Eh be Naşit! Aşk olsun!
Düşünüyorum
sık sık hakkında ve hakkımda; yazıyorum, atıyorum, tutuyorum ve sen de
ben ne zırvalarsam zırvalayayım kabulüm diyorsun. Ya da öyleymiş gibi
yapıyorsun. Ben de senden aldığım kör cesaretle hepten
cüretkarlaşıyorum. Daha da atıyorum, tutuyorum, şöyle uçuyorum, böyle
kaçıyorum. Derken tam kaptırmışken kendimi, tam özene bezene ve gururla
tamamlamışken gösterimi, sen altın vuruşu yaparak yere seriyorsun beni.
İstisnasızca, her defasında. Çok bozuluyor, çok içerliyorum ama vardır
bir hikmeti deyip, kendime fazlaca üstünde durmamayı tembihliyorum. Ama
sen de hiç acımıyorsun be kuzum!
Misal; Bir Delinin Zayıflama Macerası 5‘i
yazdım. Gene attım, tuttum, bir sürü kabardım, gide gide sıcak hava
balonu gibi havalandım. Derken ne oldu biliyorsun. O yazıyı yayınladığım
andan itibaren sefil bir biçimde, acınası bir halde, kendimi
kaybetmişçesine yiyorum da yiyorum habire ve giderek büyüyorum enine.
Aciz bir yeme tutkunu oldum, bundan çok tiksindiğim halde. Oysa
biliyorsun, taslaklarımda az yemenin güzelliklerini yazacağım yarım
yamalak bir yazı bekliyordu. Hatta neredeyse diyordum; ‘Oldu,
başarıyorum; az yemeyi öğreniyorum’ ki, sen yere çaldın acımadan beni,
tepe taklak ettin, söndürdün kof balonumun ateşimi.
Misal; son Mutluluk Dersleri‘nde
İlter’le zor yakaladığımız saadetimizi yazdım. Bir yıldır yurt dışında
ikamet eder gibi, ancak ayda bir kaç günü burada geçiren kocamın izinli
olduğu bir hafta, hepi topu bir hafta başbaşaydık. Çok sıradan ve çok
olağan bir iki keyfi buraya yazdım. Ah yazmaz olsaydım! O gün bugündür
İlter’le birbirimizin gözünü oyacak kadar birbirimize dadandık. Nasıl
onca sevdiğim adam, bunca hasmıma dönüştü şu birkaç günde hiç
bilmiyorum.Tek bildiğim, hafta sonumuzun zehir zemberek geçtiği ve bu
cerahatın atılmadıkça içimizin rahat etmeyeceğiydi. Şükür onu da yaptık
ve rahatladık!
Oysa
niyetim safiydi; Naşit’i dertlerimle sıkmayayım, küçük, basit, gözden
kaçan mutluluklarımı yakalayayım, bunları da yazayım ki, hem en evvela
bana iyi gelsin, hem de yolu buradan geçene de mutluluk geçsin. Mutluluk
bulaşıcı ya hani. Bir de korku vardı hissettiğim; mutsuzluk ta bulaşıcı
tıpkı mutluluk gibi. Başkasına geçireceğim mutsuzluk ise, hep korkutur
beni. Ve en önemlisi başkasının vebaline girme tehlikesi. Diyorlar ki,
bizi evlilikten soğuttun, çocuktan yana korkuttun? Bu da çok
düşündürüyor beni. Gördün mü Naşit, şuncacık bloga yazmak bile ne
zahmetli, ne ürpertici?
Tüm bu
karmaşa içinde, kendimi olumlama telkinlerimi ve yolu buradan geçene bir
tatlı huzur aksettirme gayretimi hiç affetmedin! Bir iki damla
mutlulukla havalandığım o sıcak hava balonunun havasını bir anda
indirdin ya, aşk olsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder