Önüm
arkam, sağım solum, üstüm başım eğitim zırvası olmuşken ve ben (/biz)
bu halle hararetle cebelleşiyorken, kafayı biraz salimlemek,
düşüncelerimi güzellikle yıkamak ve tazelemek gerektiğini hissediyor ve
mutlu bir mola veriyorum o konuya. Ben ümitsiz değilim asla, evet çok
sıkıldığım oluyor bu konuya ama derinden hissettiğim birşey varsa o da
bu sancıların yeni bir yola hazırlık olduğu yönünde. Sanki önümüzde
girmemiz gereken bir yol var ama biz yahut ben o yola girmekten
kaçınıyoruz. Ya haberdar değiliz yahut farkına varamıyoruz. Oysa yol
hayırlı ve belki de zaruri. Bilmediğimiz için direniyoruz. Biz
direndikçe de adeta ittire kaktıra o yola sapmaya zorlanıyoruz ve
sancıyı da bu yüzden çekiyoruz.
İki hafta
kadar önce Selim’i sevdiği bir müzeye götürüyorduk Edinburgh’a. Yola
çıkarken kapı önündeki telaşeden ve gerginlikten getirdiklerimle oturdum
arabanın ön koltuğuna. Kızgın ve öfkeliydim. Çocuklarsa sessizdi.
Derken arkadan Selim’in sesi geldi: Annecim, ben az önce dua ettim;
Allah’ım annemin sinirleri düzelsin ve gezimiz güzel geçsin diye, dedi.
Bu duyduklarımla sinirlerim anında düzeldi tabii hatta helva kıvamına
geldi her biri. Sonra gene sustu Selim ve ardından ekledi: Şimdi de
Allah’a çok teşekkür ettim, bize dua diye birşey verdiği için.
Evet,
şükürler olsun ki dualar var! Şükürler olsun ki ümit var, ümidimiz var!
Şükürler olsun tesellimiz olacak çok şey var. Hayır görünende şer, şer
görünende hayır ihtimali var. Şükürler olsun o şerden hayır çıkacağına
dair bana ümit veren Bir’i var. Şükürler olsun duamızı edip, yükümüzü
teslim ettiğimiz Bir’i var ve bu yolla iç rahatlığıyla bir kenara
çekilmek var. Şükürler olsun bizi bizden öte, bizden ziyade düşünen
Bir’i var. Şükürler olsun biz unutup uykuya dalarken dahi bizi gözleyen,
gözetleyen, bizim için hayırlı şeyleri hazır eden Bir’i var.
Ve şimdi de güzelliği ve çetinliği at başı giden İskoçya’dan güzellik kareleri var.
.
Mesela, minik bir feribotla gidilen; sol yanında içinde türlü tatlı hayalleri barındırdığım bir deniz feneri, sağ yanında da şirin tatlı bir kaç köy evinin olduğu bir otel var.
.
Koca bir gölün kenarına ve dağların eteğine kurulan bu otel ve yanındaki sayılı evlerin verdiği tatlı his var. Bir de dağlardan sıra sıra akan şelaleler var. Her an her yerde rastlanan.
.
Otel odasında bizi karşılayan enfes manzaralar var. Başımıza dek inmiş bulutlar, günübirlik göçen kuşlar burada da bizi buldular. Bir de bu küçücük yere çalışan feribot ve kütük taşıyan mini gemiler var. İçimi sıcacık yapıyorlar.
.
Derken eline fotoğraf makinasını alıp kendini dışarı atan bir kadın var. Otele dışarıdan bakmaktan keyif alan, sıcak odaların, tatlı ışıkların, yakamozların ve yansımaların fotoğrafını yakamalaya çalışan bir kadın var. Üşümesine rağmen direnen, derken alt pencerede büyük oğlunu gördüğünde kalbine düşen sıcaklıkla koşa koşa içeri giden bir kadın var.
.
İçeride içilen leziz kahve ve ona eşlik eden minik parmaklardan çıkma tatlı melodiler var.
.
Sabahına uyanıp gecenin yeniden yola düşmek var. Ve yol boyunca türlü güzellikler görmek var:
.
Yol boyunca çitleri dahi olmayan devasa bahçeli evler, bu evlerin çamaşır telleri var. Her an her yerde öbek öbek karşımıza çıkan yün deposu koyunlar var. Yanlarına yaklaşınca panikle koşturuveren koyunlar. Sürüden ayrılan Kaçak diye güldüklerimiz var.
.
Gün aymadan güne uyanan birileri var. Ve fotoğraf makinesine davranan. Gene ışıklara dadanan ve çok sevdiği gemi ardı köpüklerine bakakalan.
.
Bulutlu geçen iki günün sonunda hava tahminlerine rağmen güneşi göreceğine dair içinde büyük ümit taşıyan birinin ümidini karşılıksız bırakmayan BİR’i var. Şimdi karlı dağların tepelerine vuran güneş var, ışık var, aydınlık ve parlaklık var. Ve heyecan var.
.
Henüz doğan güneşle yola düşmek var.
.
Ve bunca güzelliği bir de ışık altında görmenin güzelliği var. Şükür var, çok şükür var!
.
Yol boyunca türlü güzelliklere rast getirilmek var. Ve 2 saatlik yolda mevsimden mevsime, iklimden iklime geçmek var. Bir an ilkbaharı bir an kara kışı yaşamak var.
.
Karlı bir günde Edinburgh’da bizi bekleyen sürprizler var. Adeta Kuğu Gölü’ne dönen mekan ve bize poz verir gibi duran kuğular, ördekler, martılar, kuşlar bir de eski bir otobüs ve çalışanlar var. Kusursuz bir güzellik var.
.
Bu soğuk geziden sonra sığındığımız sıcacık Vintage restoranlar var.
.
Okyanus kıyısı var.
.
Bol yıldızlı açık geceler var.
.
Ve o açık gecelerin pırıl pırıl gündüzleri var. Bu gündüzlerde Edinburgh’da gezmek var. Enfes manzaralı dağında, doğal korunmuş alanlarında.
.
Çıkıp da dağına Edinburgh’u tepeden görmek var.
.
Bu dağın eteğinde göl var. Ama daha ötesi dağın ara katmanında bir başka göl var. Uzaktan bakıldığında neredeyse denizle birleşen.
.
Gün batarken, gökyüzü gurup pembesine bürünmüşken eve dönmek var. Üstelik evin hemen yanında farkettiğimiz bir başka Vintage restoran var. Bahçesinde atların gezindiği, göle bakan, harika bir yer var..
Hasılı
güzel şeyler de var. Hep dediğim gibi, mutsuz anlarda bile açık tutulan
sayısız mutluluk kapısı hep var. Şükürler olsun var da var!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder