28 Kasım 2012 Çarşamba

İskoçya’da Geçen Sonbahar



Sanırım şimdiye dek yaşadıklarım içinde en çok hatırladığım Sonbahar bu Sonbahar olacak. Farklıydı, zira zaman sanki ağdalıydı, git git gün bitmiyordu, ay bitmiyordu. Ağır geçiyordu vakit! Hani bahsettiğim Yavaş Aile Hareketi vardı ya, işte o kendiliğinden; kolaylıkla ve doğallıkla bizi yakalıyordu. Bu durum ne yazık ki, iyi zamanlar için geçerliliğini koruduğu gibi, kötü zamanlar için de geçerliliğini koruyordu. 

Bu Sonbahar yaşamdan hem çok zevk aldım, hem de yaşamaktan çok korktum. Zira öyle eşsiz, öyle benzersiz ve lezzetli zamanlar yaşadım ki hemen ölmeyeyim de daha tadını çıkarayım dedim bu halin ve içinde olduğum eşsiz ahvalin. Ve ne yazık ki bu halin tam tersini de içimden geçirdim.  

Gepgeniş uzanan, yemyeşil çayırlar, heybetli ve yeşil dağlar, gökyüzünün binbir tonu, gündoğumlarının ve günbatımlarının eşsiz havası, çocukluğumda kalan sayısız sevinçle yeniden tanışmam, dost olduğum ve selamlaştığım muazzam ağaçlar, göller, manzaralar beni alıp uçurdu defalarca cismimden koparıp da. Eridim, bittim, mest oldum. Lakin -evlatlarımızın ve mallarımızın en büyük imtihan- olduğu gerçeğiyle fena halde sarsıldım. Maldan geçtim de, evladın sıkıntısı bambaşka bir vurgunmuş yüreğe. Selim’in durumu uzun uzun yazılacak mevzu, ama kadar uzun ki konu, başlamaya korkuyorum. Ancak yazmam lazım zira benzer durumda olan insanlara yardımcı olacak, ibretlik tecrübeler yaşadık sanırım. Şimdi şükürler olsun daha iyiye gidiyor, yani inşaallah, yani ümitvarım, deyip konuyu kesiyorum. Ve açıp kollarımı şöyle iyice, İskoçya’nın eşsiz güzelliğine bırakıyorum kendimi şimdi de.
.
Bu ağaç ön bahçemizin orta yerinde duran cılız, saçaklı birşeydi. O kadar hırpani ve dağınıktı ki bir ara keşke buraya ekmeselermiş dediğim de oldu. Lakin bir gün yağmurdan sonra gördüm onu. Yaprakları iyice azalmış ve rengi de çok sevdiğim tonlara bürünmüştü. Ama daha ötesi yağmur yağıyordu ve o cılız dallar inci tanesi gibi sıra sıra su damlacığı ile dolmuştu. Ve o ağaç ışıl ışıl olmuştu. Tam karşımda duruyordu üstelik, öylece bütün güzelliği, eşsizliği ile. Ve beni utandırıyordu sanki şimdiki cazibesiyle. Utandım önceki düşüncelerimden ötürü gerçekten de. O yağmura aldırmayıp boy boy fotoğraflayıp kendimden geçtim ve sanırım ondan bu yolla özrümü diledim.
.
Bu ağaç, onca sıkıntısına rağmen güzele bakmaktan ve güzel görmekten vazgeçmeyen oğlumun bana hediyesi. Birgün arabada iken fırladı bir anda; anne bir ağaç gördüm, onu görmen lazım, çok beğeneceksin, dedi. Ve ısrarla oraya yeniden gitmemizi istedi. Gittik, gördüm. Muhteşemdi. Dolu dolu, sapsarı yaprakları ile gelin gibiydi. Şu romantik japon ağaçlarına benziyordu. Çok, çok estetikti. Üstelik çok kısa bir süre böyle yoğun sarıya dönen yapraklar bir iki hafta içinde tastamam döküldüler. Yani tam zamanında denk getirilmişiz demek ki. Ve ne yazık ki fotoğraflar aslının yanında çok zayıf, çok basit kalıyor. Canlısını görmek gerekli.
.

İskoçya’nın ve dahi dünyanın en güzel mekanlarından biri olarak adlandırılan Loch Lomond Bölgesi’ne gittik. İçinde türlü göllerin (ki -Loch- İskoç dilinde göl demekmiş), çeşitli dağların, hiç şahit olmadığım biçimde ağaçların ve ormanların olduğu bir yerdi burası. Enfes manzaralar vardı. Ama özellikle o dağ ve orman havasının bileşimi aklımda kaldı. Bir de buraya gitmek için geçtiğimiz yollar, yollarda şahit olduklarımız, bu yol üzerindeki Cottage denen köy evleri, Tea Room, Tea House, Tea Shop, Coffee Shop türünden kafeler harikaydı.
Mavi dağlar, buz rengi göller , içine girdiğimiz Trossachs National Park alanındaki gerçek orman ve bu ormandaki yürüyüş, Selim’in büyük hazzı ve doğayla terapisi, her yerde karşımıza çıkabilen su birikintileri, göletler, şelaleler, orman boyunca çıktığımız dağ yolunda bizi takip eden; taşları şeffaflaşmış incecik akan naif dere, birçok yönetmen ve yazara ilham verdiği söylenen; deniz gören tepedeki otel, yanında asırlık meşe ağacı ve şelalesi, arkasında ve karşısında uzanan dağlar, hiç bilmediğim bitki örtüsü, ormanda ürke korka yürüyüşüm ama sözde çaktırmayışım, Kerim’in her an her yerde devam eden koşusuna bu kez İskoçya ormanlarında devam etmesi, yol boyunca gördüğümüz kimi kamp yapan, kimi yelkenlisini hazırlayan, kimi kayığını arabasıyla sırtlanan, hasılı doğaya karışmayı çok doğalca ve ustalıkla beceren insanlar, en ıssız yerlerde bile ortaya çıkan bisikletliler, karavanlar, beş yıldızlı otel kıvamında kamp alanlarını dolduran insanlar, tepelerini göremeyeceğim denli yüksek mi yüksek ağaçlar, kolkola girmiş izlenimi veren sık çamlar, o çamlı dağlara uzaktan baktığımda, mavi gökyüzü ile birleştiği yerin hayallerimin Alaska’vari oluşumu, bir yandan da Bob Ross adlı TRT2′deki canım ressamı bolca anımsamam, çocukların doğayla muhteşem uyumu, dirençsiz halleri, Selim’e en iyi gelen şeylerden birinin doğa olduğunu görmek ve dahi kendinin de bunu dile getirmesi; oyuncaklarım hiç umrumda değil buradayken demesi velhasılı içimiz yanarken endişeden ve bilinmezlikten dahi çok güzeldi, çok özel anlardı her biri.
.
Kimiyle yakinen hasbihal ettiğimiz, kiminin de yanından geçip gittiğimiz yollardaki tatlı, sıcak duraklar.
.
Loch Lomond’da ilham veren o tepenin ve o tepenin nadide otelinin hemen yanındaki mütevazi evler. Çocukluğumun geçtiği eve benzettiğimden sanırım ben buraya daha çok meylettim ve uzunca süre aklımda türlü hikaye ile burayı izledim. Kimdi içindekiler, kimbilir nasıl iyi insanlardı, çiçekleri vardı, gene mütevazi perdeleri, o perdelerin ardında nasıl bir hayat vardı, herhalde sıcak bir yuva oradaydı, o perdeler rüzgarla azıcık havalanır da o hayatların minik bir köşesi bana görünür müydü nevinden türlü düşünceler ve hikayeler besledim büyüttüm içimde.
.
Çok sevdiğim o manzara; Tarlaların toplanmış ekinleri ve yığınla samanlar…
.
Uçsuz bucaksız yemyeşil çayırlar ve o çayırlarda otlayan besili hayvanlar, otel gibi düzenli ve konforlu kamplar, durmadan göçen kuşlar, eşsiz manzaralar…
.
Bitmek bilmez bu fotoğraflar bu yüzden devamı var: mesela parklar ve çocuklar var, ağaçlar ve elbette yapraklar var, bayıldığım günbatımları ve gök şöleni var, gerçek kelebeklerin olduğu Kelebek Dünyası var, Çilek tarlası var ama bunlara biraz zaman var…

Hiç yorum yok: