9 Ocak 2012 Pazartesi

Naşit’e Serzeniş



Eh be Naşit! Aşk olsun!
Düşünüyorum sık sık hakkında ve hakkımda; yazıyorum, atıyorum, tutuyorum ve sen de ben ne zırvalarsam zırvalayayım kabulüm diyorsun. Ya da öyleymiş gibi yapıyorsun. Ben de senden aldığım kör cesaretle hepten cüretkarlaşıyorum. Daha da atıyorum, tutuyorum, şöyle uçuyorum, böyle kaçıyorum. Derken tam kaptırmışken kendimi, tam özene bezene ve gururla tamamlamışken gösterimi, sen altın vuruşu yaparak yere seriyorsun beni. İstisnasızca, her defasında. Çok bozuluyor, çok içerliyorum ama vardır bir hikmeti deyip, kendime fazlaca üstünde durmamayı tembihliyorum. Ama sen de hiç acımıyorsun be kuzum!
Misal; Bir Delinin Zayıflama Macerası 5‘i yazdım. Gene attım, tuttum, bir sürü kabardım, gide gide sıcak hava balonu gibi havalandım. Derken ne oldu biliyorsun. O yazıyı yayınladığım andan itibaren sefil bir biçimde, acınası bir halde, kendimi kaybetmişçesine yiyorum da yiyorum habire ve giderek büyüyorum enine. Aciz bir yeme tutkunu oldum, bundan çok tiksindiğim halde. Oysa biliyorsun, taslaklarımda az yemenin güzelliklerini yazacağım yarım yamalak bir yazı bekliyordu. Hatta neredeyse diyordum; ‘Oldu, başarıyorum; az yemeyi öğreniyorum’ ki, sen yere çaldın acımadan beni, tepe taklak ettin, söndürdün kof balonumun ateşimi.
Misal; son Mutluluk Dersleri‘nde İlter’le zor yakaladığımız saadetimizi yazdım. Bir yıldır yurt dışında ikamet eder gibi, ancak ayda bir kaç günü burada geçiren kocamın izinli olduğu bir hafta, hepi topu bir hafta başbaşaydık. Çok sıradan ve çok olağan bir iki keyfi buraya yazdım. Ah yazmaz olsaydım! O gün bugündür İlter’le birbirimizin gözünü oyacak kadar birbirimize dadandık. Nasıl onca sevdiğim adam, bunca hasmıma dönüştü şu birkaç günde hiç bilmiyorum.Tek bildiğim, hafta sonumuzun zehir zemberek geçtiği ve bu cerahatın atılmadıkça içimizin rahat etmeyeceğiydi. Şükür onu da yaptık ve rahatladık!
Oysa niyetim safiydi; Naşit’i dertlerimle sıkmayayım, küçük, basit, gözden kaçan mutluluklarımı yakalayayım, bunları da yazayım ki, hem en evvela bana iyi gelsin, hem de yolu buradan geçene de mutluluk geçsin. Mutluluk bulaşıcı ya hani. Bir de korku vardı hissettiğim; mutsuzluk ta bulaşıcı tıpkı mutluluk gibi. Başkasına geçireceğim mutsuzluk ise, hep korkutur beni. Ve en önemlisi başkasının vebaline girme tehlikesi. Diyorlar ki, bizi evlilikten soğuttun, çocuktan yana korkuttun? Bu da çok düşündürüyor beni. Gördün mü Naşit, şuncacık bloga yazmak bile ne zahmetli, ne ürpertici?
Tüm bu karmaşa içinde, kendimi olumlama telkinlerimi ve yolu buradan geçene bir tatlı huzur aksettirme gayretimi hiç affetmedin! Bir iki damla mutlulukla havalandığım o sıcak hava balonunun havasını bir anda indirdin ya, aşk olsun!

Hiç yorum yok: