22 Mayıs 2013 Çarşamba

Zeki Çocuk = Zor Çocuk



Yakınlarımın Selim için kullandığı tabir: onu büyütmekle 10 çocuk büyütmüş kadar oldun. Selim iyidir, hoştur ama çok zordur! Ancak Selim’le yaşamak gerekir bunu bilebilmek için. Üstelik öyle bir iki saat de değil, uzunca bir süre onunla içiçe olmak gerekir. Sırf keyifli anına değil, sıkıntısına da denk gelmek gerekir. Sıkıntı dediğimizde birçok çocuk için basit bir deniz dalgası etkisinde birşeyse, Selim için çok büyük tsunamide boğuluyormuş gibisinden birşeydir. Nasıl mı, söyleyeyim;

.
BEBEKLİĞİ ve KOLİK
Kolik çok bebek gördüm ben mesela ama Selim gibisini ne duydum ne de bildim. Etrafımdakiler de, doktorlar da aynısını söyler nitekim. Yani sırf benim kıt algım değil böyle söylememin sebebi. 90 günlük o devre ömrümden epeyce yıl yemiştir buna eminim.
Bebekken dışarı çıkartırdım; binbir zahmetle, 6. kattan merdivenle ve pusetle, ama o üstünü giydirdim diye (hele ki bere mümkün değil takamazdım) sokakta öyle bir ağlardı ki bütün mahalleli ne oluyor diye camlara çıkardı. Sanırsınız terkedilmiş bir bebekti. Kan ter içinde eve geri dönerdim. Moskova’da apartmanı birbirine katmasın diye, o soğuğa rağmen sokakta giydirirdik paltosunu, beresini. Ki ağlarsa dışarıda ağlasın ve sıkılıp çıldırmasın.Evet, sıkılıp çıldırmasın, işte bu sıkılma mevzusu hiç değişmeden devam etti, ediyor.
.
YEMEK YEMESİ
Yemek dersen çok büyük bir kabustu. Her öğünde acaba nasıl yedireceğim diye dizlerim titrer, nabzım hızlı hızlı atardı. Yemek yedirmek için denemediğim yöntem kalmamıştır eminim. Televizyon, bilgisayar, oyuncaklarla oyunlar, suyla oyunlar, ev eşyaları ile oyunlar, alınıp bir köşeye konan ve kriz anında çıkartılan oyuncaklarla oyunlar, dışarıda, odada, mutfakta, sokakta, pencere kenarında, parkta, hayvanat bahçesinde kısaca hemen her türlü şekilde, her türlü yerde ve her türlü şaklabanlıkla birlikte. Ama yemeyeceği varsa hiçbiri işe yaramazdı. Bir ara toz proteinlerle beslediğimi bilirim Selim’i.
.
DİŞ ÇIKARMA EVRESİ
Özellikle diş çıkaracağı günlerde yemeden içmeden tümden kesilir ve her türlü huysuzluğu yapardı. Yaklaşık 2 sene süren diş çıkarma evresinde, yani tam olarak 2 sene boyunca; -abartısız söylüyorum- gece 2 de uyanır sabaha dek uyumazdı. Ben hep uykusuz ve hep perişan dolanırdım. Bir de hastalansa evi birbirine katardı. Ki bu ve sonraki tüm dönemlerde hep yalnızdım. İ. o zamanlar gecelere dek çalışırdı. Ve biz yurtdışındaydık.
.
CAN YAKAN TİK
Erkek çocuklarının pek çoğunda tik gibi süreklilik kazanmış hareketleri var benim bildiğim. Selim’de de vardı. Lakin elbette bu da normalden farklıydı ve illa ki aykırıydı. Kolun en ince derisini  çimdiklemekti bu tik. Gece uyumaz diyorum ya hani, uyumazsa da en azından çimdiklerken öylece duruyor diye kolumu çimdiklemesine ses etmezdim mesela. Doktorlar aman izin vermeyin, deseler de reel hayat bu denilenlere pek uymazdı.
.
DÜŞME FELAKETİ
Büyüdü. Başka şeyler çıktı. Bir yerinde toplu iğne başı kadar (abartmıyorum) bir kanama olsa, yaralansa kıyameti koparırdı. Bir gün sokakta düştü, ortada hiçbirşey yok, sadece dizi sürtünmüş, öyle bir ağladı ve bağırdı ki tüm esnaf çocuğun kolu bacağı kırıldı diye yardıma koştu. Kalkmadı yerinden ama Selim. Öyledir, bıraksanız saatlerce orada öylece durur, kalkmaz acır korkusuyla. Ne yaptım biliyor musunuz, hamileydim o sırada, aldım kucağıma 4 yaşına gelen çocuğu, 6 kat merdiveni çıktım öylece. Çünkü bir süresi yok biliyorum, orada öyle geceye dek bekleyebilir de. Bırakıp gitseniz çığlık kıyamet, hasılı her türlüsü çirkeflik ve felaket.
.
SIKINTI EMARELERİ VE SIKINTININ EVDE PATLAK VERMESİ
Daha beteri ise şu: birşeye canı sıkıldı diyelim. Mesela geçen gün okuldayken masayı tıklatıyormuş ve  yanındaki kız rahatsız olup -no Selim- demiş. Selim durmamış ve kız ısrarla no Selim, no Selim demiş. En son gidip öğretmene şikayet etmiş. Öğretmen de Selim’e yapmamasını söylemiş. Selim’den dinledim tamamını. Çok canım sıkıldı, Yalda’ya çok kızgınım, çünkü ben ona yapmıyordum  ama o no, no, no deyip sinirimi bozdu ve üstelik öğretmene söyledi, ben kendimi anlatamadım ve öğretmen bana kızdı, dedi. Cuma günü olmuştu bu olay ve Selim her zamanki gibi bu olayla birlikte değişim gösterdi. Bütün hafta sonu bizi cinnetin eşiğine getirdi*
Selim’in tepkisi böyledir zaten; asla ve kat’a söz dinlemez, kimseye aldırmaz böyle zamanlarda. Ve en çok da Kerim’e eziyet eder. Tüm oyunları şiddet, vahşet, vurma, kırma, atlama, sıçrama ve sonunda büyük bir kazayla sonuçlanır. Kaza dediğimiz de ona değil hep Kerim’e doğrudur. Kerim’in ağzı burnu dağılır, dişi kırılır, morarır, yamulur vesaire ama önemli değildir Selim birkaç dakika sonra gene kaldığı yerden devam eder çıldırtmaya ve bu sırada Kerim’i ikinci bir kazaya uğratmaya… Yani başına gelen her sıkıntıda, belki birçok insanın aman deyip kulak arkası ettiği durumlarda o üzerine tüm dünya hücum etmiş gibi delirip, delirtiyor bizi boyuna.
.
EVİ TERK ETME GİRİŞİMİ
Üstelik bu sırada bildiğim hiçbir yöntem işe yaramıyor. Ne usulca konuşmak, ne anlatmak, ne ceza vermek, ne kızmak, ne çıldırmak. Karşısında ortadan ikiye ayrılsanız da, öleceğini de bilse ve dahi sizin de öleceğinizi bilse durmuyor asla! Önceki Cumartesi öyle çok delirip delirtti ki, patlak verdim ben gene. En son kapıyı çekip çıktı evden. Gitti mahallede dolaştı ama bu yaşta bunu yapan çocuk, ilerde neler yapabilir diye düşündükçe içim ürperdi, ürperiyorum da hala.*
.
AŞIRILIK VE COŞKU PROBLEMİ
Bir de şu var. Bir ortamda her zaman aşırılığa kaçan Selim olur nedense. Heyecanı, coşkusu hatta gülmesi dahi her zaman herkesten fazladır. Özellikle bir sıkıntısı olduğu zamanlarda; (bazen öğretmenine içerlemek, bazen bize içerlemek, bazen korku, bazen özlem, bazen kardeş kıskançlığı, bazen eften püften sebeplerle yani) bu bahsettiğim şeyler anormallik derecesine tırmanır. Birçok öğretmeninden de duyduk bu huyunu; ne oyunu, ne aşırılığı bitirmeyi bilmiyor. Bir şeye gülüyorsunuz diyelim herkes susuyor ama Selim yarılana dek gülmeye devam ediyor. Haliyle bir yerden sonra sinir bozucu oluyor. Ama dediğim gibi bu aşırılık genellikle canı birşeye çok sıkkın olduğunda oluyor.
.
KOVA BURCU İNSANI
Ben burçlara aldırmam aslında, inanmam da. Ama Selim’i ve yakınımdaki Kova burçlarını gördükten sonra ikna oldum en azından Kova burcunun var olduğuna. Bilmiyorum etrafınızda Kova burcundan biri var mı, varsa beni hemen anlarsınız. Kova burcu insanları çok zekidirler mesela, ama bazen öyle birşey yaparlar ki değil zeki idiot olduklarını düşünürsünüz adeta. Özeldirler, sıradan değillerdir asla, kabiliyetlidirler, farklıdırlar bu çok iyi birşey ama gariptirler de aynı zamanda. Çok zekidirler ama çok densiz de olabilirler. Genellikle ayrık ve uçuk bir tarafları olur sıradan insanlardan. Hümanisttirler, çok şefkatlidirler, kime sorsan çok iyi insan derler ama bazen en yakınındakilere karşı son derece duyarsız olabilirler. Öyle herkesin uyguladığı disipline asla gelemezler. Ve en önemlisi akıllarına birşey girmişse, siz ölseniz de onu denemek isterler ve ilk fırsatta denerler. Selim’in Central Park’taki meşhur Kaplumbağa Vakası gibi.
.
BOŞ KALMA TEHLİKESİ
Selim’in en sapkın, en azgın ve en kuduruk olduğu zamanlar dikkat ettim de boş kaldığı zamanlar, kısaca canının sıkıldığı zamanlar oluyor. Bir iki dakikalık boşlukta bile hemen arıza çıkartabiliyor. Her an bir şeyle uğraşmak zorunda. Şayet uğraşacak birşeyi yoksa direkt etrafındaki insanlara sardırıyor. Misalen arabada iki saniye sıkılsın direkt Kerim’e bulaşır. Film izler iki dakikalık bir ara olur, direkt Kerim’e bulaşır. Yani sıkıntısını direkt bir başka insan üzerinden gidermeye çalışır. Bu sırada da karşımdaki onunla eğlenmemi istiyor mu, istemiyor mu hiç önemli değildir. Önemli olan onun bir şekilde sıkıntısını gidermesidir. Zaten açıkça söyler; ne yapayım sıkılıyorum, ama karşındaki istemiyor deriz, ama ben istiyorum olur cevabı. Sanki onun istiyor olması anormalliğini mübah kılıyormuş gibi. İşte hem çocuk aklı, hem Selim aklı.
.
DOĞRU YOL
İşte böylesi bir çocuk Selim. Zekasından hiç şüphem yok, ilme düşkünlüğünden, şefkatinden, merhametinden, beni çok zorlasa da çoğu zaman hoşuma giden aykırılığından ve farklılığından da memnunum ama zorluğu öyle çok, öyle çok ki. Hele ki şu sıralar. Kafa tutuyor, dikleniyor, sorguluyor, ceza versen kabullenmiyor, beni tehdit edemezsiniz diyor (oyuncaklarını kaldırmamızdan bahsediyor), beni tehditle durdurmaya çalışmanız haksızlık diyor, ki doğru söylüyor, hasılı türlü türlü hallere giriyor. Ve böylesi zamanlarda günler çok zor geçiyor. Ve itiraf etmeliyim böylesi zamanlarda -güzel düşünmek- pek de becerebildiğim birşey olmuyor. Sadece yoğun bir sıkışma hissediyorum göğsümde ve tarifsiz biçimde daralıyor, bunalıyorum.
Bazen düşünüyorum; buraya bile isteye geldik ve zorlanıyor muhtemelen çocuk. Alıştığı düzenden koparttık, ki boyuna oldu bu, özlediği insanlar var. Bencillik mi ettik? Büyük bir hata mı ettik? Ama sonra düşünüyorum mesele bu kadar basit olmasa gerek! Bu yaşadıklarımız ilk değil ki. Türkiye’de de çok sık yaşadık benzer sıkıntıları. Hem ben ona sürekli bir konfor sağlasam da hayat öyle bir şey değil ki. İlla ki arızalar çıkacak karşısına ve çıkmıştı da. Ben onu ne zamana dek cam fanusta tutabilir, ne zamana dek ona süper bir korunak sağlayabilirim ki? Sanırım bir şekilde bununla baş etmeyi öğrenmesi, öğrenmemiz gerek. Bir şekilde doğru yolu ve doğru yaklaşımı bulmamız gerek! Sanırım şimdiye dek tam olarak bulamadık bu yaklaşımı. Daha çok özen, daha çok ihtimam gerek belki de. Ve belki de bir uzman desteği gerek. Ona da, bana da, bize de hem de.*
.
ACI GERÇEK
Özellikle etrafta anne ve baba yokken fırsatçı bir aşırılığa kaçan ve coşkusundan dolup taşan bu çocukla başbaşa kalmak istemedi pek kimse. Yakınlarımız bile. Haklılardı da. Çok iyi anlayabiliyorum; ben olsam ben de çekinirdim aslında. Özellikle şimdiki gibi* zor zamanlarda içerlediğim oluyor buna ama beri yandan anlayabiliyorum da. Bazen keşke bunca anlayamasam, diyorum ya. Benim anlamadığım bu halde akıl verilmesi hala.
Düşünüyorum; benim de bir elim yağda bir elim balda olsa, yanımda sevecen, sahici ve samimi olarak ilgili dedeler, neneler olsa, teyzeler ya da halalar, kurulu bir düzen ve yardımcılar ben de kolayca kaçıp gelmeye yanaşmazdım herhalde buralara. Bunun için keşke gitmeseydiniz demesin kimseler bana!
.
SON SÖZ: ÇOCUĞUM ZEKİ OLSUN DİYENLERE:
Bu sebeple çocuğum zeki olsun diye kendini yiyen, daldan dala atlayan, şunu yedireyim, şöyle uçayım, böyle kaçayım, aman zekasını açayım diyen ebeveynlere şunu diyeyim:
“Unutmamak gerek ki; zekasıyla birlikte; algısı, kavrayışı, şuuru, duyusu, duyguları, his dünyası, hayal dünyası kısacası her şeyiyle uyanık olan çocuklarla baş etmek zor, çok zor!”
Duyusu yüksek olunca bir bereyi takmak dahi çok zor. Duygusu yüksek olunca arkasını dönen arkadaşına kızıp günleri kendine de, size de zehir etmesi çok zor! Şuuru yüksek olunca şimdiden kapıyı çekip gitmeyi düşünmesi ve yetmedi uygulaması çok zor! Algısı yüksek olunca kafa tutması çok zor! Hayal dünyası geniş olunca sürekli korkacak birşey bulması ve her an korkuyla dolması çok zor! Zihni ve zekası çok olunca, bilgiye, öğrenmeye açlığını doyurmak ve devamlı meşgul edecek birşey bulmaya çalışmak çok zor! Bu türden çocuklara doğru yaklaşımda bulunmak büyük bir çaba gerektiriyor ve her zaman mümkün olmuyor. Bu yüzden zor! Ama sanırım böylesi bir çocuk olmak çok daha da zor!
.
Bu yüzden zekanın da, herşeyin de hayırlısı demek gerekiyor.
.
(*Bu yazının bir kısmı Selim’in okul problemleri tümden patlak vermeden önce yazılmıştı)

Hiç yorum yok: