2 Mayıs 2012 Çarşamba

Aklımda Kalanlarla Otel Hikayeleri ve İzmir Ertesi



1 aya yakın ağırladı bizi Mövenpick. Bir aile için ve bir otel için bence uzun bir süreydi. Dolayısıyla epey tanıdık simalar idik otelde. Öyle ki kahvaltıya indiğimizi gördükleri an 2 katı yumurta ve 2 ılık süt direkt masamıza getirilirdi. Ya da kahve isteyeceğim an, içimi okumuşlar gibi, masamda bulurdum kahvemi. Görünür çalışanlar çoğunlukla ilgili ve samimi idi, hemen hepsi pek kibar ve nezihti. Ama bilhassa görünür olmayanların arı gibi sokma mesafesindeydi nezaketleri. Hemen herşey iyi ve güzeldi. Yemekler epeyce lezzetli, kahvaltı özel ve çeşitli, çarşafların her gün değişmesi iç rahatlatıcı ve etkileyici, havuzu ve İzmir manzaralı spor salonu keyifli, apaçık İzmir manzaralı terası enfesti.  Ama tabii ki herşey kusursuz değildi.
Örneğin temizlik. Temizliğe geldikleri an, şayet odadaysam, derhal çıkmaya bakardım. Hem çalışanlar işlerini rahat görsünler, hem çocuklar süpürge tozuna, deterjan kokusuna maruz kalmasınlar ve hem de ben temizliği görmeyeyim diye. Zira görürsem hoşuma gitmeyen şeyleri bulmam ve dahası onlara takıntı yapmam olasıydı. Nitekim bir kez bunu yaşadım. Temizlik yapıldığı sırada odadaydım. Ve o tarafa mümkün olduğunca bakmıyordum, ki görmeyeyim detayları. Lakin göz istemeden flu şekilde görür ya yan tarafı, gördüm işte: Çöp kovasını silen bayan, hemen ardından aynı bezle tabak, bardak, su, oyuncak vesaire koyduğumuz masayı da siliyordu. Tamam çöp oda çöpüydü ama neticede çöptü adı. Bu konuyu uzatmadım, ki zihnimde detaylar dallanıp budaklanmasın. Zira bir başlasam tüm temizliğin ve bizim hareketlerimizin biyografisi, anatomisi ve her türlü filmini çıkarır saplantıdan saplantıya koşardım. Bu yüzden konuyu zihnimden atmaya baktım. Kaldı ki ben bu otel maceramızda hijyen konusunda tüm ipleri saldım. Salmak da zorundaydım. Zira görünen o ki, önümüzde daha çok otel macerası olacaktı. Hele İngiltere’de otelde kalmayı düşününce kendimi ve çocukları rahat bırakmam şarttı.
Bıraktım da. Odada çoraplarla dolaştılar, hatta yerlere yattılar, otelin bilumum yerlerini paspasladılar, yere düşen oyuncakları, hamurları alıp oyunlarına kattılar, bisküvi, çikolatalara müdahale edemeden hızla ağızlarına attılar vesaire vesaire. Nevresimlerin her gün değiştirilmesi benim için iyi bir kıstastı. Onu baz alıp kendimi rahatlatıyordum. Bir de özellikle havuz nedeniyle sıklıkla banyo yapıyorlardı.
Yanısıra otelde herkesin ulaşabildiği terasın gündüzleri sadece özel müşterilere açık olması bence çok sevimsizdi. Ücretle gelen bu denli aşikar ayrım haliyle iticiydi. Bence böyle bir uygulama gerekli ise bunun görünmez bir yerde yapılması gerekirdi. Zira bilmeden gitmeye yeltendiğinizde, içeride birileri varken, siz kapalı cam kapının dışından gariban sefiller gibi bakıyor, iç geçiriyor ve kapıdan dönüyordunuz. Ücretini ödeyip içeri girdiğinizde ise dışarıdaki garibanları(!) görüp bu kez hiçbirşey yapamadan, yukarıdan bakan  bir tavırla sanki yerinizde oturuyordunuz. Hasılı iki türlü de kötü hissediyordunuz.
Otelde iyi uygulamalar da vardı; mesela çocuklar için cömertçe dağıtılan Hot Wheels arabalar. İlk girdiğimizde mızmızlanan çocukları bu şekilde direkt yatıştırmışlardı. Ve bekleme süresi boyunca huysuzlanmadan oturmuşlardı. Lakin nereden bilirdim bu arabaların kabusum olacağını: Kerim otel çalışanları tarafından çok sevilirdi ve çok popülerdi. Ancak aynı otel çalışanları Selim’i çok ihmal etti. Ve dahası Selim görünmezmiş gibiydi halleri. Konuşmalarına cevap verilmiyor, masaya geldiklerinde Günaydın Kerim diyerek Selim’e bir günaydın dahi denmiyor, Kerim’in eline hergün yeni bir araba veriliyor ve ben de istiyorum diyen Selim duyulmuyordu. Ta ki biz müdahale edene dek. Haliyle Selim son bir ayda çok değişti ve sevimsizleşti halleri. Konuşmalar ve ılımlı yaklaşımlar pek fayda vermiyor ve kısır döngü ile iticilik, kızgınlık ve hırçınlık devri daim ediyordu. Bende de Selim’e karşı acıma ve kızma at başı ilerliyordu. Bu bakımdan günler çoğunlukla zor geçiyordu.
Tabii bu günler boyunca güzel onlarca şey de yaşandı. İzmir ve çevresi daha önce defalarca zikrettiğim gibi çok güzeldi, kır gezilerimiz muhteşemdi, Görkem‘in ofisi ile bizim odanın karşı karşıya olması ve öğlen aralarındaki kaçamaklarımız ve muhabbetlerimiz çok özeldi, Fadiş, Sanem, Evrim, Safiş’le tanıştığımız gün pek karmaşıktı ne yazık ki, ancak onlarla tanışmanın heyecanı güzeldi, hiç tanışmadığım insanların sıcak ilgileri, sıkıntılı bir yazıdan sonra bana evini açmak isteyen Gülbin ve Safiş’in samimiyetleri ve misafirperverliği, Bolkepçe‘m ile tanışmanın karmaşadan öte kabus olması (bizim çocukların kendini şaşması nedeniyle) ama herşeye rağmen birbirimizi anladığımızın özelliği ve güzelliği, Kerim’in onlarca yeni kelime, cümle, edat, ünlem vesaire ile dönmesi, misalen; neyse, güzel, çok güzel, hatta bayıldım demesi, tepkilerimizi ölçmesi ve soru cümlecikleri: abi neden kızdın, neden kızdın abi, diyerek cevabı alana dek sorularını tekrar etmesi, Japon turistlerin bir Japon çizgi film karakteri gibi dolaşan Kerim’in peşinde dolaşarak boy boy fotoğrafını çekmeleri, Kerim’in gördüğü ilgiyle çoğunlukla kendinden geçmesi, bu ilgiyle hırpalanan ve yıpranan Selim’in izan sahibi Görkem tarafından adeta rehabilite edilmesi çok güzeldi. Hasılı şükürler olsun pek çok şey özel ve güzeldi. Yazmaya kalksam uzun sürer besbelli, ben de karelere sığdırmaya çalıştım güzellikleri ve hatıra bırakan izleri.
.

Hiç yorum yok: