19 Eylül 2010 Pazar

Yaşayarak Öğrendiklerim - Tehlikeli Kaynaklar

Selim ilk çocuğum olduğu için haliyle bir çok şeyi deneme yanılma yoluyla öğrendim, öğreniyorum da. Sayısız kaynaktan akan sayısız bilgiyi, elbise gibi her çocuğa giydirmek mümkün değilken  en anlamlısı doğaçlama ilerlemekti zaten. 1 yaş giysileri bile her 1 yaş çocuğuna olmuyorken, her bilgi her çocuğa nasıl -cuk- diye oturabilir. Kerim 5 aylık olmasına rağmen Selim'den epeyce farklılık gösteriyorsa aynı bilgileri nasıl olur da tüm dünya çocuklarına uyarlamak mümkün olabilir?


Sayısız akan kaynağın en rahat ulaşılanı internet.  Ve maalesef bu müthiş kaynak korkunç bir dezenformasyon kaynağı gibi çalışabiliyor. Selim'in ilk yıllarında körü körüne bağlıydım kitaplara, uzmanlara ve internette bulduklarıma. 2.yılımda ise kısmen dikkate alıyordum bazı bilgileri. 3.yaştan sonra hepten terk ettim. Güvendiğim bir kaç kaynaktan başkasına inanmadım. Şimdi anımsıyorum da bu yüzden ne denli saçma işler içine girmişim ve bunca yormuşum kendimi de, Selim'i de. 

Selim'i doğumdan itibaren ayakta sallayarak uyutmaya alıştırdık. Korkunç bir kolik sorunu olduğu için aman ağlamasın da, ne olursa olsun, diyorduk adeta. Ayakta sallama işi çok meşakkatli olunca da çareler düşünmeye başladık. Derken internete başvurdum, ne yapmalı, diye. Diyordu ki bir  kaç yerde, 2 yaşına gelmeden bu alışkanlığından kurtulmazsanız, okul çağına kadar bir daha kurtulamazsınız. Amanın, bir telaş aldı ki bizi sormayın. Bir gece aniden sallamayı kesmeye karar verdik. Selim yatağında biz tepesinde idik. Başlarda ık-mık derken yataktan alınmayan çocuk kuvvetlice ağlamaya başladı. Biz hala direnç gösteriyorduk böylece uyuması için. Ancak mümkün değildi. 02:00 ye kadar denemelerimiz sürdü. Her zaman yaptığımız eylemi şimdi neden yapmadığımızı, yataktan neden alınmadığını, neden uyutulmadığını ve üstelik neden kendisine kızıldığını anlamlandıramayan çocuk hem yalvaran gözlerle bize bakıyor, hem de canhıraş bir biçimde ağlıyordu. Bana kalsa çoktan alırdım yataktan ancak İlter direnmekte kararlıydı. Nedense babalar daha katı yürekli oluyorlar. Neyse nihayetinde gece yarısını epeyce geçtiğinde yatakta sallayarak uyuttuk Selimciği.

Şimdi düşünüyorum da; biz yetişkinler bile bir gecede tümden bir alışkanlığımızdan kurtulamazken zavallı bir bebecikten bunu nasıl bekleyebilmişiz. Keşke diyorum o gece -alışır- diyen İlter'e "hadi, sen bir gecede sigarayı bırak o halde." diyebilseydim. Ertesi gün bir arkadaşımla konuştuk konuyu. Benden tecrübeli olan arkadaşım, kreş zamanında bu sorunun nasılsa ortadan kalkacağını ve çocuğu da, kendimi de yormamın anlamsız olduğunu söyleyince ikna oldum. Ve İlter'in bir gece daha deneyelim, giderek alışır, telkinlerini bir kenara attım. Konu böylece kapandı. Konu kapandı kapanmasına da hala berbat bir hatıra olarak asılı durur zihnimde, dev bir sarkaç misali. 

Derken Selim 3 yaş civarında iken hal yoluna girdi uyku problemi. Nasıl mı, nerdeyse sadece konuşarak. Üstelik bırakın okul dönemini, kreş dönemi dahi gelmeden Selim yatağında uyumaya başladı. Yatakta uyutmayı deneyeceğimiz zaman ilkin Selim'in enerjisini iyice boşaltacak, yorgunluktan baygın düşürecek eylemler içine sokmak gerekti. Parka götürdük, koşturduk, evde dans ettik vs. Ardından "artık yatağında uyumayı denemelisin, hem bak her gece sana hikaye de okuruz, duamızı da ederiz." diye konuştuk biraz. Hemen ikna olmadı tabi, sallanmak istediğini söyledi. Konuşmakta bile güçlük çekiyorduk yorgunluktan, bu iyiye işaretti işte. Biz de bir anlaşma yaptık. Yatağına yatırdık, hikayesini okuduk ve biraz dinlenmesini söyledik yatağında. Özellikle sessiz olmasını istedik bir de. Çünkü Selim konuşmadan duramaz ve konuşurken de uyuyamaz. Aradan 5 dakika kadar bir süre geçince de uykuya daldı. İlter'le sessiz çığlıklar attık sevinçten. İşte olmuştu. Sabah uyandığında Selim'e gece nasıl hemencecik uykuya daldığını anlatıp, tebrik ettik. Kendi kendine uyumaktan bile aciz olmaktan kurtulup aslanlar gibi yatağında kendince uyumuş olmaktan ve böylesine takdir edilmekten çok hoşnut kaldı Selim. Özgüvenini de perçinledi bu olay.  

Tuvalet eğitimi mevzusu var bir de. Kitaplarda ve internette geçen "Çocuğunuzu 1,5 yaşından sonra tuvalete alıştırabilirsiniz." sözleri üzerine bir çok kez deneme yapmak zorunda kaldım. Kaka ve çiş yapınca müzikler çalan tuvaletler, ödül tabloları, tuvaletin bir İstanbul'a bir Petersburg'a taşınması; boş uğraşlarmış meğerse. Doktorumuz erkek çocuklarının daha geç öğrendiklerini ve Selim hazır olduğunda denememi istedi. 3 yaşını biraz geçince, baharda deneyebileceğimi söyledi. Nisandaki denemeler sonuçsuz kaldı. O sırada Petersburg'dan dönmüştük ve yeni bir eve taşınıyorduk hatta yeniden ev düzüyorduk. "Taşınırken, evde değişiklik varken denemeyin." telkinleri vardı zihnimde, bir kez daha erteledim bu konuyu. Zaten anne de hazır olmalıydı bu eğitime. Derken bir Selim hazır değil, bir ben derken iş uzadı da uzadı. Haziran ayıydı t erasta ağbimlerle oturuyorduk. Selim 3 yaşında idi. Yengem birden çıkartalım dedi bezi, nasılsa hava sıcak, teras rahat, sen daha yeni evine taşınmadan bu işi bitirelim. Birden Selim'i alıp konuştu biraz, "atalım bezi, rahat et" gibilerinden. Tamam, olur dedi Selim de. Ve bir anda mutlak başarıya ulaştık. O sırada dostum dediği kuzeni Mirza ile oynamanın sevincinden hayır dememiş ve oyun telaşında bile çişini söylemeyi ihmal etmemişti. 1 günde oldu bitti. Öyle planlar, uzun konuşmalar, telaşlarla seremoni haline getirilecek bir durum değilmiş vesselam. Sadece aslolan çocuğun zamanını beklemekmiş. Belki de zamansızlığını, özellikle anne için. belki benim gerginliğim idi başarısız olmamıza sebep olan, kimbilir?

Diyeceğim o ki; öncelikle bazı şeyler abartıldığı gibi değildir. Uyku, tuvalet, memeden kesme vs. Ve tek bir doğru yoktur alıp birebir çocuklarımıza uyduracağımız. Her çocuk bambaşka bir hayat demekse herşey her birinde farklılık gösterir. Şimdi epeyce hayırlanıyorum kendimi ve özellikle de Selim'i bu kalıplara sığdırmaya zorladığım için.

5 yorum:

denizero dedi ki...

__zaman zaman ben de düşünüyorum şu bebekleri kalıplara sokmaya çalışan kitaplara bakıp.... mesela Tracy Hogg bu konuda nası başarılı .)___

Deli Anne dedi ki...

Tracy Hogg'u da bir çok yazarı da bilmiyorum. Ama dün NTV de gördüğüm bir araştırma çok ilgimi çekti; mağara adamlarının çocukları çok daha mutluymuş vs. (Gerçi bu araştırmaya da temkinli yaklaşmak ve körü körüne inanmamak lazım) iyiden iyiye soğudum kitaplardan.

deren dedi ki...

şu tuvalet eğitimi konusunda ben de kendime çok hayıflanıyorum.üstelik bilen,okuyan,araştıran bir anne oldugumu sanırdım...

neyseki çok baskı yapmadım,ama hem kendimi hem kızımı o dönemde boşu boşuna yıprattığımı düşünüyorum...

ellerine sağlık,güzel yazı olmuş...

Deli Anne dedi ki...

Deren: :)

∂єкσяαρѕυωαѕуση dedi ki...

2 yaşına kadar aynı hatayı bende yaptım cnm ikinci çocuklar o yüzden çok şanslı, düşünmüyordum ama birazda oğluma yaptığım yanlışları düzeltmek adına istiyorum artık..