10 Ağustos 2012 Cuma

Bir Adam Sevdim: Marc Reydams



O bana Festival Hatırası. O bana Edinburgh Yadigarı. O yeni Evgeny’im Grinko’m. O sokakların Yann Tiersen’i. O çok kendine has biri, ki ben çok severim kendine has olan, prototip olmaktan uzak olan herkesi. O, evet öğrendim adını sanını: Marc Reydams bu adamın adı!
Önceki hafta Edinburgh’ta Fringe Festival’de rastladım ona. Akordiyon çalıyordu canla başla. Sadece ben değil evimizin tüm fertleri benim gibi onun çekim alanına girdi. Etrafı çok kalabalık değildi, lakin onu bulanlar bir türlü bırakamıyordu bu tatlı müziği ve bu müziğin o adama kattığı keskin cazibeyi.
Evet akordiyon çalıyordu ama öyle sıradan değildi. Dedim ya canla başla. Herşeyini akıtıyordu akordiyona adeta ve bu öyle güzel yapıyordu ki kendisini, öyle değişik haller katıyordu ki ona. Çaldıkça başkalaşıyordu hali, çaldıkça çekiminde döndürüyordu bizi. Üstelik serin Edinburgh güneşi vurmuşken sokağa ve ona, zaten uzun cisminin ikindi güneşiyle daha da uzamış gölgesi düşmüşken taş kaldırımlara, o eşlik ediyordu herşeyiyle akordiyona. Bir yandan ayak adımları, bir yandan sadece -hah!- diyerek kattığı nidası ile ama yüzüyle de yaşıyordu çaldıklarını. Gitmek istemedim yanından ve dahi yorgun ve ağlak Selim, ve dahi mızmız ve huysuz Kerim de gitmek istemedi. Verilmiş bir söz üstüne gitmek gerekliydi, kaldı ki çocuklar dediğin şimdi gitmeyelim der ve bir saniye içinde eve gidelim diye de ortalığı birbirine katabilir, çılgınca feveran edebilirdi. Gittik. Ruhum asılı kalmışken efsunlu ikindi güneşinin altında kalbiyle çalan bu adamın müziğine ve endamına, ayaklarım geri geri giderek, gözüm arkada kalarak, içim giderek veda ettim ona ve Edinburgh’a.
Albümü vardı, gittik baktık Selim’le sandığına, kalmamıştı. Araya girip parçayı bölüp de soramadık üstelik, ismini bilememiştim, sadece Belçikalı bir sokak müzisyeni olduğunu öğrenmiştim. Ama ümitsiz değildim, bu adam çıkacaktı karşıma illa. Zira internet denen şeyle küçülmememiş miydi zaten dünya, bulacaktım onu, bulacaktım illa.
Buldum. Daha doğrusu canım yarim İ. buldu. İ. nin büyük sürpriz yaparak hatta yetmedi Kuzu Kapama şantajı (!) yaparak bana gönderdiği videoları ile çıkarıldı karşıma. Bu noktadan sonra saadetimi ne söz sorun ne ben anlatayım daha. Çocuklar mızmızlanmış mı, saç baş yolunmuş mu, Selim Kerim’e vurmuş, Kerim Selim’e uçmuş mu, aldırmadım, koyverdim kendimi mutluluğun kollarına. Zaten müziği duyan çocuklar da duruldu ardından. Ve Selim’in parıldadı gözleri; anne bizim adamın müziği bu, dedi. Öyleydi, çalan bizim adamımızın ta kendisiydi!
Buyrun; fotoğraflar, amatör kamera görüntüleri ile Marc Reydams huzurlarınızda!
.
Hali bile sevdiriyor kendini değil mi? Bir mütevazilik var çünkü adımlarında, halinde ve edasında. Giydikleri, duruşu, bakışı farklı. Çünkü o da besbelli gönül adamı. Aslen Belçikalı bir mühendis ama vurmuş kendini yollara, sokaklara ve göçebe hayata. Hemen her yerde çalmış akordiyonla. Yeni Zelanda, Avrupa…



Bu benim video kaydım. Youtube’a download ettim. Ne yazık ki tastamam değil video. Malum eteğinde iki erkek çocukla dolanan perişan bir anneyim. Ve her zaman acele etmeliyim:(
.

Burada yorgun sanki ve biraz da yılgın. Görev gibi çalıyor çünkü, bizim onu gördüğümüz gibi değil. Ama parça hala çok güzel.
.

Bunlar da ilginizi çekebilir:

Hiç yorum yok: