21 Temmuz 2011 Perşembe

Mutluluk Dersleri 4


Mutluluk Dersleri 4

by Deli Anne on 20/07/2011
Reading
Mutluluk; yeni bir hayata başlar gibi; sevinçle, hevesle, şevkle yeni bir kitaba başlamada.  Hele ki bu kitap eski bir dosttan gelen son havadis niteliğindeyse. Hele ki bu kitap, bana Mutluluk Dersleri ilhamını veren yârim Dostoyevski’ye ait ise. Hele ki bu kitap, ‘Bir Yazarın Günlüğü’ ise ve  Dostoyevski yaşasaydı ve bir blog tutsaydı tam da böyle olurdu dedirttiyse ve elbette tadından yenmezse.


Mutluluk; her daim huzur bulduğum yıldızlı gecelerimde. Üstelik bu yıldızlar Beyaz Geceler’in şehrine ait ise. Üstelik bu yıldızlar cânım Dostoyevski’min şehrinden hatıra ise.


Mutluluk; değişen şartlarda, bir kap müsliyi büyük bir lütuf olarak görmede. Mutluluk, önceleri yüz çevirdiğim bir kap müsliye şimdilerde cevahir muamelesi yapmakta.  Mutluluk, bu yolla bir kap müsliye serenatlar dizmekte ve seremoniler eşliğinde yemekte. Hele ki bitter çikolatalı ve çikolatadan mütevellit kaçamak niteliğindeyse.


Mutluluk; pankekleri ne yapmaya, ne yemeye, ne de görüntülemeye doyamayan annenin, çekimini mundar etmeye yeltenen meraklı miniğe tam kızacağı sırada, pembe parmakların ve o parmakların sahibinin orada olmasının büyük bir ihsan olduğunu farkedip, silkinmede. Ve gerek pembe parmakların minik sahibinin, gerekse Kaşıkçı Elmasının kendisine emanet edilmesine binlerce kez şükretmede.


Mutluluk; günbatımlarında bu ‘Aziz’ şehre tepeden bakmada ve Tarihi Yarımada’yı selamlamada.
‘Sana dün bir tepeden baktım Aziz İstanbul,
Görmedim gezmediğim sevmediğim hiçbir yer,
Ömrüm oldukça gönül tahtıma keyfince kurul,
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre bedel!
diyen Yahya Kemal’i yadetmede mutluluk. Ve bu kıymetli şiiri besteleyerek ona can veren Münir Nurettin Selçuk’u anmada mutluluk. Ve elbette Fatih; ‘O güzel kumandan‘ı minnetle anmada mutluluk.


Mutluluk; Yaz Mevsiminin canlı renklerini seyreylemede. Hele ki mevsimin en iyi örneklerine suyun parlaklığı da değmişse..


Mutluluk; günün ilk saatlerini sinema keyfi ile geçirmede. Hele ki bu film, sinemanın unutulmazları ise. Hele ki oyucular efsaneler ise. Hele ki sinemada unutulmaz düetler; Sophia Loren & Marcello Mastroianni sözkonusu ise.


Mutluluk; bir meraklı miniğin kaşla göz arasında tırtıkladığı ekmekte bıraktığı izleri farketmede. Mutluluk; ağbinin bu davranışı bilgelikle hoşgörmesinde. Mutluluk farkındalıkla gelen sevecen birliktelikte ve hep beraber gülebilmekte.


Mutluluk; İlahi Sanat’ın eşssizliğine, duruluğuna, canlılığına her an şahit olmakta.



Mutluluk; kısa süreli bir gaflette karşıma çıkan bu bulaşık yüzde.  Mutluluk, önce hafif bir şok geçirip, ardından kahkahalarla gülmekte. (Eline geçirdiği Sudocremi bulamış da bulamış heryerine. Allah’tan daha zararlı birşeyi geçirmemiş eline. Banyoda epeyce cebelleştik haliyle:))


Mutluluk; bir çocuğun gösterdiği gelişime hayretler etmede. (Selim’in elle şekil verdiği ilk hamurlar; sol: Carnotaurus, sağ: Anne, alt: oturan alealede bir dinozor)
Ve gene şükürler olsun mutluluk kaynaklarını verene. Verip de farkettirene. Ve farkettirmekle kalmayıp yazmayı da nasip edene.

Hiç yorum yok: