29 Ağustos 2010 Pazar

BilimSelim - Sağlık

Selim 3 yaşına gelmeden daha Petersburg'dan İstanbul'a gelmiştik.  Kendini bildi bileli ince, uzun rusların içinde yaşayan Selim'in gördüğü en şişman insan ancak ben idim. Bu tatil sırasında oldukça şişman olan bir teyzemiz bizi ziyarete geldi. Bizim son derece aşina olduğumuz bu şişmanlığın Selim için son derece şaşırtıcı olabileceğini öngörememiş ve tedbirimizi alamamıştık. Teyze yerinden kalktığı an Selim çocukların o acımasız açıksözlülüğüyle "Oooooo, teyzeye baaak! Ne kadar büyüüükkk! Ayı gibiiii." diyerek herkesi bir anda donduran cümleleri sarfetmişti.
Bir anlık suskunluktan sonra ortaya saçma sapan laflar atıldı ancak olayın izleri hiç kaybolmadı zannımca. Çok üzülüp, çok da utanarak Selim'i hemen bir köşeye çekip konuştum onunla, çok da üstüne gidemedim konunun, zira o teyze içerdeydi ve Selim bu konuşmanın etkisiyle zıt bir tepki de verebilirdi. Verdi de nitekim; kadın gitmeye davrandığında aynı cümleler ezberletmişiz gibi gene döküldü ağzından. Ortalık gene buz kesti. Gene saçma sapan laflar atıldı ortaya. Neyse ki bir daha uzatmadı Selim, vedalaştık sonunda. 

Bu olaydan sonra sakin bir zamanda, insanların dış görünüşleriyle ilgili sözler sarfetmememiz gerektiğini, önemli olanın insanların kalpleri ve ahlakları olduğunu anlatmaya çalıştım Selim'e Şişmanlığın bir hastalık olduğunu, bazen yanlış beslenmeyle bazen de başka bir hastalığın etkisiyle olduğunu da. Şişman kişinin şişmanlığından utanabileceğini, zaten zor olan durumunu zorlaştıracak söz ve hareketlerden kaçınmamız gerektiğini filan anlatmaya çalıştım dilim döndüğünce. Yetmedi kendimden örnek verdim. Ben eskiden inceciktim bak şimdi biraz şişmanım ve çok rahatsızım bundan, biri bana şişman derse çok ama çok üzülürüm dedim. Durumu az da olsa kavradığını sanıyorum. Nitekim bu olaydan sonra Selim şişmanlığa enteresan bir biçimde duyarlılık gösterdi.

Ancak gene de bu olaydan sonra o teyzeyi ziyarete gitmeye cesaret edemedik, o da bizim olabileceğimiz tüm mekanlardan uzak durdu. Hatta beraber olduğumuz grupla aktiviteler düzenledi o teyzecik, gruptan bir tek bizi davet etmez oldu aktivitelere.  Kısmen anlayışla karşıladık durumu.

Televizyonun açık unutulduğu anlar vardır hani, kimse izlemez de sanki illa açık olması gerekliymiş gibi açık kaldığı olur. Selim bir gün kendi halinde oyununu oynarken Tv den yükselen "Hamur işleri şişmanlatıyor." cümlesiyle irkildi. Oyununu bıraktı hemen, "Hiii, anne hamur işleri şişmanlatıyormuş, peki hamur işi nedir anne?" dedi. Cevabını alınca kaldığı yerden oyununa devam etti ancak tekrarlayıp duruyordu, hamur işi, hamur işi diye. Bir keresinde benim olmadığım bir ortamda kendisine ikram edilen pasta, börek, kek vesaireyi ne denli zorlasalar da yemek istememiş, hamur işlerinin şişmanlattığını ve kendisinin şişmanlamak istemediğini söylemiş. İşin içinde kek olmasa yemekten kaçınmak için bahane bulduğunu düşünecektim ancak keki çok sevdiğinden şişmanlık korkusuna verdim bu olayı.

Patates kızartmasını da çok sever her çocuk gibi. Kardeşinin yeni dünyaya geldiği zamanlar yemek konusunda  peşinden koşacak halimin olmadığı bir dönemdeydik. Sorunsuzca yemeğini yesin diye normalden daha sık verdik patates kızartmasını. Bu dönemde haliyle kabızlık problemi yaşadı. Bir gün tuvaletteyken ah vah edip, epey zorlanıyor ve "Benim neyim var böyle!!" diyerek kendine sorular soruyordu. Sanırım patates kızartmasını sık yemen ve daha az sebze, meyve yememen sebep oldu, dedim. Umusamaz bir tavırla dinledi beni. Aradan biraz zaman geçti, patates kızartması yemek isteyip istemediğini sorduğumda epeyce düşündü. "Immm, şeey, yicem ama az yicem, kabız olmak istemiyorum." dedi.
Bilim, deney programlarını çok sever Selim. TRT Çocuk'ta Nasıl Acaba? ve Yumurcak Tv'de Arka Bahçede Bilim adlı iki program mevcut. Hasretle ikisini bekler, tuvaletini bile yapmaya gitmez, dışarı çıkmayı reddeder, oyun başında ise hemen oyununu da oyun arkadaşlarını da bırakır bu programlar başlarken. Geçen gün Arka Bahçede Bilim programında mayonez yapımını gösteriyorlardı. Mayoneze de bayılır gene her çocuk gibi. Yumurtaya yağı ekleyip ekleyip bolca çalkalıyorlardı, her yeniden yağ eklediklerinde Selim'in yüzünün daha de ekşidiğini fark ediyordum. En sonunda infilak etti "Anne, ııyyykkk, yumurtayı kapladılar yağlaaa, ıyykkkk, bir daha patates mayonez yemicem" dedi iğrenerek. Sözünü de tam olmasa da kısmen tuttu, daha az yemeye başladı. 

İlter'in yurt dışında olduğu zamanlarda eve hapsolunca Selim, hareketsizlikten kilo almıştı epey. Biraz göbeklenmişti bile. Ara sıra -göbüşlü- deyip göbeğini sevmem onu hiç memnun etmedi. Ben göbekli değilim, deyip reddetti. Derken etraftan başka kişiler de kilo aldığına dair sözler sarfedince zavallıcığı şişmanlık kompleksi sardı sanırım. Geçen gün göbeğini gösterip dertli dertli konuşuyordu; "Keşke şişman olmasaydım da dostum Mirza gibi zayıf olsaydım, anne." Ona üzülmemesini söyledim zira bu konuşmayı yaptığımızda Dost Mirza ile geçirdiği günler geceler boyunca epey eritmişti göbeğini.


3 yorum:

öznur-ata dedi ki...

canım benim yaaa..bence selim'e spor yaparsa nasıl olacağından bahset..sevgiler

Deli Anne dedi ki...

OOO onu da biliyor onu da Öznür ablası. Şınav çekiyor, mekik çekiyor, "biraz halter kaldıriim da kasklarımı (kaslarımı) kuvvetlendiriim" diip dambılları kaldırıyor :)bacakları yetse koleksiyon (kondüsyon) bisikletine de binecek ama orda kalakalıyor işte.

pinus dedi ki...

bu yazıyı daha yeni okudum yorumda da belli olacağı üzere..ama çok güldüm.....kadının yüzü ne hale gelmiştir kim bilir....