18 Mayıs 2012 Cuma

İstanbul Baharı & Mayıs Ayı



Bilmezdim hiç, görmeden önce. Bilmezdim hiç ne var, ne yok bakmadan önce. Sanırdım ki her kırlarda durur onlar. Oysa göz görünce çıktılar ayyuka. Kaldırım kenarlarında, bazen parklarda ama çoğunlukla bakımsız alanlarda… Kısaca göz görmeye alışınca bu betonarme yapılar arasında dahi göz kırpıyorlar bakana ve sesleniyorlar adeta: hişt, biz buradayız, bize baksana!
Öyle güzeller ki, hele bazıları öyle nadide ve öyle özel ki. Kır çiçeklerinden bahsediyorum; hatta Gelinciklerden. Sadece kırlarda hatta hayal aleminde görülebildiğini sandığım Gelinciklerden. Hem de kırmızı değil, biri açık lila, biri somon rengi… İkisi de hem İstanbul gelinciği olması bakımından, hem de renklerindeki harikuladelik bakımından pek özellerdi. İstanbul öyle bir şehir ki, farklı yaratılmış Gelincikleri dahi.
.
.
Sonbahar’da Eylül ne ise, İlkbahar’da Mayıs odur benim için. Her iki ay da benim için özeldir. Eylül içine çekilmeyi, Mayıs dışa açılmayı anımsatır. Eylül gelen serinliğin, Mayıs’sa gelen sıcaklığın temsilidir. Biri donduran soğuktan uzaktır, biri yakan sıcaktan. İkisi de ılımanlığı anlatır. Biri yere düşmüş rengarenk yaprakları, bu yaprakların oluşturduğu muazzam manzarayı ve serin esen rüzgarı, diğeri en sevdiğim meyvelerin zamanını, canlanmış ve cıvıl cıvıl olmuş doğayı ve ılık esen rüzgarı anımsatır. Şimdi düşünüyorum da eğer iki kızım olsaydı; muhtemeldir ki birinin adı Eylül, bir diğerinin adı Mayıs olurdu. Hem ne güzel olurdu.
Ben bu Mayıs ayında Kadıköy çarşısındaydım.
.
Kadıköy Çarşısındaki ilk fotoğraf: kuturulmuş Yasemin. Bir altındaki ise kurutulmuş Gül. Hani çaylarda kullanılan. En alttaki fotoğrafa gelince, Un helvası gören ve bu anı unutulmaz kılmak isteyen sevgili kocamın halidir.

Hiç yorum yok: