21 Ekim 2010 Perşembe

Sahne Senin Küçük Kardeş!

Küçük kardeş ilk dünyaya geldiğinde anne, baba, aile büyükleri, küçük ve büyük kardeş çetin bir savaşın içine çekilirler. Büyüğü ruhsal olarak, küçüğü de fiziksel olarak korumak adına herkes teyakkuza geçer.  Ne denli çaba sarfedilirse sarfedilsin küçük kardeş illa ki büyük kardeşin türlü eziyetlerine, zulümlerine maruz kalır. Anne ve baba da içi sızlayarak takip eder bu durumu yakinen. Bir yandan küçüğe içi sızlar, bir yandan büyüğe makul davranmaya uğraşır. Küçük, sessizce ve arka odalarda sevilir. Ve büyük oranda ihmal edilir. Büyüğün gözüne gözüne sokarak, koca harflerle "Biz seni hala çok seviyoruz." cümleleri sıralanır birbiri ardına.  Abartılı davranışlar sergilenir,  içten gelsin gelmesin  sevgi gösterilerine girilir.
Küçüğe "Aptal o, birşeycikten anlamıyor, o yüzden onunla daha çok ilgileniyoruz." denilse de büyük kardeş aptal yerine konur asıl. O da, ya o hengame içinde bunu farketmez ya da anne ve babadan intikam almak uğruna işkenceyi uzatır ve farkında değilmiş gibi davranır. Ve gene bildiğini okur. Canı sıkıldıkça kardeşini mıncıklar, "Seviyorum ama !" diye masumane rollerle işkenceye devam eder küçük kardeşe. Öpeceğim, adı altında ısırmalar, sarılacağım adı altında kardeşi morartana kadar sıkmalar baş gösterir. Anne ve babanın zoraki gülümsemelerinin arkasında duran gerginliği elbette sezer ancak bu onu daha çok kamçılar, zira herşeyin sorumlusu onlardır. Hazır fırsat varken onlara da, bebeğe de eziyete devam edilmelidir. Çıldırmanın eşiğine gelinen bu günlerde anne ve babanın da her daim soğukkanlılıklarını koruyamadıkları görülür, bazen büyük kardeşe sert çıkışlar yapıldığı da olur. Ancak bu derin bir vicdan azabı olarak geri döner ebeveynlere. Zaten ebeveynler ölümcül bir tercih yapmak zorundadırlar, ya bebek ihmal edilecektir, ya büyük kardeş ve illa ki derin bir vicdan azabı olacaktır bu tercihin sonunda.
 
Geçmez sanılan bu büyük kaos zamanla kabul edilebilir olur. Bir süre sonra da taraflar sakinleşme yoluna girer. Giderek küçük kardeşin sevilme potansiyeli artar ve arka odalardan salona taşınır biraz biraz sevmeler. Gene de anne ve baba titiz davranmaya devam eder, etmelidir de. Nitekim büyük kardeş, küçük kardeşi tamamen unutmuş değildir, sadece geri çekilmiş izlenimi uyandırmaktadır. Derken küçük kardeş ezikliğinden sıkışmışçasına "ben burdayım!" diye ortaya atar kendini. Zaten bu sırada küçük kardeş tadından yenmez bir kıvama gelmiştir, haliyle daha aşikar sevilir. Evin içinde ilgi kaybına nispeten alışan büyük kardeş, evin dışında birilerinin küçük kardeşe duyduğu yoğun ilgiyle ilk günkü yaban günlerine geri döner. Küçük kardeşi çekiştirmeler, öpeceğim diyerek kıstırmalar baş gösterir derhal. Tansiyon bir yükselir, bir düşer böylesi durumlarda. Bu duruma da alışılır. Derken bir tarafa itilmiş, sinik ve silik  geçen bir 6 ayın ardından, küçük kardeş "yetti yahu!" diyerek bayrağı devralır ve "Bundan böyle sahne benim" der adeta. Ve giderek büyük kardeş silikleşmeye, küçük kardeş yırtıcılaşmaya başlar. Ara sıra roller değişir, debelenme başlar.

İşte, bir süredir ayak seslerinden geldiğini anladığım şey buna alametmiş. Kerim uyanışa geçti ve bayrağı devralma yoluna girdi. Bugün gittikçe yükselen diş sancısıyla birlikte varlığını tamamen ortaya koydu ve kabul ettirdi zor da olsa. Selim ise ürkek, ne yapacağını bilmez halde idi. Kah kızdı, kah acıdı, kah susturmaya çalıştı, kah bağırdı, kah sustu. Bir ara ne uyuyan, ne duran ama sadece ağlayan Kerim'e "Ne istiyorsunnn?" diyerek yükselttim sesimi, Selim titremeye başladı kızgınlıktan, bana kızmaya da korkuyor ama kendini tutamıyordu, halinden anlaşılabiliyordu ancak;

-Ne oldu? diye sordum,
-Kardeşime iyi davran anne!!! dedi yumruklarını sıkarak.  
-İyi de ne yapsam olmuyor, ben de ne yapacağımı şaşırdım ve çok yoruldum." 
-O zaman tut kendini annee! diyerek bir ders daha verdi bana. 

Bir ara Kerim uyusun diye yürümeye korktu. Evde çıkan -çıt- sesine dahi uyanan Kerim, elbette bir başka çocuğun olduğu ortamda uyumakta çok zorlandı hatta hiç uyumadı. Bunun da faturası Selim'e çıktı çoklukla. Bir ara ben Kerim'i onmilyonuncu kez uyutmaya yeltenirken o da yanıma geldi, yerinden kıpırdayama korkuyordu. Tam Kerim gözlerini kapamışken ninni söylemeye başladı ve Kerim elbette gözlerini derhal açtı. Ben de iyi niyetli olduğunu bilmeme rağmen o anki  yorgunluğun ve çaresizliğin etkisiyle kızdım Selim'e. Bütün günün sıkıntısı, ihmal, gereksiz kızgınlıkları biriktirdiği anlaşılan Selim ağlamaya ve "Ben sadece yardım etmeye çalışıyordum, hem sana yardım ediyorum ki benimle ilgilenmeye de vaktin kalsın!" diyerek içimi dağlamayı başardı gene. Üstelik gözlerini kapamaya uğraşıyor ve ağladığı farkedilmesin istiyordu. Ah Selim, vah Selim!

Yoksa eskilerin dedikleri "An olur, küçük kardeş ayağa kalkar ve büyük kardeşe zulmeder." hali mi gerçeğe dönüşüyor? Yoksa Selim giderek garibanlaşırken, Kerim aslan kesilen mi olacak? Yoksa bu Deli Anneye bir başka iç acısı mı görünüyor ufukta? Üstelik pek müsaitken kendine keder bulmaya? Mevlam görelim neyler, neylerse güzel eyler, deyip, güzel düşünmeli..

18 yorum:

Adsız dedi ki...

cok cok üzücü.malesef aynı şeyleri bizde yaşıyoruz,bende büyügüme cok üzülüyorum.Allaha dua ediyorum,o günleri unuttursun diye az cinnet gecirmedim.sevgiyle mutlu kal canım...

Deli Anne dedi ki...

Ah Selinkam, "dualarımız olmasa ne ehemmiyetimiz var" diil mi? O da olmasa çaresizlik öldürür insanı yahu.. Sen de sevgiyle pek mutlu kal :)

İlknur dedi ki...

Bazen ikinci çocuk fikrinden işte tam bunları düşününce vazgeçiyorum. Almina'nın onu sevmediğimizi, önemsemediğimizi düşünmesine dayanamam gibi geliyor. Annelik gelgitlerler yaman çelişkilerle dolu. Bide ben ilk çocuğum sanırım bununda etkisi var:) Geçecek acılarıyla geçecek ve bir gün ikiside karşınıza dikilip size karşı güç birliği yapacaklar. Birbirlerinden daha iyi bir oyun arkadaşı bulamayacaklar kavga ve itişmelere rağmen:).

Sevgiler...

Deli Anne dedi ki...

Benden sonra kardeş gelmediği için ben bilemedim bu duyguyu. sen yakinen biliyorsundur tabi. bir de bize karşı güç birliği yönü var daha di mi.. heheyt!

Berna dedi ki...

Deli anne, senin çocuklarla ilgili yazılarını okurken "allahım işte bu yüzden tek çocuk fikrime yapışıp kalmalıyım!" diye düşünüyorum :)) Bir deli anne daha yaratmayalım :))) Sonra da her annede olduğunu tahmin ettiğim, "çocuğum büyüyor, evde bir bebek daha olsa mı?" fikri beynime üşüşüyor. Sanırım hepimiz anne olduktan sonra biraz delirdik zaten :P

Deli Anne dedi ki...

A yooo, böyle düşünmesin kimse. Ayrıca sanılmasın ki ben tek çocukla çok normaldim de 2 çocukla delirdim. Hep deliydim ben. :)

Adsız dedi ki...

ben sizin blogu takip edeyim en iyisi deli anne ... iki çocuklu halimi önceden okuyup hazırlıklı olurum en azından

New York'tan dedi ki...

Benimkilerin arasinda alti yas var buyugum kiskanmadi kiskandiysa belli etmedi :) zaten okuldaydi o gelene kadar kucukle doyasiya ilgilendim sevdim, onun yaninda dikkat etmistik alti yasinda olmasina ragmen babasi hala eve geldiginde ilk Mirzahan'i oper :)
Biraz buyusunler isin kolaylasirda zor donemler tabii simdi.

Deli Anne dedi ki...

Bir Annenin Paylaşımları; ben biraz abartırım ama :) gerçi an oluyor ki yazdıklarım yaşadıklarımın yanında hiç kalıyor ama bu kadar yazabildiğime göre durum o kadar da vahim değil demektir.

New York'tan; aralarındaki yaş farkı da önemli oluyor. Şimdi ne güzel tam ağbilik yapıyordur Mirzahan Ahrar'a... darısı bizimkilerin başına.

Sevgiler.

Sanem dedi ki...

Yağmur, kardeşinin gelmesini sabırsızlıkla beklerken ve geldiğine sevinmişken, ya da biz öyle sanıyorken diyeyim :), Bora'nın doğumundan 10 gün sonra işler tersine dönüvermişti."Anne, kardeşim karnından ne zaman çıkacak?"diye sabırsızca sorular soruyordu önce. Sonra da "Anne, Bora ne zaman tekrar içeri girecek" demeye başlamıştı. Hala var kıskançlıklar. Şu yanaklarını, kollarını sıkarak sevmeye çalışma huyundan da vazgeçmedi. Bora'nın ağlamasıyla ya da mızlamasıyla sonuçlanıyor bu girişim. Ne kızabiliyor insan, ne de tepkisiz kalabiliyor. Ne zor şu ayarı yakalamaya çalışmak bir anne için. :))

Deli Anne dedi ki...

Sanem, çok tanıdık çoook bu haller. Bebek doğduktan 15-20gün sonra pişman olur gibi bişi oluyorlar. Selim "keşke kardeşim olması için dua etmeseydim." demişt bir ara. Dediğin gibi o ayarı yakalamaya çalışmak çok zor, ama öyle ya da böyle gidiyor işte.. Sevgiler :)

nihalasli dedi ki...

Deli Anne nicki bu yuzden miydi:)

Deli Anne dedi ki...

Nedenlerin hangi birini saysam ki nihalaslıcım:)

sedef dedi ki...

Bu sorunlar yakın zamanda bendede olacak canım:)

Deli Anne dedi ki...

A Sedef sahiden mi? hayırlı olsun canım ya, tebrik ederim çok.. Minik Defne' cik de abla mı olacak yani?

sedef dedi ki...

Evettttt,sürpriz oldu bizede.tesekur ederim.şimdi cok seviyor abla oldum falan diyor ama bakalım zaman neyı gosterecek:D

Deli Anne dedi ki...

Vay canına, iyi olmuş Sedef'cim ya.. bir anda büyürler beraber.. nasılsa Türkiye'desiniz de şimdilik.. öperim

Filiz Morkoç dedi ki...

Evet ya işte tam bu noktadayız.. Erdeme eziyet eden emreye kızıyor um ve sonrası korkunç bir vicdan azabı girdabı.. yoruldum ben dengeyi bulmaya çalışmaktan ve dengesiz olmaktan ya.........