. Hayat belgeseli bu konuda  itinalı idi çok şükür. Hatta faydalı bile oldu; bir yavrunun nasıl dünyaya geldiği hakkında fikir sahibi oldu böylece Selim. Kolay yoldan hem de. Bir keresinde katil balinalar ile ilgili bir belgeselde eşcinsel ilişkiye girdiklerinden bahsetmişlerdi de nasıl kapatacağımı bilememiştim filmi. Belgeseldir, bir şey olmaz dememek gerekmiş yani.

Sonra devam ettim ben: 
-Peki neden  çiftleşmek için birbirlerine böyle davranıyorlar sence?
-Çünkü... çünkü en kuvvetli, en güçlü ve.. ve en kahraman olanı bulmak için. Eşleşmek için en kahramanı seçiliyor.
-Peki, neden en kahramanı seçiyor dişi çiftleşmek için?
-Çünkü en güçlü olan kahraman oluyor ve hepsini yeniyor. En güçlü olan baba oluyor, yavruyu koruyor böylece. Yavruyu güvenliyor.
-Bir de yavrular da güçlü olsun, doğada mücadele edebilsinler, hayatta kalabilsinler diye Allah en güçlüyü seçtiriyor dişiye değil mi? Böylece hem doğanın dengesi sağlanmış, hem de o hayvanın nesli korunmuş oluyor. Hani sen hayvanların nesli tükenince çok üzülüyorsun ya?
-A, evet. Çok üzülüyorum. Bir de çok kızıyorum o avcılara!!! hırrr!! Ben büyüyünce onlarla savaşacağım... Hatta kafalarını kopartacağım'' .. haydeee diyorum içimden.
-E ama oldu mu şimdi? onlar hayvanları öldürüyor diye kızıyordun, bak sen şimdi çok daha berbat bir şeyden bahsediyorsun, insana zarar vermekten bahsediyorsun. Bu kesinlikle kabul edilemez bir şey.
-A, evet.. haklısın. Ben onlarla konuşacağım ilkin. Hatta mücadele edeceğim onlarla büyüyünce... Yapmayın, diyeceğim.

Bu da -Şiddet Yok!- repliğimizden bir kesit... "Ben onu öldürcem, kafasını kopartıcam !!" cümlelerini ilk duyduğumda dehşete kapılmıştım. Sonra kendimi toparlamaya çalışarak; "Vurmak, dövmek  ancak aptalların yaptığı bir şeydir çünkü konuşarak, aklını kullanarak çözüm bulamaz, hemen kabalaşır, hayvanlar gibi tıpkı... oysa senin aklın çok güzel, çok da güzel konuşuyorsun, hiç ihtiyacın yok kavgaya, dövüşe. O güzel aklı kullanmak varken niye yaban hayvanları gibi kavga edesin, değil mi?" diyerek yumuşatmaya çalışmıştım tepkilerini. Ne kadar işe yaradığı bilinmez...

Dün de "Ben Güney Afrika'da yaşayan devasa bir ahtapotum,sen de öküz kurbağası ol." dedi oyun sırasında. "A, yok ya da boyalı semender ol sen anne."  Adeta belgesel diliyle konuşur oldu velhasıl.


5 yorum:

annelili dedi ki...

Bravo Selim'e diyorum....

anne kaleminden dedi ki...

bir solukta okunacak bir yazı daha :) diyaloglarınıza bayılıyorum... bilimselim adını hakediyor. kızım da geçen gün "anne biliyo musun balıklar denizin dibine inerken havalarını indiriyolar, yukarı çıkarken basıncı ayarlamak için şişiriyolar" dedi. bilginin doğruluğundan emin değilim nerden duydu tam olarak bilemiyorum. şaşırtıyolar biziii :))))

Deli Anne dedi ki...

Teşekkür ederim her ikinize de:) Haklısınız, çok şaşırtıyorlar bizi çoook!

kuzunun annesi dedi ki...

geriye dönük tüm bilim-selim kısmını okudum merakla. çok akıllı bir çocuk,algıları açık , ama senin yönlendirmelerinde çok etkili olmuş kanımca .
Öperim Selimi

Deli Anne dedi ki...

Valla öncelikle bravo demek lazım:) kaptırıp uzun uzun yazmışım birkaçını da , okuması zor. Selim evet algıları oldukça açık bir çocuk.. Böyle olunca da başka bir tür vicdan azabı sarıyor insanı, özenmek gerektiğini hissediyorsunuz ama kardeş, ev vs derken ilgi çok düşük kalıyor. Annelikte refah, ah tamam şimdi oldu diyebileceğimiz bir nokta var mıdır acaba..olsa keşke ayrıca... sevgiler.