24 Temmuz 2012 Salı

Evimizin Yeni Modası: Kardeş Kavgası!



Çok kalabalık bir ailede büyüdüm. Yaşça birbirine çok yakın pek çok kardeşin içinde. Haliyle kardeş kavgaları ziyadesiyle olurdu bizde.
Sofrada oturuyoruz diyelim; biri gak diyor, öbürü o gakın içindeki külliyatı söküyor ve gak diyenin üstüne adeta sökün ediyor, ya da biri guk diyor, öbürü ona gak diyor, gak guklar uzunca süre devam ediyor, taraflar uzunca süre birbirini sözle taciz ediyor, bu sırada araya giren de kavgaya dahil oluyor, an oluyor herkes bir şekilde kavganın bir yerinden tutuyor, bazen sofra tarumar oluyor, bazen tarafların top yumağı halinde yuvarlandıkları görülüyor ve kim kimdir seçilmiyor, ben en küçük olduğumdan genelde seyirci oluyorum, ama olan en çok anneme oluyordu. Zira kavgaların yeri babamsız zamanlardı. Babamın yanında kavgaya tutuşmak haddimiz miydi? Babamdan ödümüz kopardı.
Daha ileri zamanlarda daha ileri kavgalar da olurdu. Öyle ki kavganın en hararetli yerinde, feryat figanla bayılırdı annem. O tozu dumana katan top yumağı hemen çil yavrusu gibi dağılır, taraflar kuvvetli bir ateşkes imzalar gibi derhal kavgayı durdurur, anneee, anneeee diye annemin etrafına toplanırdık. Uslanmazdı kimse, canım annemin bayılmasının verdiği o derin korkuya rağmen hem de. Ertesi gün ufak bir gak kıvılcımıyla başlardı kavga yine. Sanırım yaşaya yaşaya kavgaları da, top tumağını da, bayılmaları da olağan sayıyorduk. Belki de sürekliliği bundandı. Belki de üstünde derince düşünmüyor olmaktı. Ve belki de çocuk şuursuzluğu ve anormalliği idi sebebi sadece.
Tek bildiğim, biz kavgamızı eder sonra hiçbirşey olmamış gibi konuşmaya başlardık. Besbelli o dönemde kavgalar bize pek de koymazdı. Ama şimdi anlıyorum ki, annem için bu durum bunca basit değildi.  Meğerse bu işte taraflar değil, annem ya da daha genel ifadeyle ebeveynmiş asıl sıkıntıyı çeken. Şimdi anlıyorum bir annenin ve dahi babanın bu durumda nasıl tıkandığını, daraldığını, bayılma noktasına vardığını, hatta çareyi bayılmakta bulduğunu ya da bayılmanın bu durumda mükafat olduğunu. Çünkü son zamanlarda tam da bu durumun içindeyim ben.
Bizim evde ne zaman bu kavgalar bunca keskinleşti, ne zaman şiddetlendi kestiremiyorum. Kısa bir süre önce gayet masumane olan kardeş sataşmaları, safiyane kardeş anlaşmazlıkları bugünlerde pek ciddi krizlere dönüştü ne yazık ki. Bazen biz mi tetikledik diyorum, ya da Kerim 2 yaş sendromun zirvesinde olduğundan mıdır, yoksa aynı zamanda çok tatlı olduğundan ve ister istemez ilgiyi topladığından ve Selim’in onu fazlaca kıskanmasından mıdır, ya da hepsinin bileşkesi midir sebep, yahut sadece doğal bir süreç midir, ya da doğal sürecin bizim tarafımızdan tetiklenmesi midir, bilemiyorum, kestiremiyorum. Tek bildiğim, bu kavgalar sırasında ben de bayılma noktasına geliyorum. Onlar kavga ederken sanki benim ümüğüm sıkılıyor, göğsüme bir yaban öküzü oturuyor, nefesim daralıyor, kalbim sıkışıyor. Öyle ki çoğunlukla sesim çıkmıyor ve birden ikisini de kovalarken buluyorum kendimi. O noktadan sonra yaban öküzü de ben oluyorum elbette. 
Gün boyu, sürekli, iki dakikada bir kavga olur mu? OLUR, oluyormuş işte!
Selim korkuyor bu sıralar gene, dolayısıyla nereye gitse Kerim’i de takıyor peşine. Kerim’se Selim ne istese düşüyor onun peşine. Misalen, Kerim bebeksi oyuncaklarla hemen hemen hiç oynamıyor. Hele ki son dönemlerde anladım ki; yaşı uygun olsun olmasın, evdeki huzurun şayet kaldıysa devamı ve kısmi bekası için, ruhumuzun ve akıl sağlığımızın selameti için, bütün öğretileri bırakıp bir kenara, Selim’e ne alınıyorsa Kerim’e de aynısından almalı. Tıpatıp ama! En küçük bir fark kaçmıyor gözlerinden ve bir başka kavga sebebi türetiyorlar bu sebepten. Kerim’in yaşına uygun alınan ne varsa bir iki kullanımdan sonra atıl oldu mesela. Selim’inkiler ise her iki taraf için de pek kıymetli. Dolayısıyla Kerim şu yaşında Transformers, SpiderMan, Batman, çeşitli hayvan figürleri vesaire takıntılı oldu.
Daha bitmedi. Bazen aynısından iki kardeşe alınan oyuncak da olmuyor çare! Zira Selim genellikle oyuncağına şekil verip bir köşeye koymayı seviyor ve zaman zaman alıp oynamayı, Kerim’se yaşı gereği henüz korumayı ve saklamayı bilmediğinden, parçalamayı ve fırlatmayı. Hal böyle olunca da gözü gene Selim’in oyuncaklarında oluyor. Ve bundan gene kavga başlıyor.
Ya da ikisine de aynı şey alınıyor ama birinin pili zayıflıyor, ya da uyanık Selim bir diğerinin daha iyi olduğunu seziyor ve gene kavga başlıyor. Birine koşan Kerim’e derhal saldırıyor Selim, o benim, benimkini bırak, diye. İnatçı ve çığırtkan ve sürekli tiz tiz çığlıklar atan ve çığlığın gücünün farkına varan Kerim’se kolay bırakmıyor elindekini. Canhıraş bir mücadele başlıyor aralarında. Evde göz gözü görmüyor. Hırlayanlar, ağlayanlar, çığlıklar, böğürmeler, yetmedi tekmeler, yumruklar konuşuyor. Bazen bağrıma taş basıp araya girmiyor ve ikisini de kendi hallerine bırakıyorum, bu sırada Kerim güç yettiremediğinden genelde sinirden deliye dönüyor, bazen elinden oyuncağı alınan yüzü düşmüş Kerim giderayak Selim’in kurduğu oyuna tekmeyi indiriyor ve bu kez Selim deliye dönüyor, bazen araya giriyorum, bazen ikisini de ayrı odalara gönderiyorum, bazen salonla muftak arasındaki koca kapıyı kapatıyor ve ikisini de dışarıda bırakıyorum, bazen birini içeride birini dışarıda tutuyorum, bazen usulca anlatıyorum ama genellikle çıldırıyorum. Ve dediğim gibi son raddede, üst üste binen kavgalarda, devamlı taarruzlarda ise önce ıkınıp sıkınıyorum sonra çığrından çıkıp ikisini de yukarıya sürüyorum. Zaten o noktada anlıyorlar ki durum vahim, derhal bırakıyorlar kavgayı. Ve her nedense ben kızdığımda yumuşuyorlar birbirlerine karşı, hatta bazen el ele tutuşup çıkıyorlar merdivenlerden, sanırsınız bendim düşmanları da, ikisiydi aynı saflarda.
Düşünüyorum, ben anneme böylesi bir sıkıntı vermedim, yani sanırım. Hani derler ya, anne-babana ettiğin sana dönermiş. O zaman bu deyiş gerçek değil!
“Benim anladığım bu doğal bir süreç: Belki çocukların direniş göstermesi, elindekini sahiplenmesi, hayatta bazen gereken savunma, bazen saldırmayı en doğal yönden öğrenmeleri için gereken ve bu sebepten verilen birşey bu!”
Ama bu doğal süreç nasıl idare edilir, bu feci krizler nasıl yönetilir onu hiç bilmiyorum? Tek bildiğim bu bitmek bilmez kavgalar sırasında fena halde geriliyorum/uz. Allah aşkına, geçer mi bu kavga, bir süresi vardır inşaallah! Fikri olan beri gelsin? Yaşayan? Ya siz neler yapıyorsunuz bu tip durumlarda?
————————————————————————————————————————————————————————–
Önceki gün yorumlarda mevzusu geçti konunun, hem de tam dertlendiğim sıralarda, dün de Umut’la konuştuk Twitter’da, ne tevafuk. Tam da böylesi bir yazı yazmayı planladığım sırada. Hasılı şu dönemin modası, yazık ki kardeş kavgası.
Ve buyrun. Aşağıda internetten derlediğim kardeş kavgası fotoğrafları var. Bizde tüm bu pozisyonlar ve daha niceleri var.
Bunlar da ilginizi çekebilir:

Hiç yorum yok: