19 Mart 2013 Salı

Başlasın Öğrenme Devrimi 5: Montessori ve İç Disiplin Hikayesi



Eğitim sistemleri içinde ilk duyduğum isimdi Montessori. Hatta o kadar çok duydum ki bu ismi bir ara iğrenme noktasına dahi geldim. Vasıfsız, tastamam alakasız bir kreşi görmeye gidiyorsunuz diyelim, Montessori sistemini uyguluyoruz diyorlar size daha kapıda. Biliyorsunuz ki uygulamıyorlar ama ismin moda olmasıyla tav olmanızı bekliyorlar o yuvaya. Ya da her yerde, her an Montessori silsilesi. Biri eline iki kap alıyor, Montessori etkinliğim diye anlatmaya doyamıyor. Ve bu biri gibi binlercesi çıkıyor. Çünkü Montessori moda oluyor. Ve maalesef moda olan herşey gibi bu kavramın da içi boşaltılıyor, geriye pörsük ve sadece isimden ibaret bir kabuk kalıyor. İnsanlar giderek efsunlanmış gibi kabuğa meftun oluyor, öz  bir kenara atılıyor. Moda arttıkça bilir bilmez ve körkütük tapınma hali de artıyor. İşin hakikati kayboluyor zira hakikatlere sulandırılmış bilgiler katılıyor. Birileri bundan rant elde ediyor, birileri bunu derhal kendi çıkarına malzeme yapıyor. Hasılı olan isme oluyor. İşte Montessori’ye olan bu bence. En azından benim açımdan öyle.
.
Maria Montessori
Montessori Eğitim Sistemi’nin kurucusu Maria Montessori
.
Hakkında hiçbir fikre sahip olamadan kendimden uzak tuttuğum birşeydi Montessori ve daha niceleri. Hatta öyle ki adında sistem olan herşeyden bu sebeple iğrendim. Dolayısıyla Montessori gerçekleri hakkında ne fikir sahibiydim ve ne de bu gerçeklerin peşindeydim. Kulağımda yalan yanlış bilgiler vardı hepsi bu.
Derken bir gün iş başa düştü ve Selim için alternatif okul arayışlarına girdim ve Edinburgh’daki Montessori & Arts School’u keşfettim. Bu keşifle arama yaparken ilk şuna benzer birşey işittim:
“Montessori’de ortaya çıkan en önemli sonuçlardan biri; çocuğun iç disiplin kazanmış olmasıdır!”
Bu cümleyle birlikte içimde Montessori’ye çemkiren tüm sesler sustu ve ben bu öğretinin peşine düştüm. Neden mi, anlatayım:
Selim’e davranış çizelgeleri hazırladım, puan sistemi uyguladım. Maksadım olumsuz hareketlerini olumluya çevirecek, olumlu hareketlerini de yerleşiklik düzeyine getirecek zararsız (!) bir teşvik yöntemi bulmaktı.  Ve evet bu yöntem büyük arızaların olmadığı dönemlerde işe yaradı ama bu konuda içimde hep bir tortu vardı. 
Madem, -Her çocuk fıtraten güzel ahlak üzere doğar- diyordum; o zaman benim ittirici gücümle, ister puan olsun bunun adı, ister mükafat, isterse ceza, bu yöntemi kullanmam o çocuğun mükemmel fıtratına dışarıdan bir müdahale değil midir? Zira ortada bir yanlış(!) varsa bu, dışarıdan gelen sevimsiz bir itmeyle değil, tam aksine içeriden gelen tatlı bir dürtüyle düzeltilmelidir. Üstelik dışarıdan gelen müdahale o muazzam fıtratta bozulmalara da neden olabilir.
Selim bir yanlış yapmışsa bunu annesi istediği için değil, ya da ödül veya ceza alacağı için de değil, yerme ya da övgü için hiç değil, tastamam kendi içinden geldiği için düzeltmelidir. Yani dışarıdan suni olarak, zorlamayla yüklenen dış disiplinden ziyade iç disiplin onu harekete geçirmelidir. Zira  bu bir nevi vicdan meselesidir ve güzel ahlak da ancak bu şekilde gelişir ve öze yerleşir. Öbür türlüsü bence hikayedir. Üstelik zorla dayatılan şeyden hayır geldiği de görülmemiştir, hele çocuk psikolojisinde!
.
montessori in school
.
Hasılı tıpkı çocuklarımın sırf ben beğendiğim için birşeyi yapmak istemeleri, benim beğenim için kendilerini şekillendirmeleri ya da bir başkasının beğenisi için kendi isteklerini bastırıp başka birşeye yönelmeleri, ya da puan almak, alkışlanmak için istemedikleri hallere bürünmeleri hiç de istediğim birşey değildi ve bu benim için rahatsız ediciydi. Onun için iç disiplin kısmı bunca etkiledi. Zira sanki kilit noktası buydu işin. Benim için iç disiplin, vicdanı getirir, vicdan bozulmamış fıtratın sesidir, vicdan özün ta kendisidir, vicdan güzel ahlağa götüren temiz sesin dinlenmesidir.
.
Maria Montessori
.
Ve işte bu noktada okumaya başladım. Özellikle Adem Güneş’in Montessori hakkında yorumlarıyla derin düşüncelere daldım. Yöntemlerini bilmiyorum, bu denilenler sahiden yapılabiliyor mu onu da bilmiyorum, ya da her çocukta bu yöntem tutuyor mu onu hiç bilmiyorum, tek bildiğim kilit noktalara takıldığım ve çoğuna -hah evet bu, vay canına bu da düşünülmüş- diye derin düşüncelere daldığım…
.
montessori1
.
Montessori Hakkında etkilendiğim ve çarpıcı bulduğum notları da buraya ekliyorum:
-” Montessori eğitim sisteminde çocuğu “fıtratı” üzerine yetiştirmek var. Ne yanlış yaptı diye “ceza”, ne de doğru yaptı diye “mükafat” var. Yani insan olmanın keyfi var.” (Adem Güneş’in en sevdiğim tanımlaması ve sanırım ben Adem Güneş’le sevdim bu tanımları)
- Çocuğa ceza veya ödül adı altında, dış disiplin yoluyla değil, iç disiplinle doğru davranışı kazandırmak var. (Aslında var olanı ortaya çıkarmak ve korumak var)
- Çocuğa tepeden inme bir müfredatla değil, kendi yeteneklerine göre yaklaşılması var.
- Öğretmenin -ben bilirim- kibrinden ve edasından uzak, çocukların -ben bilmem, o bilir- boynu bükük ezikliğinden uzak olmak var.
- Öğretmenin -hoşgörü, tevazu, yavaşlık ve sükunet ve sabır- içinde olması var.
-Öğretmenin çocuğun yanlışlarından birşeyler öğreneceğini bilerek, yanlışlarına müdahale etmeden, yanlış yapmasına müsaade edecek kadar sabırlı olması var.
- Öğretmenin -yavaş- olması var.. Zira öğrenme sürecinin yavaş ve sukünet içinde olacağına dair inanç var.
.
montessori
.
.
Aşağıda da Adem Güneş’in röportajlarından ilginç bulduğum bölümler var.*
.
BU EĞİTİMDE ÖĞRETMEN PASİFTİR, BAŞARI YÜZDE 70 ÖĞRETMENE BAĞLIDIR
Soru: Çocuk düzeni bozarsa ceza verilmez mi, ya da ne bileyim ödevini iyi yaptı diye mükâfatlandırılmaz mı, teşvik etmek için?
Cevap: Hayır… Çocuk ne yanlışından dolay cezalandırılır… Ne işini iyi yaptı diye mükâfatlandırılır… Ceza ve mükafaat dış disiplin yöntemidir, hâlbuki bu eğitimde çocuk içsel bir disiplin ve kuralları bir zorunluluk olarak değil, kendi içinden gelerek uygular hale gelmektedir… Eğer çocuğa “koşulsuz saygı” duyularak ve ona hitap eden bir eğitim sunulur ise bunlara gerek kalmadığı görülmektedir… Zaten bu eğitimin ortaya çıkarttığı en önemli özelliklerden biri bu… Eğitim sırasında çocuğa ceza vermenize gerek yok, o zaten öğrenmek istiyor…  Klasik eğitimin yanlışı, çocuğa hitap edememesidir… Bir başka özellik daha söyleyeyim Montessori Eğitimi’nin; bu eğitimde öğretmen pasiftir… Ve eğitimdeki başarının yüzde 70′i öğretmene bağlıdır… Klasik eğitimde ise öğretmen “aktif”dir ve başarı öğrenciye bağlıdır…
Soru: Nasıl yani, hem öğretmen “pasif” dir diyorsunuz hem de başarı öğretmene bağlıdır diyorsunuz bu bir çelişki değil mi?
Cevap: Hayır, çelişki değil bu çocuk gereğini tanımaktır… Zira öğretmenin sınıf içindeki pasif konumu, çocuğun kendi fıtri hali ile ortaya çıkmasına neden olmaktadır… Bu açıdan bakıldığında öğretmen sınıf içinde “tevazu sahibi” olmalıdır… Yani çocuğun yanında kendisinin daha üstün ve daha çok bilen birisi olarak görünmemelidir… Böylece çocuk öğretmeninin çok bilmelerinden eziklik duymadan ve kendi acemi yol alışlarında ondan bir “rehber” olarak destek alarak ilerler…

Soru: Montessori eğitim sistemi ile eğitim alarak ismi duyulmuş olan kişiler var mıdır?
Cevap: Şu an dünyada ismi duyulmuş birçok ünlü bu eğitim sistemi içinde kendi fıtratını bularak başarılar elde etmiştir… Örneğin;
Dünyanın en büyük şirketi “Google”ın kurucuları; Sergey Brin ve Larry Page Montessori eğitim sisteminin mezunlarıdır. Ve aldıkları bu eğitimin kendi fıtratlarını bulmada ne kadar büyük destek olduklarını her gittikleri yerde anlatmaktadırlar…
Dünyanın en büyük elektronik ticaretini yürüten www.amazon.com şirketinin sahibi Jeff Bezos da bu eğitim sistemi ile kendi gibi kalabilmiş bir kişidir. Veya dünyanın en “çılgın” projesi olan ve bu gün dünyanın en geniş internet ansiklopedisi olan www.wikipedia.org sitesinin kurucusu Jimmy Wales’da Montessori eğitimi almış birisidir. Dünyanın en etkin gazetelerinden olan The Washington Post’un sahibi ve editörü Katherine Graham da bu eğitim sisteminin içinden geçerek kendi fıtratından aldığı gücü ortaya koyabilmiş biridir.
-”Bu kişileri “Kendi gibi kalmayı başarabilmiş” diye tarif ettim, zira “klasik eğitimin” çocuktan aldığı en önemli şey “çocuğun kendisi”dir. “Çocuğu eğiteceğiz” diye onun fıtratının bütün özelliklerini kaybettiriyoruz, sonra da “Bu niye hiçbir şey yapmıyor?” diye ruhu ölmüş çocuk cesetlerinin başında ağıtlar yakıyoruz”
-”Aslında özümüzden uzaklaştık. Dün çocuk “aziz bir misafir” gibi evlerde barındırılırken… İnsan yetiştirmek üzere bir devlet sistemi oluşturulmuşken, düştüğümüz durum içler acısı.”
-”Ülkemiz eğitim tarihine baktığımızda Montessori Eğitimi’ni teşvik eden ve takdir eden liderin Atatürk olduğunu görüyoruz… 1 nci marif kongresi toplandığında orada yeni eğitim sistemlerine övgü dolu sözler söylediğini ve dil bilen “genç muallimlere” Maria Montessori’yi öğrenmelerini tavsiye ediyor… Ancak Atatürk’ten sonra klasik ve baskıcı eğitim sistemine devam ediliyor…”
-”İnsana insan olduğu için saygı duyulan ve mütevazı bir sabır ile çocukların fıtri hallerini ortaya çıkartan eğitim şekli bizim kendi kültürel değerlerimiz içinde de var…”
-”Hani İngilizler Hindistan’ı işgal ettiği dönemde “Hintli çocukların zekâsı açılacak(!)” diye onlara “Logaritma Cetveli” ezberlemelerini tavsiye etmişlerdi… Ve zavallı Hintli anne-babalar da zekâsı açılacak diye çocuklarına logaritma cetveli ezberlettiriyorken, İngiliz çocuklar elektronik hesap makinalarında “nanoteknoloji”nin temellerini atıyorlardı…
Bugün ne farkımız var ki Allah aşkına bir bakın okullara… Çocukların zekâsı açılacak diye matematik dersi ile canlarına okunmuyor mu? Ya da bilmem ne fiziğinin bilmem ne kanununun daha ortaokul yıllarında çocuklara “zoraki” öğretilmesindeki amaç nedir? Çocuğu kendi fıtratı üzerine bıraksanız, soysal sahada öyle göz kamaştıracak yeteneği var ama “illa logaritma cetveli ezberletip zekânı açacağım” iyiliğinin ülkemiz çocuklarını ruhen hasta ettiğini görmüyor muyuz?
Sadece zoraki müfredat ve ders dayatmaları değil klasik eğitimin çocukları serseme çevirdiği noktalar… Eğitilen ile eğiten arasındaki “gizli şiddet” de bu ülke çocuklarını çok incitiyor anlayın beni. Çocuklar üzerinde kabadayılık yapmayı, gür ve buyurucu öğretmen sesi ile çocukları neredeyse altını ıslatacak vaziyete getirmeyi bir marifet zannediyoruz.  “
.
MariaMontessori & Child
.
Dediğim gibi Montessori konusunda yeterince bildi sahibi olmaktan çok uzağım. Benim yazdıklarım hoşuma giden, çarpıcı bulduğum noktalardır. Eminim ki bu koca sistem iki parça cümleden de ibaret değildir. Tek bildiğim Selim’in son gittiği okulun Montessori harmanlı bir okul olduğuydu ve Selim orada mutluydu, Üstün Potansiyelli Çocuklar sınıfında da bilgiye ve ilgiye doyuruluyordu.
.
Montessori kulağa hoş geliyor ama benim kulağıma çalınan bir başkası; Waldorf da aklımı çeliyor.. Edinburgh’daki o okulu gezmedim, ama Waldorf Okulu’nu gezdim ve sevdim.  Yarın da inşaallah onu yazayım.
————————————————————————————————————————————————————-
*Kaynak: Haber7.com ve Aksiyon.com.

Hiç yorum yok: