22 Eylül 2010 Çarşamba

Bekarlık Özlemi ve Utanç

Bazı kızlar vardır  küçük yaşlarından itibaren mutlu evlilik hayalleri kurarlar. Böylelerinin gelinlik modelleri, pastaları, gelin çiçekleri, düğün seremonileri, düğün şarkıları hatta söz, nişan, kına ritüelleri bile eksiksiz kurgulanmıştır. Eşsiz bir koca ve aksesuarları çocuklar ile sonsuz mutluluktur şüphesiz bekledikleri.  Benim hayallerimse taban tabana zıttı bu durumdan. Büyük ablamın moda dergilerinde zihnime ve fikrime yer eden görüntüler eşliğinde hayaller kurdum hep. Özellikle bir görüntü hala saklıdır zihnimde. Arabasının yanında beyaz tayyörü ile poz veren iş kadını figürü hayatımı şekillendirmemde temel oluşturdu diyebilirim. Evlenmeyecektim, güçlü bir çalışan kadın olacaktım, kendine yeten, ailesine bakan, annesini ilerde rahat ettirecek, kudretli, bakımlı, güzel daha ne varsa. Öyle çoluk çocuk, ev kadınlığı -iyk- ve -öğk- idi.
Herhalde bu hayallerin etkisiyle gelinliği de, bilhassa kınayı da, çocuklu bir kadın olmayı da, hele ki 2 çocuklu olmayı da yakıştıramadım kendime, hep bir kaç beden büyük durdu tüm bunlar bende.  Yetmezmiş gibi özgürlük aşığıydım. Önüme çıkan, ayakbağı kesilen herşeye karşı durdum. Ümitvar olduğum tek nokta; çocukları çok seviyor olmamdı. Bir şekilde onlarsız yapamayacağımı biliyordum. Kaldı ki benim özgürlük sevdam ile toplumun dayattıkları arasında sıkışıp kalacağım ve geleneksele çok direnç gösteremeyeceğim de aşikardı.

Evlendim elbette. Önce 1 sonra 2 çocuklu bir anne oldum. Hamileliği de özdeşlestiremedim kendimle, doğumu da, anne olmayı da. Selim'i gördüm, bambaşka oldum, sevindim, aşık oldum, güzelliği etrafında pervane oldum adeta. Bebeğimdi Selim ancak hala -anne- olduğumun bilince değildim. O ilk telaşın gümbürtüsü içinde yuvarlanıp gidiyordum taa ki arkadaşlarım bizi ziyarete gelene dek. Ne zamanki sohbetin en koyu anında bebek ağlamasıyla bölündüm habire ve emzirmeye çekinip köşe bucak saklandım işte o zaman ayırdına vardım eski ben olmadığımın ve eski özgür günlerimin geride kaldığının. O ilk uyanışla pasif buhranlar geçirdim, sonradan farkettiğim. Selim'i emzirdiğimde kendimden iğrendiğim oldu nerdeyse, bu ben değilim dediğim ve de. Kendi başıma gezdiğim zamanları özlemeye başladım derken. Kendimi sokaklara atıp kaybolana dek, bileklerim kopana dek gezmeyi özledim. Kitapçıda saatler geçirmeyi özledim. Sinemaya gitmeyi özledim. Ki yalnız gitmeyi çok severdim özellikle. Konserlere gitmeyi, keyfince bir yerlerde oturup kahve ve sigara içmeyi, kesintisiz arkadaş sohbetlerini, Gizli Hedef partilerimizi ve en çok da sigarayı özledim ne yazık ki. Kahrolası sigarayı.

Derken giderek alıştım Selim'le yaşamaya. Özellikle Moskova'ya gittiğimizde yalnızlığımı paylaşan minik arkadaşım idi. Ara sıra özlüyordum yalnızlığımı, ara sıra içimdeki özgürlük aşığı taraf vahşi hayvanlar gibi salyalarını akıtarak dışarı çıkmayı bekliyordu, ara sıra kaçıp gitme isteği geliyordu, sık sık deliriyordum bunalıp ancak Selim başbaşka bir şeydi benim için; su gibi birşeydi, candı, aşktı, vazgeçilmezimdi. Artık tek çocuklu annelik an be an özümsediğim bir hal almıştı. Şimdi de çok çocuklu bir anne figürü çok uzaktı bana. Eğer  çocuklarımın sayısı 1'den fazla olursa anaçlığım taçlanmış olacaktı gibi geliyordu bana. Ki bu da çok uzak geliyordu bana. Ve o da oldu.

İkinci bebekte daha dingin ve çok daha engin idim. Açık ya da gizli buhranlar da yaşamadım, bunaltılar da. Zaten vakit de yok buna. Bitmez bir harala gürele içindeyim. Hala organize olamadım mesela. Bir akıntıya kapılmış gidiyorum şimdi. Durmadan, düşünmeden ilerliyorum boyuna. Arada sırada beni bu halden ayıltacak durumlar oluyor. Bir konser, bir film mesela. Tam heyecanlanıp gitmeye davranıyorum ki gerçekliğime uyanıyorum. Selim tekken bırakıp teyzesine gidebiliyorduk bir yerlere ama şimdi biz bebekle Selim'i zaptedemezken, başkası ne yapacaktı? Oturuyorum oturduğum yere. Hiç olmazsa sen git, diye İlter'i ikna etmeye çalışıyorum bazen. Hem gitmesini istiyorum hem de gidince biraz küskün oluyorum ona ve hayata. Yann tiersen geldi mesela, gidemedim. David Helfgott geldi gidemedim. Buika geldi gidemedim. Teoman'ı istedim gidemedim. Film festivali, müzik festivali...gidemedim.

Tüm bunları düşünürken ve şimdi dile dökerken korkuyorum ve utanıyorum bolca. Kerim'le yaşadığımız sıkıntılardan sonra anladım ki sağlıklı bir çocuk sahibi olmak çok ama çok büyük bir lütufmuş. Kesinlikle çokça şükredilmesi gereken. Şükrediyorum da. Ve Bir de içimin kıyıldığı Nehir'i okuduğumda... Büyük bir utanç duyuyorum böyle hissetmekten, böyle konuşmaktan. Affola!

Üstelik anne-baba olmak garip bir şey. İlk başlarda sanırdım ki çocuğu emin ellere bırakınca gene eski günlerdeki gibi yapabilirim; gezerim, tozarım, keyfime bakarım. Ama heyhat!!! Annelik tam bir dönüşümmüş meğerse... Kafka'nın böceği misali. Eski günler bir daha dönmemecesine bitiyormuş. Onca istediğim yalnızlığa kavuşsam da aklım devamlı çocuklarda, bir an önce onlara kavuşma isteğiyle, işleri bırakıp yarım yamalak, ya kendimi onları bıraktığım kapıda buluyorum ya da evdeysem arayıp getirin diyorum mesela.

İşte böyle bir şey....

16 yorum:

anne kaleminden dedi ki...

utanç duyulcak bişey mi özlediğimiz acaba, kendimizi özlüyoruz sanırım biraz da. iki çocuklu anne olmak gerçekten ağır. dediğiniz gibi birini bıraksanız diğeri elinizde :) ama hemen koşup onlara dönme isteği bende de var. tam bir dönüşüm bu, artık genetik kodlarımıza eklendi annelik...

Kitap ve Demlik dedi ki...

Anlattıkların bana o kadar tanıdık ki. Geri dönüşü olmayan bir şey annelik ve bu yeni duruma alışmak sancılı oluyor. Çünkü biz de tanımıyoruz anne olmuş halimizi, biz de yabancıyız kendimize.

Allah çocuklarına hayırlı ömür versin.

Adsız dedi ki...

herşeyi bende yaşadımcanım.gercekten zor annelik bende hala kendimi sucluyorum.iyi bir anne olamadıgım konusundaki ben kova burcu oldugumdanmı ne bende özgürlügüme cok düşkündüm,bazen insan kendini özgür hissetmek istiyor.ama Allah cocuklarımıza dert vermesin biz yine böyle bunalımlı yuvarlanıp gidelim.sevgiyle cok mutlu kal canım...

Deli Anne dedi ki...

Anne kaleminden: şikayetleniyormuş gibi olmaya utanç duyuyorum, Nehir'in annesini ya da evlat acısı gören anneleri görünce. Şimdi onlar okusa diyorum yazdıklarımı "be hey kadın, evlatların yanında sağlıklı, şükret!" demezler mi diyorum. Deseler de hakları. Yatıp kalkıp şükretmeliyken böyle hissettiğim için işte.... Çok şükür...

Esma Ercengiz dedi ki...

Ne kadar güzel yazmışsınız.. aynı duyguları ben de yaşadım çok kereler.. ve sonra aynı utançları duydum yüreğimde asıl dertlileri görünce..
Şimdi 40'ına 1 kala, içimden hala atamadığım 2.çocuk muhasebesini yapıyorum hala. Herşeye rağmen doğurmalı mıyım bir kez daha diyorum. Eğer hayır olursa kararımız, ileride pişman olmaktan korkuyorum.
Sevgiler..

Deli Anne dedi ki...

mimhece, selinka, eser hoşgeldiniz hepiniz.

mimhece:allah hepimizin çocuklarına hayırlı, iyi ve güzel ömürler versin :)

Selinka: Amin onlar iyi, güzel ve sağlıklı olsunlar da bir iyi bir kötü idare ediyoruz zaten:)

Eser: 2.çocuğu ben de düşündüm, aldım verdim devamlı, bir pozitif bin negatif durum canlandı gözümde. Ancak şu bir gerçekki tekil ya da çoğul çocuk mevzusu üstünde oturup düşünülecek bir konu değil, düşününce mantık da, bünye de tamamen reddediyor zaten:) ben biraz fantastik yaklaştım çocuk olayına. Vakit olursa saçma nedenlerimi de yazarım inşaallah... Umarım hakkınızda en hayırlısı, en güzeli olur.

Hepinize sevgiler...

karmaşıksarmaşık dedi ki...

süper bir yazi olmus arkadasim...kendimize bile itiraf etmeye utandigimiz düsünceleri ne güzel yazmissin...evet hepimiz cocuk öncesi halimizi özlüyoruz..hem de cok..bu demek degil cocuklarimizi sevmiyoruz...garip bisey... anlamasi zor ,anlatmasi da ..cocuksuz zamanlara özlem..

1.cocukta 1 yasindan sonra disari cikmaya baslamistik biz...ama hicbisey eskisi gibi degildi ..sürekli aklin onda ,uyudu mu, yedi mi, beni arayip agladi mi...tamam itiraf ediyorum egleniyordum ama hic bisey eskisi gibi degildi malesef...hep aklinin bikösesinde bebegin...
neyse benim 1.canavarim 3.5 oldu ,2 yi dogurmama 1 hafta kala ,annem doguma geldi ,biz yemege gittik....(bu arada senin sayfana yazmaya bayiliyorum ,baksana cenem düstü,ben blogumu kapatip senin blogunda takiliyim bundan sonra :) nerde kalmistik ,ha o yemekte ilk defa cocuksuz gibi rahat hissetmistim kendimi ,3.5 yil aradan sonra ,öyle iyi gelmisti ki anlatamam..ama isin trajikomik yani o güzelim yemekten 1 hafta sonra benim 2.kolik pasam dünyaya gelmis ve o yemegin hatiralarini beynimizden bicakla kazimisti..bu da böyle bir hatiramdir arkadasim...

yazar bu yazida ne anlatmak (sacmalamak) istemis:
durum o kadar da kötü degil ,karamsar degilem...bu veletler biraz bizden bagimsiz yasa gelsinler eve dönüsünü hatirlayamadigim geceler de gelecek..umarim...

Deli Anne dedi ki...

Arkadaşım ev ya da oda arkadaşı gibi takılalım blogda :) Bir ben yazayım, bir sen... Ben de senin uzun uzun yorumlarını seviyorum. Bu arada bir ara blogunu bulamadım, kapattın sandım, mail falan attım sana... Geldi mi bilmiyorum.

Seninle de bu kadar mı olur, bizimkiler arasında 4 yaş var sizinkilerde ise 3,5 yaş.. ama benim 2. kolik olmadı çok şükür.. öle değilse de başka şeyler oluyor ama hep.. benim 2. pek titrek çıktı, her çıtırtıya uyanıyor, gündüzleri reel anlamda uyumuyor öyle anne abartısıyla söylemiyorum... beni görmese ağlaşıyor falan bir garip yani.

Gezeriz di mi arkadaşım inşaallah zamanı gelince, çocuklar da sıhhatle büyüsün... ohhhhhh yandannn:)

NzN dedi ki...

evet evet tam da sorguladıklarım bunlar.
bende de öyle bir özgür ruh var ama deli gibi istememe rağmen ara ara bu tarz sorular hortlayıveriyor içimden bi yerlerden ama bu sorular da hiç bir zaman cevap bulamaz gibi hissediyorum.
yaş kaç olursa olsun bu sorular hep oluyor sanırım insanın aklında...

Deli Anne dedi ki...

NzN: Senin bloguna bakarken,"ben yine dellendim, gidesim var." cümlen ilişti gözüme derhal.Başka hiçbir cümleye geçmeden daha izlemeye aldım seni:) Benzeşiyoruz :)

Evet yaş kaç olursa olsun peşini bırakmaz bu sorular, bu iş mantıkla yapılacak iş değil çünkü. Bir de yaşı da çok geçirmemek lazım, malum yaş ilerleyince sorular artar.

Sevgiler

NzN dedi ki...

ahahaha dellenir dellenir, gitmek isterim ben:)
kesin istediğine karar veriyorsan çocuk insanını direkt yapmak lazım kanımca

NİHAN dedi ki...

Sen her yerde ve her zaman ozgursun! Asli da... Ama bunu hepimiz unutuyoruz... Ozgurluk kendi sinirlarinla sinirli oysa insanin sinirlari sonsuz tipki zaman gibi... Neden bebegini birakamadigini... Neden eskiyi ozledigini... Neden konser vesaire... Bunlarin her birinin altinda bir takim korkular yatiyor... Bagimliliklar... Bunlari bulursan rahatlayacaksin ozgurlugune kavusacaksin... Kendini hapseden sensin... Bu yorumu aslinda kendime yazdim cunku ne yalan soyleyim zaman zaman ayni seyleri ben de hissediyorum... Birakanlar var bebegini ama ben onlardan olamadim... Konserlere o da buyuyunce beraber gidicez bu gidisle ya da ondan izin alarakbazi aksamlar... Simdilik minik melek misafirimize gore yasayacagiz... Bu donem de cok guzel ve bunuda arayacagiz belki? Her donem o donem guzel.cocuklari la birarada olmanin keyfini yasa doyaaaaa doya!l

Deli Anne dedi ki...

Çok haklısın. Farkındayım. O da canımı yakıyor. Bu zor ve uzun gibi görünen dönemler geçici, hem de pek geçici.. An gelecek çok özleyeceğiz, tadına varsa vara ilerleyebilsek keşke.. ama yaşarken ve çoğu zaman çok zorlanırken böyle sakin düşünemiyor insan.. Sevgiler

İkiz Annesi dedi ki...

O kadar doğru ki tespitler isteyerek doğurmuş hevesle evlenmiş olsan da fazla değişen bir şey olmuyor yine içindeki kendini özlüyor insan.Hele benimkiler ikiz en başından itibaren birilerine bırakmak gibi bir lüksüm olamadı aslında bırakabileceğim fazla insan da yok hayatımda.Ve ikisi de kolikti çifte kavrulmuş yani:)Senin yazına benzer bir yazı da geçenlerde ben paylaşmıştım blogumda hayallerim olmadan asla diye çünkü artık o günler çok geride kaldı büyüdükleri zaman rahat olsakta asla gençliğimizdeki gibi olmayacak hep bir yarımız onlarla kalacak:)
Bunları düşünmekten suçluluk duyma bence hemen hemen her annenin yüreğinin,aklının bir köşesinde bunlar var sağlıklı olsunlar evet en önemlisi bu ama anneysek de insanız her şeyden önce.
Uzun oldu kusuruma bakma seni okudukça sana yazmak geldi içimden.
Sevgiler

Deli Anne dedi ki...

İkiz sahibi olmak hem byük bir nimet, hem de büyük bir sınavdır herhalde.. ikisi de kolik dediğinizde dizlerimin bağı koptu.. geçmiş gitmiş çok şükür.. ben biriyle dellenmiştim öyle siz naptınız kimbilir?

Ben diyorum ki; yanında annesi, kayınvalidesi, bakacak kimsesi olmayan anneler birleşelim.. sırayla herkes bir diğerinin çocuklarına baksın:) Bizi bizden gayri anlayan yok nasılsa.. aynı durum bende de mevcut çünkü.. Bakıcı tutsan bir günlüğüne düzensiz zor iş.. kimdir, nedir, bilemezsin.. için rahat etmedikten sonra o gezmeden hayır mı gelir? zor iş zor..

Sevgiler size de

İkiz Annesi dedi ki...

Kolik dönemlerinde saç baş yolar durumdaydım inan çok zor günlerdi.Ama biri bitmeden biri başlar misali ikizlerimden biri önce rota virüs kaptı ondan kurtuldum derken öksürük nöbetleri nedenini anlamak için 3 doktor ve 5 ay gerekti mikrobik astımız maalesef.Ben hala uykuya hasret.
Önerin harika böyle bir dayanışma merkezi açsak talep azımsanmaz sanırım bizim gibi olan anne sayısı o kadar çok ki..
Ne diyeyim Allah yardımcımız olsun:)