Düşünüyorum,
bazı insanlar var, bir yerde yaşar ve o yerde ölürler. İçlerinden
bazıları başka yerleri görüp gezerler ve yine eski yerlerine dönerler,
kimi de yurtlarından hiç ayrılmadan öylece orada ömürlerini geçirirler.
Nasıl olur derim sürekli içimden, nasıl olur da bu insanlar benim yurdum
burasıdır deyip oradan gitmeyi hiç düşünmezler? Nasıl olur da oldukları
yeri yurdum belleyip sahiplenirler, sabitlenirler ve gitmeyi akıllarından dahi geçirmezler?
Düşünüyorum;
bazı insanlar var, bulundukları yerlerin ötesine geçerler. Mesela
taşrada iken şehre yerleşirler, koşullar, konfor artar ve bir daha
taşraya dönemezler, dönmek isteseler de, gönülleri meyletse de
dönemezler. Nasıl olur derim sürekli içimden, nasıl olur da bu insanlar
yeni şehirden ötesine geçmeyi düşünmezler? Nasıl olur da -tamam, benim
yurdum burası- demeyi dahi düşünmeden orada öylece sabitlenirler?
Düşünüyorum;
bazı insanlar var, taşradan çıkar, şehre yerleşir, olmadı ülke
değiştirirler, belki de ülkeler. Ve günü gelir ülkenin birinde
sabitlenirler. Nasıl olur derim sürekli içimden, nasıl olur da bu
insanlar kaldıkları son yere burası benim yurdum olacak derler, oraya
yerleşme ve orada sabitlenme kararını verirler?
Düşünüyorum ancak cevabı bulamıyorum. Çünkü kendi düşünce sistemimin dışına çıkamıyorum. Başka
türlü bir düşünsel ve zihinsel işleyişi her ne kadar anlamak istesem de
anlayamıyor ve idrak edemiyorum. Sadece; her insanın yaradılışının
farklı olduğu ile avuntu buluyor ve ancak o noktada kendimi teskin edip,
susturabiliyorum. Zira ben bir yerde sabitlenmeyi kendime
anlatamıyorum. Ülkeme dönme hayalleri kuruyorum, ama o hayallerde
sabitlenme zorunluluğu belirince içimde bir yanma, feci bir burkulma ve
hüzün hissediyorum.
.
.
Bir
keresinde felsefik Yahudi dindarlarını izlemiştim televizyonda. Şöyle
diyordu biri; Yahudiler esas olarak yurtsuzdur ve biz bu yüzden mekanı
benimsemeyiz. Dünya üzerinde bir mekanımız olmamalı! (İsrail Devleti’ni
kabullenmiyormuş bu grup bu yüzden mesela) O gün düşündüm aslında
hepimiz için geçerli değil midir bu? Hepimiz göçebeyiz bu dünyada.
Hepimiz yurtsuz! Bu dünya üzerinde tek bir yurdumuz var belki; o da
çocukluğumuz. (İnsanın anayurdu çocukluğudur,
deyişine binaen) Sürgün hayatı gibi bu dünya. Vakit gelene dek esas
yerin özlemiyle sürgündeyiz, ne tam olarak buraya ait olabiliriz ama ne
de istediğimizde çekip gidebiliriz .
.
.
İskoçya’ya
ilk geldiğimde biraz tedirgindim. Etrafa bakınıp çekinmiştim. Bir an iç
geçirmiştim; ne güzel burası İskoçların yurdu ve kendi yurtlarında
olduklarından, benim aksime ne de rahatlar kim bilir, demiştim. Rusya’da
hele bunu daha çok hissetmiştim. Çünkü fazlaca ve şiddetli bir faşist
kesimi vardı. Sonra dedim ki ne diye tedirginlik hissediyorsun? Bu
dünya, bu mekan evet harita üstünde onların yeri ama onlara ait değil
ki? Buraların da, bizim oraların da, hiç bilmediğim mekanların da,
dünyanın sahibi BİR, o halde ne diye çekinecekmişim burada olmaktan. Ya
da bir başka yere kondurulmaktan? Canım Barış’ım Manço’mun dediği gibi,
hemşerim memleket nire dediklerinde, bu dünya bizim memleket demeli
işte.
.
.
Yurtsuzum…
Sayısı pek da fazla olmayan -Yurtsuzlar- soyundanım. Sanırım genlerimde
göçebelik olduğundan, ne bileyim acaba bir yörük kızı mıyım? İyi mi,
kötü mü böylesi bilmiyorum, ama böyle hissediyorum. Yerleşiklik
hevesimi, aidiyet duygumu kaybetmiş gibiyim.Bu tek kişi için sorun değil
belki ama aile olunca sorun olabiliyor bizde görüldüğü gibi. Zira
ortada alıştığı düzeni seven, düzen isteyen ve muhtemelen böylesi bir
dünyada daha çok güvende hisseden çocuk faktörü var.
Bazen
düşünüyorum; onları alıştıkları mekandan koparmak bir nevi delilik belki
ve de bencillik. Ama bazen de şunu hissediyorum; süper konfor
sunduğumuz çocuklarımız, aman düzeni bozulmasın diye çırpındığımız
çocuklarımızı hazırladığımız dünya bu kadar konforlu ve rahat olacak mı
ki onlara? Yaşamın kendisi aksamaz bir ritimmiş gibi davranmak ne derece
doğru peki? Belki de göçebeliği ve yurt edinmemeyi ne kadar erken
öğrense o kadar kar. Belki eşyadan ziyade dünyaya odaklansa, insana,
farklılığa, renge ve çeşitliliğe bu daha büyük kar. Yeter ki büyük
sıkıntılar olmasın. Olursa cennet de olsa yaşadığımız mekan cehennem
gibi oluyor hayat maazallah.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder