Her
bebek gibi Kerim’in de (bence) birçok yaptığı kaydetmeye değer. Az önce
birkaç aydır minik notlar halinde biriktirdiğim hallerini okurken ve bu
notları derlemeye niyetlenmişken, keşke daha çok kaydetseymişim dedim
çokça içimden. Zira birçoğunu hiç hatırlamadığımı farkettim üzülerek. O
yüzden not aldıklarımın çağrıştırdıklarını da unutmadan yazmalıyım
derhal. Ne de olsa bu blog onlara ait(ti) ve onlar olmasa Deli Anne
olmayacaktı değil mi?
18 ay ve sonrası & 24 ay ve öncesi
Birgün
içeriden tık tık sesler geliyordu. Bu sesler -tıngır tıkırt!- diyen bir
sesle bitene dek devam etti ve ardından minik sevinç sesi geldi:
BA-ŞA-DIM!
Başarmış
Kerim, neyi mi? Tarağımı tık tık atıp, en nihayetinde kaloriferin içine
atmayı. Ki hala pek sever o pis aralığa malzeme atmayı!
ε
Kesinlikle
çok kuvvetli bir taklit yeteneği, müziğe çok bariz bir ilgisi, fazlaca
inadı ve asabiyeti, -BATABAM- diye çözemediğimiz kendine has bir
kelimesi var. Bir de Iphone aşkı. Şöyle ki;
Birgün çok
sevdiği dayısı gelmişti. Dayısından telefonunu aldı her zamanki gibi.
Biraz oynadıktan sonra farkettim ki Kerim ortalıkta yok ve en kötüsü de
sesi dahi çıkmıyor. Endişeyle evi dolaşmaya başladım. Fakat o da ne?
Banyonun ışığı da, kapısı da ardına dek açık. İçimde türlü senaryolarla
iki adımlık yolu bence iki saat gibi bir zaman zarfında aldım. Zira
biliyordum son zamanlardaki klozet düşkünlüğünü ve onunla hasbihal etme
dürtüsünü. Kapıdan içeriye girdiğimde evet tam da o korkuya paralel bir
manzara buldum. Kerim klozete dayanmış, derin düşünceler içinde, bir
elindeki telefona bakıyor, bir kubura. Sanırım büyük çelişki yaşıyor
içinde. Telefonu atmak istiyor besbelli, belki başka alelade bir telefon
olsa hiç düşünmeden atacak lakin elindeki Iphone ve kıyamıyor bir
türlü. O zaman anladım Iphone’nın, Yüzüklerin Efendisi’ndeki yüzük gibi
efsunlu olduğunu, yahut yasak elma kıvamında olduğunu ve eline alanın bu
büyüye kendini kaptırdığını.
ε
Çok küçük
olduğundan bilindik kelimeler dışında yeni bir kelime söylediğinde
haliyle anlaşılmıyor, böylesi bir dönemde işte Kerim. Bir gün bana
ısrarla birşey anlatıyor: tüpe, töpe gibi birşeyler zırvalıyor. Ben
anlamayınca gidip içeriden bilekliğimi aldı, ki sanırım ulaşabildiği en
iyi malzeme buydu, ve bu bilekliği kulağına taktı. Tüp, tüpe dediği şey
küpeymiş meğerse!
ε
Birgün
oyuncak arabasını aldı ve yanıma geldi. Sessizce çalıştırmamı istedi,
ben de ama pili yok, deyince sinirlendi: Of anne, of! deyip arkasını
dönüp gitti. (Zaten birşeyin pilinin bitmesi hiç hazzetmediği şeydi)
ε
Elektronik
aletlere pek düşkündür Kerim. Hatta oyuncaktan ziyade böylesi şeylere
ve iş karıştırmaya meyillidir. Birgün odaya girdiğimde iş üstünde
yakaladım kendisini. Nasıl mı, söyleyim: Eline suluğunu almış, bir
yandan laptopuma döküyor ve bir yandan da ıslak mendille sözümona
siliyor. Bilgisayarım bu güzide (!) temizlikten sonra bir daha kendine
gelemedi tabii ki. Üstelik birkaç sene önce de bir başkası Selim’in
üstünde tepinmesiyle telef olmuştu iyi mi?
εε
Karla ilk temas.
-Biraz soğuk anne. Anne çok soğuk!
ε
Dinozora
binmiş birşeyler anlatıyor bigün. Ben de Selim’in çizgi filmlerinden
zihnime kazınmış olan bir repliği tekrarladım ona bakarak: Go Dino!
dedim. Yüzü gayet ciddi: I ıh, go dayno yok! dedi. Bir kere daha
dediğimi tekrar ettim. Bir kez daha aynı ciddi ifadeyle; ı ıh, go dayno
yok! dedi. Ben de -peki- dedim. Yüz kasları gevşedi ve gülümseyerek
-tamam- dedi. Anlaşılan beni sindirdiği için çok pek keyiflendi zibidi!
ε
Birgün yanıma geldi koşarak:
-anne çok
korktum, dedi. Ben de, ay korkma bebeğim, neden korktun, dedim. Dino
pozisyonunu aldı; eller ve dirsekler bükülüp aşağı süzüldü, pençeler
çıktı ve adımlar ağırlaştı, bir de kükredi: arrgghh, anne bak dino! dedi
ve kendiyle kendini korkutarak sözümona benimle dalga geçti.
ε
Birgün
sokakta giderken küçük ellerini koca elimle tutmakta zorlandığını sandım
ve rahat tutsun diye de parmağımı tutmaya zorladım: ısrarla düzeltmeye
çalıştı elimi, olmayınca ekledi: Anne yapma, yapma anne! dedi ve
avucumun içine alınca küçük, pamuk elini gülümseyerek yola devam etti.
ε
Selim kısa
film izlerdi küçükken. Kerim ise şaşılacak derecede uzun ve daha
ileriki yaşlar için hazırlanan filmleri izleyebiliyor: Misalen;
Laura’nın Yıldızı’nı pek seviyor ve anlıyormuşcasına tamamını izliyor.
Bu sırada da epeyce sessiz oluyor. Ve ne zamanki filme dair bir soru
soruyorum, o zaman dili çözülüyor: Annem bak Laula ditti, Annem bak
Peppel düttü gibi cümlelerle anlatmaya başlıyor.
Zırvaladığım
zamanlar vardır benim. Belki de bebek oyalama niyetiyle zırvaya
ulaştıklarım. Misalen Kerim su isterken çok sabırsızlanır. Ben de
dikkatini dağıtmanın yolunu ararken dediğim gibi bol bol zırvalarım.
Anne, suuu dediğinde de vakit kazanmak için başlarım:
Kerim’in suyu nerdesiiiiin, çık ortayaaaaaa?
Birgün
gene bu şekilde Kerim’in suyu nerdesiiiin, demiş ve cümlemi tamamlamak
üzere nefes almışken arkadan ince bir ses devamını getirdi: Çık
ooo-ta–yaaaa . Evet Kerim’di zırvamı tamamlayanın ta kendisi!
ε
Abisine
muhabbeti bambaşkadır Kerim’in. Hem hayranlık duyar ona, hem saygı
besler ve hem de derin bir sevgi. Misalen takdir edilmeyi en çok ondan
bekler. En çok onu taklit eder. Ondan duyduklarını anında ve duyduğu
kadarıyla kendince söyler. Misalen, spaydııı bugüüün gibi abinin akışkan
konuşmasından yakayabildiklerini peşisıra sıralar. Misalen, abi bak
deyip abiye marifetlerini gösterir.
Birgün
eline geçirdiği boş soda şişesini ağzına doğru dikine tuttu. Abi bak,
şaku (şarkı) deyip başladı: Sanırım şişeyi mikrofon yapmış ve göstere
göstere şarkıya başlamıştı.
-Annneeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee- diye uzattıkça
uzatıyor ve bu sırada gözleri de giderek açılıyordu. Aniden kesti
bağırmayı. Gözleri normale döndü ve bitirdi: Ba-şa-dım! Şarkının hepi
topu buydu.
ε
Bir de kendince şarkıları vardır: -pep-pe pepe üzüloooooor…
ε
Mutfakta
bulaşık makinasından çıkan bulaşıkları diziyorum birgün. Zaten
sevmediğim bu eylem Kerim’in ayaklarıma dolanması, bulaşıklara dadanması
vesaire ile iyice sevimsiz bir hal alır genellikle. Bulaşıkları
dizerken bir ara fazlaca ses çıktı. Ve içerden koşa koşa geldi Kerim.
Ben de ayak bağı olacak diye azarlamaya giriştim ki bir de ne göreyim:
meğerse bir kaza olduğunu düşünerek yanıma gelmiş, anne iyisin? diye
soruyor ve iyi olup olmadığıma bakıyormuş. :(
ε
ε
Yumurcak
Tv’de iki kedinin olduğu bir kısa çizgi film vardı. Şarkıları da tatlı
ve dile dolanırdı. Bir gün farkında olmadan şarkılarını söylüyordum:
Miyav mav, miyav mav! La-la la la-la!
Döndü bana
Kerim. Ciddiydi yüzü. -I ıh miyav yok, dedi. Ben gene tekrar ettim
söylediklerimi. O gene aynı ciddiyetle -I ıh miyav yok, dedi. Ben gene
tekrar edince, I ıh miyav yok, at-tık bitti! dedi. Ama öyle bir
kesinlikle söylemişti ki anında kestim inatla söylemeyi. Sanırım
ebeveynin çocuğunun direncini kırmak için kesinlik içinde birşeyi
anlatması, hayır demesi böyle birşeydi. Ben Deli Anne 2 yaşına bile
basmamış bir bebeden öğreniyordum bu gerçeği! Ve dahası 2 yaşını henüz
doldurmamış bir bebek tarafından terbiye ediliyordum iyi mi?
ε
Bir de
dönmeyen diliyle beni düzeltmesi vardır ki evlere şenliktir. Misalen:
a-a-ba der kendisi ama biz a-a-ba deyince düzeltmeye uğraşır bizi.
A-a-ba diil a-a-ba, ve ne zamanki biz araba deriz, keser düzeltmeyi.
Caillou için de aynı şey geçerlidir. Kailuy diiii, Kayyu demek gerekir!
Bunlar da ilginizi çekebilir:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder