25 Haziran 2012 Pazartesi

Bir Adam Sevdim

Bir Adam Sevdim

by Deli Anne on 25/06/2012
Sabah henüz gün ışımamış. Güneş gözükmüyor ama ondan gelen ışıkla gökyüzünün açılan rengi az sonra doğacağını haber veriyor. Gecenin karanlığı yaklaşan güneşle neon mavisine dönüşmüş. Ortalık tam seçilmiyor ama kokular yeri ele veriyor. Sabahın enfes kokusu var burada ve kırların kokusu.  Bir adam yaklaşıyor; elleri ceplerinde. Başı da, boynu da öne eğik. Yakasını kaldırdığı ceketinin ardına gizlemiş çekincelerini. Yaklaşıyor. Kırların ortasına kurulan mütevazi piyanonun mütevazi taburesine oturuyor. Hemen başlamıyor piyanoya. Cebinden çıkardığı kibritle sigarasını yakmaya uğraşıyor telaşla. Tutuşan çöplerin cılız turuncu ışığıyla aydınlanıyor keskin yüzü. Yüzü kolay akıldan çıkmayacak denli kemikli ve pek zayıf biri. 
İçli, çok duygusal bir adam bu besbelli. Tıpkı Dostoyevski romanlarındaki kahramanlar gibi. Yahut Çavdar Tarlasındaki Çocuklar’ın kahramanı Caulfield gibi. Yahut Yabancı’daki Meursault gibi. Yahut Dava’daki Joseph K. gibi. Hasılı Tutunamayan biri. Selim, canım bilimsel Selim gibi… Yakıyor sigarasını ve başlıyor usulca. Dokunduğu ilk piyano tuşu ile dans da başlıyor, aşk da, serenad da.
.
.
Muhtemeldir ki pek konuşkan olmayan bu adam piyano üzerinden kendini anlatıyor alasıyla. Piyano lisanı oluyor adamın; öyle çok, öyle güzel anlatıyor ki kendini onunla. Uzunca bir süre monolog yapıyor sanıyorsunuz. Ve bu yüzden parçaya Vals adını vermesini de anlamıyorsunuz. Piyano anlatırken güneş de ortaya çıkıyor. Açık, yeşil, dümdüz arazi de. Göz hizasında olan güneş giderek yükselmeye başlıyor. Derken an geliyor piyano susuyor. Ne oluyor derken bilmediğim bir yerden akordiyon sırayı alıyor. Anlıyorum ki şimdiye dek monolog sandığım şey, davetmiş dansa; valse yahut aşka!
Akordiyon çok bekletmiyor kendisine uzanan nazik ve aşk dolu eli, en güzel şekliyle tutuyor, bırakmıyor. Bu noktadan sonra başka türlü şeyler oluyor. Ortalık aydınlanmış epeyce ve sabah kuşları çığlıkla yükseliyorlar gürültüyle. Bu valse tanıklık etmek istercesine. Akordiyon ve piyanoya gelince; ince, narin ve nazenin şekilde süzülüyorlar birlikte. Hem de çok içe dokunan biçimde. Bir piyano, bir akordiyon zarifçe, nazikçe ve adilce yer veriyorlar birbirlerine. Bazen biri diğerinin önüne geçiyor ama geride kalan buna içerlemiyor ve içtenlikle yer veriyor önündekine. Ardından birlikte uyumla dans ediyorlar gene. Derken vedalaşmadan hemen önce öyle bir yüksek duygu gönderiyorlar ki üzerime, yıldız olup bir bir düşüyor hislendiklerim içime içimde gene.
.
Tekrar, tekrar, tekrar izliyorum, dinliyorum. Birlikte süzüldükleri o en içli anlarda neredeyse ağlayacak denli doluyorum. Tekrar dinledikçe haliyle akordiyona da aşina oluyorum. Ve an be an birlikte ortaya çıkacakları sahneyi bekliyorum. O sahne geldiğinde ise; dalgalı, dingin, sızıntılı ve çok hüzünlü, yüksek ölçülü birşeyler yaşıyorum. Ama her ne ise bu hislenmeyi de seviyorum. Hasılı ben bu parçayı, parçanın dokusunu bozmayan, hayalimi sınırlamayan hatta bilakis bilmediğim hayallere kapılmamı sağlayan basit ama derin klibi çok seviyorum. Ama en çok bu ve daha birçok içli parçanın sahibi olan ve burada da başrolde olan Evgeny Grinko’yu seviyorum: Halini seviyorum. Müziğini seviyorum. Dokunduğu her notada içimin en ince kıvrımlarını dahi titretmesini seviyorum. Ve dahası beni sarsmasını seviyorum. Müziğiyle beni derinliklere almasını  seviyorum. Beni AŞK’a çağırmasını seviyorum. Ben de içimde döne döne vals yapmayı seviyorum.
Evgeny Grinko’yu seviyorum: Başını kaldırmadan piyanoyla konuşmasını seviyorum. Bu konuşmayı lisan-ı halle anlatmasını seviyorum. Amatör kamerayla, bayıldığım amatör çekimlerle hazırladığı klibi seviyorum. O klibin enfes içeriğini seviyorum. Basitliğini, sadeliğini ve sadelikteki güzelliği hissetmeyi seviyorum. Sabahın güzelliğini, kırların güzelliğini, doğanın uyanışını iliklerime dek hissetmeyi seviyorum. Ve bu görüntülerle her sabaha böyle uyanmayı hayal etmeyi seviyorum. Gerek parçayla ve gerek kliple, beni  sınırlamadığı, hayallerime ket vurmadığı tam aksine hayallerimi ve iç dünyamı coşturduğu için bu adamı seviyorum. Oysa birçok parça klibi ile ne çok bozar parçanın büyüsünü. Ah Evgeny, coşturdu içimdeki yüksek Rus sanatına düşkünlüğümü.
.

.
Biliyor musunuz, üstelik bu adam bu muhteşem müziklerini ücretsiz bırakıyor internet ortamına, öylece. Bir albümünü bulayım da alayım diyorum, bulamıyorum. Amazon’da yok mesela albümü. Oysa iyi film müziklerine de imza atıyor. Öyle bilinmedik biri de değil. Yani mesele ün değil! Gözünü para bürümüş değil!  Gönül adamı çünkü besbelli Evgeny!
Yıllar önce Ezginin Günlüğü çıkmıştı televizyona. Spiker alacağı çemkirik cevaptan emin şunu sormuştu: telif hakları ve korsan albümler hakkında ne düşünüyorsunuz? Grubun solisti yumuşacık ses tonuyla şunu dedi ve benim gönlümü fethetti: Ben hiç üstünde durmuyorum, çünkü bizim albümlerimizi alacak olanlar çoğunlukla üniversite öğrencileri oluyor ve onların şartlarında albüm almak kolay iş olmuyor! Ben bizi dinledikleri için onlara ancak teşekkür edebilirim.
Tamam emeğe saygı, hak vesaire sözkonusu buna da sözüm yok ama o müziğin sahibi hakkını böylece helal ettikten sonra helal olsun demek kalıyor bana da!
İşte Evgeny de böyle biri. Neredeyse Dostoyevsky kadar seveceğim kendisini:) Bırakın beni bizim evin tüm ahalisi de seviyor Evgeny’yi. Hele Selim müptelası oldu bu klibin ve bu müziğin. Her gece yatmadan; bana kırların şarkısını açar mısın anne, diyor. Geçen gün İ. ben arabaya biner binmez telaşla müzik cd’sini açmaya koyuldu. Baktım söyleniyor sonra. Ne oldu dedim: Evgeny’nin albümünü indirmiştim, süpriz yapacaktım sana ama çalışmıyor şimdi dedi. Evgeny ailemizin sevgilisi:)
Buyrun dinlemek isteyen beri gelsin:
.

.

.
♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥
TEŞEKKÜR: Beni bu müzikle buluşturan, her seferinde nice derinliklere ve tefekküre girmeme vesile olan güzel annem; ANNE CAFE’m, Hilalim, canım, çok teşekkür ederim. Sabahın güzelliğini anlatıyorsun ya, bu klip benim için dokunuyor tam noktaya.
Bu yazıyı uzun zaman önce yazmak istiyordum aslında ama yazamadım bir türlü. Ceyda‘nın tekrar hatırlatması ile ve anın da tam uygun düşmesi ile harekete geçtim yine:)

Hiç yorum yok: