Yakınlarımın
Selim için kullandığı tabir: onu büyütmekle 10 çocuk büyütmüş kadar
oldun. Selim iyidir, hoştur ama çok zordur! Ancak Selim’le yaşamak
gerekir bunu bilebilmek için. Üstelik öyle bir iki saat de değil, uzunca
bir süre onunla içiçe olmak gerekir. Sırf keyifli anına değil,
sıkıntısına da denk gelmek gerekir. Sıkıntı dediğimizde birçok çocuk
için basit bir deniz dalgası etkisinde birşeyse, Selim için çok büyük
tsunamide boğuluyormuş gibisinden birşeydir. Nasıl mı, söyleyeyim;
.
BEBEKLİĞİ ve KOLİK
Kolik çok
bebek gördüm ben mesela ama Selim gibisini ne duydum ne de bildim.
Etrafımdakiler de, doktorlar da aynısını söyler nitekim. Yani sırf benim
kıt algım değil böyle söylememin sebebi. 90 günlük o devre ömrümden
epeyce yıl yemiştir buna eminim.
Bebekken
dışarı çıkartırdım; binbir zahmetle, 6. kattan merdivenle ve pusetle,
ama o üstünü giydirdim diye (hele ki bere mümkün değil takamazdım)
sokakta öyle bir ağlardı ki bütün mahalleli ne oluyor diye camlara
çıkardı. Sanırsınız terkedilmiş bir bebekti. Kan ter içinde eve geri
dönerdim. Moskova’da apartmanı birbirine katmasın diye, o soğuğa rağmen
sokakta giydirirdik paltosunu, beresini. Ki ağlarsa dışarıda ağlasın ve
sıkılıp çıldırmasın.Evet, sıkılıp çıldırmasın, işte bu sıkılma mevzusu
hiç değişmeden devam etti, ediyor.
.
YEMEK YEMESİ
Yemek
dersen çok büyük bir kabustu. Her öğünde acaba nasıl yedireceğim diye
dizlerim titrer, nabzım hızlı hızlı atardı. Yemek yedirmek için
denemediğim yöntem kalmamıştır eminim. Televizyon, bilgisayar,
oyuncaklarla oyunlar, suyla oyunlar, ev eşyaları ile oyunlar, alınıp bir
köşeye konan ve kriz anında çıkartılan oyuncaklarla oyunlar, dışarıda,
odada, mutfakta, sokakta, pencere kenarında, parkta, hayvanat bahçesinde
kısaca hemen her türlü şekilde, her türlü yerde ve her türlü
şaklabanlıkla birlikte. Ama yemeyeceği varsa hiçbiri işe yaramazdı. Bir
ara toz proteinlerle beslediğimi bilirim Selim’i.
.
DİŞ ÇIKARMA EVRESİ
Özellikle
diş çıkaracağı günlerde yemeden içmeden tümden kesilir ve her türlü
huysuzluğu yapardı. Yaklaşık 2 sene süren diş çıkarma evresinde, yani tam olarak 2 sene boyunca;
-abartısız söylüyorum- gece 2 de uyanır sabaha dek uyumazdı. Ben hep
uykusuz ve hep perişan dolanırdım. Bir de hastalansa evi birbirine
katardı. Ki bu ve sonraki tüm dönemlerde hep yalnızdım. İ. o zamanlar
gecelere dek çalışırdı. Ve biz yurtdışındaydık.
.
CAN YAKAN TİK
Erkek
çocuklarının pek çoğunda tik gibi süreklilik kazanmış hareketleri var
benim bildiğim. Selim’de de vardı. Lakin elbette bu da normalden
farklıydı ve illa ki aykırıydı. Kolun en ince derisini çimdiklemekti bu
tik. Gece uyumaz diyorum ya hani, uyumazsa da en azından çimdiklerken
öylece duruyor diye kolumu çimdiklemesine ses etmezdim mesela. Doktorlar
aman izin vermeyin, deseler de reel hayat bu denilenlere pek uymazdı.
.
DÜŞME FELAKETİ
Büyüdü.
Başka şeyler çıktı. Bir yerinde toplu iğne başı kadar (abartmıyorum) bir
kanama olsa, yaralansa kıyameti koparırdı. Bir gün sokakta düştü,
ortada hiçbirşey yok, sadece dizi sürtünmüş, öyle bir ağladı ve bağırdı
ki tüm esnaf çocuğun kolu bacağı kırıldı diye yardıma koştu. Kalkmadı
yerinden ama Selim. Öyledir, bıraksanız saatlerce orada öylece durur,
kalkmaz acır korkusuyla. Ne yaptım biliyor musunuz, hamileydim o sırada,
aldım kucağıma 4 yaşına gelen çocuğu, 6 kat merdiveni çıktım öylece.
Çünkü bir süresi yok biliyorum, orada öyle geceye dek bekleyebilir de.
Bırakıp gitseniz çığlık kıyamet, hasılı her türlüsü çirkeflik ve
felaket.
.
SIKINTI EMARELERİ VE SIKINTININ EVDE PATLAK VERMESİ
Daha
beteri ise şu: birşeye canı sıkıldı diyelim. Mesela geçen gün okuldayken
masayı tıklatıyormuş ve yanındaki kız rahatsız olup -no Selim- demiş.
Selim durmamış ve kız ısrarla no Selim, no Selim demiş. En son gidip
öğretmene şikayet etmiş. Öğretmen de Selim’e yapmamasını söylemiş.
Selim’den dinledim tamamını. Çok canım sıkıldı, Yalda’ya çok kızgınım,
çünkü ben ona yapmıyordum ama o no, no, no deyip sinirimi bozdu ve
üstelik öğretmene söyledi, ben kendimi anlatamadım ve öğretmen bana
kızdı, dedi. Cuma günü olmuştu bu olay ve Selim her zamanki gibi bu
olayla birlikte değişim gösterdi. Bütün hafta sonu bizi cinnetin eşiğine
getirdi*
Selim’in
tepkisi böyledir zaten; asla ve kat’a söz dinlemez, kimseye aldırmaz
böyle zamanlarda. Ve en çok da Kerim’e eziyet eder. Tüm oyunları şiddet,
vahşet, vurma, kırma, atlama, sıçrama ve sonunda büyük bir kazayla
sonuçlanır. Kaza dediğimiz de ona değil hep Kerim’e doğrudur. Kerim’in
ağzı burnu dağılır, dişi kırılır, morarır, yamulur vesaire ama önemli
değildir Selim birkaç dakika sonra gene kaldığı yerden devam eder
çıldırtmaya ve bu sırada Kerim’i ikinci bir kazaya uğratmaya… Yani
başına gelen her sıkıntıda, belki birçok insanın aman deyip kulak arkası
ettiği durumlarda o üzerine tüm dünya hücum etmiş gibi delirip,
delirtiyor bizi boyuna.
.
EVİ TERK ETME GİRİŞİMİ
Üstelik bu
sırada bildiğim hiçbir yöntem işe yaramıyor. Ne usulca konuşmak, ne
anlatmak, ne ceza vermek, ne kızmak, ne çıldırmak. Karşısında
ortadan ikiye ayrılsanız da, öleceğini de bilse ve dahi sizin de
öleceğinizi bilse durmuyor asla! Önceki Cumartesi öyle çok delirip
delirtti ki, patlak verdim ben gene. En son kapıyı çekip çıktı evden.
Gitti mahallede dolaştı ama bu yaşta bunu yapan çocuk, ilerde neler
yapabilir diye düşündükçe içim ürperdi, ürperiyorum da hala.*
.
AŞIRILIK VE COŞKU PROBLEMİ
Bir de şu
var. Bir ortamda her zaman aşırılığa kaçan Selim olur nedense. Heyecanı,
coşkusu hatta gülmesi dahi her zaman herkesten fazladır. Özellikle bir
sıkıntısı olduğu zamanlarda; (bazen öğretmenine içerlemek, bazen bize
içerlemek, bazen korku, bazen özlem, bazen kardeş kıskançlığı, bazen
eften püften sebeplerle yani) bu bahsettiğim şeyler anormallik
derecesine tırmanır. Birçok öğretmeninden de duyduk bu huyunu; ne oyunu,
ne aşırılığı bitirmeyi bilmiyor. Bir şeye gülüyorsunuz diyelim herkes
susuyor ama Selim yarılana dek gülmeye devam ediyor. Haliyle bir yerden
sonra sinir bozucu oluyor. Ama dediğim gibi bu aşırılık genellikle canı
birşeye çok sıkkın olduğunda oluyor.
.
KOVA BURCU İNSANI
Ben
burçlara aldırmam aslında, inanmam da. Ama Selim’i ve yakınımdaki Kova
burçlarını gördükten sonra ikna oldum en azından Kova burcunun var
olduğuna. Bilmiyorum etrafınızda Kova burcundan biri var mı, varsa beni
hemen anlarsınız. Kova burcu insanları çok zekidirler mesela, ama bazen
öyle birşey yaparlar ki değil zeki idiot olduklarını düşünürsünüz adeta.
Özeldirler, sıradan değillerdir asla, kabiliyetlidirler, farklıdırlar
bu çok iyi birşey ama gariptirler de aynı zamanda. Çok zekidirler ama
çok densiz de olabilirler. Genellikle ayrık ve uçuk bir tarafları olur
sıradan insanlardan. Hümanisttirler, çok şefkatlidirler, kime sorsan çok
iyi insan derler ama bazen en yakınındakilere karşı son derece duyarsız
olabilirler. Öyle herkesin uyguladığı disipline asla gelemezler. Ve en
önemlisi akıllarına birşey girmişse, siz ölseniz de onu denemek isterler
ve ilk fırsatta denerler. Selim’in Central Park’taki meşhur Kaplumbağa Vakası gibi.
.
BOŞ KALMA TEHLİKESİ
Selim’in
en sapkın, en azgın ve en kuduruk olduğu zamanlar dikkat ettim de boş
kaldığı zamanlar, kısaca canının sıkıldığı zamanlar oluyor. Bir iki
dakikalık boşlukta bile hemen arıza çıkartabiliyor. Her an bir şeyle
uğraşmak zorunda. Şayet uğraşacak birşeyi yoksa direkt etrafındaki
insanlara sardırıyor. Misalen arabada iki saniye sıkılsın direkt Kerim’e
bulaşır. Film izler iki dakikalık bir ara olur, direkt Kerim’e bulaşır.
Yani sıkıntısını direkt bir başka insan üzerinden gidermeye çalışır. Bu
sırada da karşımdaki onunla eğlenmemi istiyor mu, istemiyor mu hiç
önemli değildir. Önemli olan onun bir şekilde sıkıntısını gidermesidir.
Zaten açıkça söyler; ne yapayım sıkılıyorum, ama karşındaki istemiyor
deriz, ama ben istiyorum olur cevabı. Sanki onun istiyor olması
anormalliğini mübah kılıyormuş gibi. İşte hem çocuk aklı, hem Selim
aklı.
.
DOĞRU YOL
İşte
böylesi bir çocuk Selim. Zekasından hiç şüphem yok, ilme düşkünlüğünden,
şefkatinden, merhametinden, beni çok zorlasa da çoğu zaman hoşuma giden
aykırılığından ve farklılığından da memnunum ama zorluğu öyle çok, öyle
çok ki. Hele ki şu sıralar. Kafa tutuyor, dikleniyor, sorguluyor, ceza
versen kabullenmiyor, beni tehdit edemezsiniz diyor (oyuncaklarını
kaldırmamızdan bahsediyor), beni tehditle durdurmaya çalışmanız
haksızlık diyor, ki doğru söylüyor, hasılı türlü türlü hallere giriyor.
Ve böylesi zamanlarda günler çok zor geçiyor. Ve itiraf etmeliyim
böylesi zamanlarda -güzel düşünmek- pek de becerebildiğim birşey
olmuyor. Sadece yoğun bir sıkışma hissediyorum göğsümde ve tarifsiz
biçimde daralıyor, bunalıyorum.
Bazen
düşünüyorum; buraya bile isteye geldik ve zorlanıyor muhtemelen çocuk.
Alıştığı düzenden koparttık, ki boyuna oldu bu, özlediği insanlar var.
Bencillik mi ettik? Büyük bir hata mı ettik? Ama sonra düşünüyorum
mesele bu kadar basit olmasa gerek! Bu yaşadıklarımız ilk değil ki.
Türkiye’de de çok sık yaşadık benzer sıkıntıları. Hem ben ona sürekli
bir konfor sağlasam da hayat öyle bir şey değil ki. İlla ki arızalar
çıkacak karşısına ve çıkmıştı da. Ben onu ne zamana dek cam fanusta
tutabilir, ne zamana dek ona süper bir korunak sağlayabilirim ki?
Sanırım bir şekilde bununla baş etmeyi öğrenmesi, öğrenmemiz gerek. Bir
şekilde doğru yolu ve doğru yaklaşımı bulmamız gerek! Sanırım şimdiye
dek tam olarak bulamadık bu yaklaşımı. Daha çok özen, daha çok ihtimam
gerek belki de. Ve belki de bir uzman desteği gerek. Ona da, bana da,
bize de hem de.*
.
ACI GERÇEK
Özellikle
etrafta anne ve baba yokken fırsatçı bir aşırılığa kaçan ve coşkusundan
dolup taşan bu çocukla başbaşa kalmak istemedi pek kimse. Yakınlarımız
bile. Haklılardı da. Çok iyi anlayabiliyorum; ben olsam ben de
çekinirdim aslında. Özellikle şimdiki gibi* zor zamanlarda içerlediğim
oluyor buna ama beri yandan anlayabiliyorum da. Bazen keşke bunca
anlayamasam, diyorum ya. Benim anlamadığım bu halde akıl verilmesi hala.
Düşünüyorum;
benim de bir elim yağda bir elim balda olsa, yanımda sevecen, sahici ve
samimi olarak ilgili dedeler, neneler olsa, teyzeler ya da halalar,
kurulu bir düzen ve yardımcılar ben de kolayca kaçıp gelmeye yanaşmazdım
herhalde buralara. Bunun için keşke gitmeseydiniz demesin kimseler
bana!
.
SON SÖZ: ÇOCUĞUM ZEKİ OLSUN DİYENLERE:
Bu sebeple
çocuğum zeki olsun diye kendini yiyen, daldan dala atlayan, şunu
yedireyim, şöyle uçayım, böyle kaçayım, aman zekasını açayım diyen
ebeveynlere şunu diyeyim:
“Unutmamak gerek ki; zekasıyla birlikte; algısı, kavrayışı, şuuru, duyusu, duyguları, his dünyası, hayal dünyası kısacası her şeyiyle uyanık olan çocuklarla baş etmek zor, çok zor!”
Duyusu
yüksek olunca bir bereyi takmak dahi çok zor. Duygusu yüksek olunca
arkasını dönen arkadaşına kızıp günleri kendine de, size de zehir etmesi
çok zor! Şuuru yüksek olunca şimdiden kapıyı çekip gitmeyi düşünmesi ve
yetmedi uygulaması çok zor! Algısı yüksek olunca kafa tutması çok zor!
Hayal dünyası geniş olunca sürekli korkacak birşey bulması ve her an
korkuyla dolması çok zor! Zihni ve zekası çok olunca, bilgiye, öğrenmeye
açlığını doyurmak ve devamlı meşgul edecek birşey bulmaya çalışmak çok
zor! Bu türden çocuklara doğru yaklaşımda bulunmak büyük bir çaba
gerektiriyor ve her zaman mümkün olmuyor. Bu yüzden zor! Ama sanırım
böylesi bir çocuk olmak çok daha da zor!
.
Bu yüzden zekanın da, herşeyin de hayırlısı demek gerekiyor.
.
(*Bu yazının bir kısmı Selim’in okul problemleri tümden patlak vermeden önce yazılmıştı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder