21
aylık oldun. Biliyorum bugüne dek hakkında pek de birşey yazmadım.
Biliyorum onca zırvayla ortalığı doldururken, seni yazmakta epey geç
kaldım. Biliyorum; abinde cilt cilt, boy boy hatıratı kah sakladım, kah
fotoğrafladım ama seninkileri erteleyip, karman çorman bıraktım.
Biliyorum onda hep daha titiz ve daha özenli davrandım. Ama bu demek
değil ki, seni umursamadım.
Selim ilk
aşk gibiydi; coşkun, aşkın, taşkın. İlk olmanın verdiği heyecan,
acemilik ve biraz görmemişlikle hemen herşeyi abarttım. Sense olgunluk
çağımdaki sevdamdın. Sakindim, ne yaptığımı çoğunlukla biliyor gibiydim;
ne telaşlı ne de gergindim. Belki biraz fazlaca yayvandım, muhtemeldir
ki, umursamaz gibi görünmem de bundandı. Kim bilir belki bu yaşında bile
öğrendin; senin annen orta karar biri olmayı bir türlü başaramamıştır.
Ya fazla pimpirik, ya hepten gevşek olmuştur. Sen de gevşek anne
tarafıma düşen evlattın. Bu hem iyi, hem de kötü, zira birinizi çok
sıkarken birinizi rahat bıraktım. Ama tek bildiğim; ikinize de tutkun
olduğum, ikinizi de gördüğüm ilk andan beri ölesiye vurulduğum.
Şimdi, bu yazıyla, resmen ve alenen senin günlüklerine siftahı yapıyorum. Tıpkı ağbininki gibi (BilimSelim)
bir seriye (Melodiğim) başlıyorum. Zira büyüdün, az ama öz cümlelerinle
kendini yeter derecede ifade edebiliyorsun. Bize, gönlümüzde iz
bırakacak olaylar yaşatmaya başladın ve ben de bunlar saklı dursun
istiyorum. Yaşadıklarımdan öğrendiğim en mühim şeylerden biri;
“Büyük anların üzerimizde bıraktıkları his ve etkinin kuvveti sebebiyle hafızada zımba gibi yer ettiği, ancak küçük anlar ve küçük mutluluklar içinse hafızaya pek de güvenmemek gerektiğidir.”
Bu yüzden yazmak elzemdir, hele yazmayı seven bir anne için, bu anları yazmak hem büyük keyif, hem de büyük nimettir.
Onun içindir ki, bu yazıyla girizgahı yapmış ve Vira Bismillah ile küçük oğlumun serüvenlerine başlamış bulunmaktayım.
Aşağıdaki uzunca liste, küçük oğluma dair, kısa kısa tuttuğum notların toplamıdır. Çok sevdiğim bloggerlardan Buse’min
profil yazısındaki cümlesi gibi: Sizin için ıvır zıvır, benim için
hayattan ibarettir ve kendime aittir. Burada topluca dursun diye sona
ekledim. (Düzen ve katalog insanıyım ne de olsa, ayrı yere koyamıyorum)
Bu yüzden kimse kendini okumak zorunda hissetmesin:))
—————————————————————————————————————————————————————————–
Ağustos:
Bu ay Kerim’in her türlü çözüldüğü ay oldu. An be an kelime dağarcığı
artıyor. Aç-timmm (açtım), kalk-tımmm, uyku, sşu (su) deyişi var ki bir
de evlere şenlik. Öylesine zorlanıyor ki -s- harfini çıkarmak için yüz
buruşuyor, dudaklar büzüşüyor, kaşlar çatık, o çok ciddi sözümona ama
biz epey eğleniyoruz. Hatta bir süre daha istesin de seyredelim diye
hemen su vermiyoruz, biliyorum çok adiyiz:)
Telefonla
hasbihali çok gene. Baktı ki istediği kişiyi bulamıyor, bana getirip
-sşa- diye uzatıyor. Saliş’i ara demek istiyor. Yanısıra telefon kilitli
değilse vay halimize, hısım akraba, eş dost kim varsa arayıp
hatırlarını soruyormuş aldığımız geri dönüşlere göre. Ve elbette esasen
hiç kullanmadığımız ve kabarık telefon faturamıza göre.
Temmuz:
Nihayet ellerini kesip destek aldığı yerden, titrek, ürkek adımları
atabildi serbestçe. Çok mutlu elbette. Dinozor aşkı -diiiii, -diiiii ile
devam etmekte. Bir de her ne kadar yemese de -kapuuz (karpuz) demeyi
öğrendi. Gerçi kiraza da karpuz diyor ama:) Bir de net olarak -ağbi
dyor. Anneyi de ben söyleyince söylüyor ama kendiliğinden söylemiyor.
Halbuki ekolu, tiz sesiyle öyle de güzel telaffuz ediyor ki. Bir de
Abuli diyor işaret parmağını kaldırıp. Ya da A bidi (Allah bir)
Özellikle namaz kılan birini gördüğünde söylüyor kendiliğinden.
Düştüğü zaman -iyiyim- diyerek kalkmaya davranıyor hemen birşey yoksa.
25 Temmuz:
uykusundan uyandı, salona geldi, koltuğa serildi ve kendiliğinden
-en-ne (anne) dedi. Ben ihtimal veremezken ve acaba mı derken, defalarca
anne dedi bana.. :)
Haziran:
Ba-ba (baba) kelimesini son derece şuurlu kullanıyor. Defalarca
babasına sesleniyor ve seslenmelere doyamıyor. Baba da bir kaç günlüğüne
evde olunca. Telefonu eline alıyor, bir iki tuşa basıp kulağına
götürüyor ve a-vo (alo), -baba, bla bla sıralıyor. Kapı çalınca
beklediği en çok baba imiş. Bunu şu an net ifade edebiliyor. Ve baba
gelmeyince hüsrana uğruyor, gelene küsüyor.
İtalyan aksanı ile su istiyor: ım- mam-ma ıgh :)
-İyi-
kelimesi gün be gün katmerleniyor. Haşurduktan sonra -iyi- diyor.
Sanırım iyi yaşa demek istiyor. Bir yere düştü mü, hemen bize dönüp
teskin ediyor bizi ve -iyi-iim- diyor. (Sanırım Selim’den kaptı biraz)
Arada ilgisiz kaldığımızda gelip de -iiyimm- diyor. Telefon konuşması da
epeyce ilerledi. Avo iyyi-im. :)
Ayakta
net duruyor ama Selim gibi tam emniyet sağlamadan yürümek istemiyor.
Ufak bir adım atsa desteksiz, alkış bekliyor ve deli gibi seviniyor.
Kalem sevdası almış başını gidiyor.
Kaleme -mama- diyor öyle ki.. Herşeyini alın ama kalemine dokunmayın,
enteresan bir durum sözkonusu.
Mayıs:Bıt-ti
(bitti) kelimesini tastamam kullanıyor. Rondo bittiğinde, bezini
bağlama bittiğinde vs. Net olarak a-bü diyor ağbisine. Ve ilgisiz
kalmışsa ağbisi tarafından ilgisini çekmek için her türlü şebekliği
yapıyor. Göz teması kurulup, aradığı şefkati bulduğunda ancak ayrılıyor
ağbiden. Aynı şekilde bana da yapıyor. Uykudan uyandığında me-ba
(merhaba) diyor keyifli ise. İşlerle meşgulsem arada -i-i-im (iyiyim)
diyerek durumundan haberdar ediyor beni. Nasılsın, sorusuna keyifli ve
sahiden iyi ise i-i-im diye cevaplıyor. Şuurlu imiş yani. Arkadan gelip
sarılması, boynunu iyice eğip, yüzünde kusursuz bir gülümse takınması
harika hissettiriyor. Ve Caillou.. nerde görse tanıyor, illa ki
şarkısını söylüyor canı gönülden. Ka-du ted-te (Kayu That’s me!) deyip
kollarını en yüksekten indiriyor.
Nisan:
A-a-ç-ti (Açtı), kapattı oyununu pek seviyor. Bu ayın favorisi işaret
parmağını kullanmaya çabalaması ve parmağın nerdeyse her an havada
olması. Yanısıra bak-bak diye sözcükle desteklemesi parmağı şahane.
Ancak şaşırtıcı ve yanılıyor olma ihtimalimi göz önünde bulundurarak şu
cümleyi duydum: ba-ba aç-ti vuvvv (Babasının saç kurutma makinasını
çalıştırması üzerine banyoyu işaret ederek bunu söyledi ya da söylemiş
olabilir mi)
Nasılsın sorusuna -i-i diye cevap
veriyor. Taklidinin kuvvetli olmasından mı yoksa şuurlu mu emin
olamıyorum. Dinozorlara meraklı haliyle. Ve hareketlerini yapıyor,
seslerini çıkartıyor.
Mart:
Tüm ağırlığını konuşmaya verdi. Yürüme gayreti yok. Bolca konuşma
çabası var. Lakin konuşmaktan ziyade kelimelerin ritmiyle işi kotarma
çabasında. Şöye ki: teşek-kür ederiiiim = dinini-niiiim şeklini almakta.
Yanısıra A-a (al), be! (ver), Algıım (Aldım), me-a (merhaa), ba-ba
(bay-bay) , a-bü (ağbi) demekte. Sosyal olma arzusu had safhada.
Yalnızlıktan ve evde sadece benimle olmaktan açıkça sıkılmakta. Kapı
arkasına gidip A-a diye bağırıp gitmek isteğini belirtmekte. Kapı ziline
son derece duyarlı. Ekmeği seviyor. Tüm gün mam-ma deyip, kah ekmek,
kah su, kah meme, kah elde ne varsa isteğini belirtmekte.
07-02-2011 A-a (Allah) dedi.
05-02-2011 Kerim teyzeleri ile muhabbetten sonra alk-alkı (alkış) demeye başladı ve ertesi gün boyuna ak (Bak) dedi.
01-02-2011 Mama gelirken çok heyecanlı. Ma-ma-ma dyerek mamaya ilgisini gösterdi.
31-01-2011 Kerim net olarak bugün emekledi.Ama hala kaygan zeminde kaykılarak gitme huyundan vazgeçmedi.
16-01-2011
Kapı zili çalınca dikkat kesildi. Sanırım babasını bekliyor. Kapıyı
açınca da a-a-a (al) sesleri ile apartmanı birbirine katıyor.
10-01-2011
Ga-ge-ga (gel-gel-gel) ve hee-e (hey) çıktı ağzından. Dış kapıya çok
düşkün. Kapı zili çaldığı an pür dikkat kapıya yöneliyor, gözler merakla
bakıyor ve kulaklar dikilmiş vaziyette. Kim gelecek diye bekliyor.
06-01-2011
Selim’in tepsisini görünce yalanıp, cıkcık sesler çıkardı.
Anlaşılamayınca gürsesiyle mam-mam-mam ile belli etti derdini.
11-12-2010 Kerim’in ilk net iletişimi.. ilk sözlüğü sarf etme çabası A-a-a (al-al-al)
08-12-2010 Bugün Kerim ilk dişini çıkardı.
Neredeyse 4 aylıktan itibaren ana kucağında sallıyor kendini. Ve öpücüğe karşılık veriyor.
Kerim.. 8
Aylık olma yolunda.. Yaşı bile yokken ortada karakteri olduğu aşikar.
İstemediği bir davranış biçimini asla ve kat’a kabul ettiremediğimiz bir
hali mevcut mesela.
-Ben
burdayım!- demenin ayak seslerini çoktan işittik ondan. Henüz
konuşamıyor olmanın şuuru ile kendini ifade etme yollarını arayıp
bulduğu besbelli. Çok da başarılı bu hususta.
Onu
almamız gerektiği zamanları, sıkıldıysa oyalama taktiklerini
değiştirmemiz gerektiğini, bazen yemek yemek istemediğini, her önüne
sunulanı koşulsuz kabul etmeyeceğini, eğlenmek istediğini, bazen sadece
oynaşmak istediğini, ilgi istediğini, uykusu gelince en sevdiği oyuna
bile tepkisiz ve ilgisiz kaldığını, ağbisini çok sevdiğini, bunu fazlaca
belli ettiğini, babasına düşkünlüğünü, dış kapının kapanma ve açılma
sesine pür dikkat kesildiğini, seslere duyarlılığını, kızdığımızda
anlayıp dudak bükerek ağladığını, kalabalıktan hoşlandığını, ağrı
eşiğinin yüksek olması sebebiyle annesine çektiğini, hastalığa
tahammülsüzlükle gene annesine benzediğini, açlığa tahammülsüzlükle
babasına çektiğini şuncacık ayda bize anlatabilmeyi başardı mesela.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder