29 Mart 2013 Cuma

Bizim Okul Hikayemiz ve Bomba Haber!



Selim 1 aydır evde ve okula gitmiyor. Yeni okul arayışımızsa tam gaz devam ediyor. Bu dönemle birlikte, zaruriyetle başlayan ve hala hararetle yol alan ‘Başlasın Öğrenme Devrimi‘ var bizim hanede. Konuya dair oku, düşün, paylaş derken toparlanamaz bir bilgi birikimiyle cebelleşir haldeyim/haldeyiz. Ve tabii bunca birikimle sıradan bir okula Selim’i teslim etmeye gönlüm hiç razı değil. Hem bu tipitip sistemlerden çok soğuduğumdan, hem de yeni bir travmaya maruz kalması korkusundan.
Montessori mi, Waldorf mu, Homeschooling mi ya da bir başkası mı, Glasgow, Edinburgh, Londra ya da yeniden İstanbul mu, derken içimizde kismi çekincelerle birlikte, şartlarımızı da zorlayarak Selim’i Waldorf okuluna yazdırmaya karar verdik. Evimizden çok uzakta olmasına rağmen, şehir merkezini hiç istemezken yine de taşınmaya niyetlendik ve tümden karar veremesek de en azından şu kalan birkaç ayı inşallah güven içinde geçirsin istedik. Malum Waldorf’un 7 yaş sınıfı normal sistemlere göre bir nevi anasınıfı gibi.  Eh, bu da Selim’e iyi gelebilir, ona kendini iyi hissettirebilir ve ondan sonrasını duruma göre değerlendiririz, dedik. Danışmanlık aldığımız Eğitim Pedagogu, bir başka psikoterapist de kararımızı oldukça uygun buldu ve biz Paskalya Tatilinden önce Selim’in kaydını yapalım tatil dönüşünde de okula başlasın dedik. İ. de bir gün önce okula kaydı yaptırmaya gitti. Ama… yapamadı, niye mi? Okul bir önceki gün yanmış çünkü!
İnanılmaz ama gerçek! Allah’tan kimseye hiçbirşey olmamış ama okul kullanılamaz durumda. Şimdi yeni bina arıyorlarmış ama iş uzayacağa benziyor epey. Zira demiştim ya bu türden okullar devlet desteği alamadıklarından çok kısa sürede çözüm bulunamayabilir, gene de kim bilir?
İşin garibi İ. epeyce endişelendi ama ben sakindim sadece kısa süreli bir şok geçirdim. Önümüzde türlü opsiyonlar ve ihtimaller varken ve aslında herhangi bir okula yazdırmak dışında diğerlerinin tümü bizi her türlü zorluyorken, ama gene de olursa hepsine amenna diyebilecekken endişe duyduğum tek şey şuydu: içimden hiçbir seçeneğe -evet, işte bu- demedim, diyemedim, bu durumda içlerinden birini seçtiğimde bunun  doğru yol olduğunu nereden bileceğim? Bilmem mümkün olamayacağından, başlarken duayla başlarım inşaallah iyi olur diyordum. Bu durumda yani okul yanmış olunca, tek aklıma gelen; şimdi şıklardan biri elendi mi? Hani okula ayak bastığımızda açık güne denk getirilmiştik de, ne güzel tesadüf demişti İ., müdür de tesadüf değil, kader demişti, o zaman bu da kaderdi ve aynı yaklaşımla düşünürsek bir işaret miydi?
Şimdi Paskalya Tatili başladı. İ. gene mahzunlaştı, derin düşüncelere daldı. Şimdi ne yapacağız diyor, bendeyse gene bir rehavet, bir rehavet. Bir çözüm var biliyorum, yüksek derecede umudum da var, ama olacak her ne ise buna zaman da var. Bir de şu; 2 hafta sonrasını planlamıştık, ne oldu? Yandı, bitti, kül oldu. Şimdi ben istediğim kadar plan yapayım, büyük planda olacağına varıyor herşey, benim katkım belki miniminnacık. Deryada bir katre bile değil. O halde biraz daha zaman lazım.
Şimdi yeniden araştırıyorum/uz. Benim aklıma ilk gelen Homeschooling oluyor, ki bu konuda da araştırmaya başlamış hatta Başlasın Öğrenme Devrimi’ne eklemeye hazırlanıyordum ki bu olay oldu. En azından sular durulana dek, akla yatkın bir çözüm bulana dek Homeschooling yapılabilir. Tek Selim’in düzenli olarak yaşıtlarıyla faaliyet içinde olması lazım. Haftada bir spora gidiyor ama bundan fazlası lazım ve benim onu götürebilmem lazım.  Zira Selim çok sosyal bir çocuk, arkadaşa çok ihtiyaç duyuyor.
Bir yandan da belki tümden taşınmamız da sözkonusu olabilir. En yakını İngiltere civarı olmak üzere. O yüzden belki de Homeschooling gerçekten daha sağlıklı. Yeni bir yer, yeni bir alışma evresi, yeni süreç demeden, evden geçişle en uygun yere bırakmak nasip olur belki.
Şunu düşünüyorum şu yangınla ilgili;
-Ritüeller ve ritm temeliydi ya Waldorf’un ve daha birçok öğretinin ve çocuk psikolojisinin şimdi neyle açıklanabilir bu durum? Ritm de bozuldu, ritüel de. Ben bu yüzden sistematik şeylerden kaçınıyorum işte. Hayatın sistemi var mutlaka ama bir anda alabora olmak da var. Bu tip durumlarda çocuklar afallamasın diye çok da düzenli olmasak daha mı iyi olur. Waldorf bu bakımdan çöküyor benim gözümde ya da ben kast ettiklerini anlamıyorum.
-Biz bir ara Libya’ya gidecektik. Kararsızdık, ben çok istekli değildim ama imkanlar çok iyi olacaktı ve en önemlisi İ. yurt dışında gezmek yerine yanımızda olacaktı. O sıra annem istihareye yattı ve ertesi gün beni dehşetle aradı. Kızım çok kötüydü, feryat figan uyandım, siyahi bir adam vardı, çocuklar yanındaydı, gitmeyin dedi. Sonra bir daha aradı, ama en son Kuranı Kerim okunuyordu, öyleyse gidin dedi. Bu sırada Libya’da yaşayan arkadaşlarla görüşüyorduk ve biri kendi de oraya gitmeden rüyasında siyahi adamlar gördüğünnü ama herşeye rağmen Libya’da yaşamının güzel ve rahat olduğunu anlattı. Arada kaldım, isteksizdik ama gene de kabul ettik. Bu İ. görüşmeye gidip imza atacağı gün, evet tastamam aynı gün Libya’da iç savaş patlak verdi. Hatırlayanınız vardır mutlaka Türkler Libya’da mahsur kalmışlardı da, herşeylerini bırakıp canlarını zor kurtarmışlardı. Öyle ki şirketler dışarı çıkartılmaları için varlarını yoklarını aşiretlere vermişti.
Şimdi bu olay.. istihareye yatmadım.. kendi rüyama güvenen biri değilim… ama işte düşünüyorum…
.
Lale, Işık, Aşk, Ümit, Şükür ve Coşku Delianne
İyi haftasonları Ve Hayırlı Cumalar.

Hiç yorum yok: