Geçen gece çok geç döndük eve. Selim de kuzeni Mirza ile oynamaktan baygın düşmek üzere idi. Üstelik günlerdir süregiden hastalığı da var. İlter de yok. O ilk girişin zorluğunu anlatamam. Normalde İlter de olunca çocukları paylaşıp, ilgileniyoruz ihtiyaçları ile. Ancak şimdi bir yandan Kerim ağlıyor, bir yandan Selim terli haliyle buz gibi zemine boylu boyunca yatmış -ben burdan kalkmayacağım!!!- diyerek adeta yerleri paspaslıyordu. Kerim'i yatağında ağlamaya terkedip Selim'le ilgilendim. Alelacele banyoya soktum, kısacık bir duş aldırmaktı niyetim, malum oyun oynamaktan sürekli terlemiş ve yapış yapış olmuştu.
Normalde de suyla hasbihal durumlarında çıldırtan çocuk yorgunluğun, uykusuzluğun ve hastalığın etkisiyle hepten çığrından çıkmıştı. Suya kah sıcak deyip bağırıyor, kah soğuk deyip, devamlı kaçışıyor, o sırada ben de, ortalık da batıyordu. Beri yandan Kerim de ağlamanın şiddetini arttırıyordu an be an, öyle ki öksürüklere boğulmuştu ağlamaktan. En son suyu kendi istediğim ayara getirip zaptetmeye çalıştım Selim'i. Zor kullanmam çok ağırına gitti her zamanki gibi ve çocuk çaresizliği içinde beni de zora sokacak bir şeyler bulmaya uğraştı sanırım. Nitekim anne soğuuk, anne sıcaakk, anne dur, anne yapmaa, anne beklee-ler fayda getirmiyordu. Derken son çare olarak şunlar döküldü dudaklarından: "Artık ben bu evi terkedeceğim anne!! Sokakta yaşayacağım. Köpekler yesin beni. Cennete de gitmeyeceğim. Öyle paramparça kalacağım orada." Soğuk duş etkisi yaptı bende bu cümleler. Cevap bile veremeyecek durumda idim. Biraz silkindikten sonra uygun sözcükleri bulmaya uğraşarak; Bundan böyle isteklerine daha duyarlı olmaya çalışacağımı söyledim. Ayrıca ne anne babaların, ne de çocukların evlerini terketmelerinin sözkonusu olamayacağını ve bu söylediklerinin beni çok üzdüğünü ekledim. Bir de onu çok sevdiğimi.
Normalde de suyla hasbihal durumlarında çıldırtan çocuk yorgunluğun, uykusuzluğun ve hastalığın etkisiyle hepten çığrından çıkmıştı. Suya kah sıcak deyip bağırıyor, kah soğuk deyip, devamlı kaçışıyor, o sırada ben de, ortalık da batıyordu. Beri yandan Kerim de ağlamanın şiddetini arttırıyordu an be an, öyle ki öksürüklere boğulmuştu ağlamaktan. En son suyu kendi istediğim ayara getirip zaptetmeye çalıştım Selim'i. Zor kullanmam çok ağırına gitti her zamanki gibi ve çocuk çaresizliği içinde beni de zora sokacak bir şeyler bulmaya uğraştı sanırım. Nitekim anne soğuuk, anne sıcaakk, anne dur, anne yapmaa, anne beklee-ler fayda getirmiyordu. Derken son çare olarak şunlar döküldü dudaklarından: "Artık ben bu evi terkedeceğim anne!! Sokakta yaşayacağım. Köpekler yesin beni. Cennete de gitmeyeceğim. Öyle paramparça kalacağım orada." Soğuk duş etkisi yaptı bende bu cümleler. Cevap bile veremeyecek durumda idim. Biraz silkindikten sonra uygun sözcükleri bulmaya uğraşarak; Bundan böyle isteklerine daha duyarlı olmaya çalışacağımı söyledim. Ayrıca ne anne babaların, ne de çocukların evlerini terketmelerinin sözkonusu olamayacağını ve bu söylediklerinin beni çok üzdüğünü ekledim. Bir de onu çok sevdiğimi.
Dün de deli damarım kabarmıştı gene. Güne Selim'in olur olmaz istekleriyle ve onun mıymıylanmaları ile başlayınca böyle oluyorum genellikle. Önceki günü kalabalık, arkadaşlar, oyun içinde geçirip de evde her zamanki sessizliğe uyanınca sanırım bir tür bunalım hali oluşuyor Selim'de. Bazen böyle sabahlara derin of-lar çekerek "ben böyle uyanmak istemiyorum, arkadaşlarımı özlüyorum." diyerek uyandığı oluyor. Bunalım başlayan sabah öyle devam etti nitekim. Gün boyu mutsuzdu ve hiçbir şeyden tatmin olmuyordu. Devamlı bir şeyler istiyor, o istekler yerine getirilince de 5 dakikadan fazla ilgisini çekmiyor, hemen başka bir şeyi arzuluyordu. Yorgun düşmüştüm bu halden. Zaman zaman şiddetli, zaman zaman normal ayarda kızıyordum. Çok kızınca -tamam-diyorsa da elinde olmadan gene eski haline dönüyordu. Canı sıkılınca kardeşine yapışıyor, ağlatana dek çekilmiyor, ya da devamlı mızmızlanıyordu.
Akşam olduğunda bombayı patlattı gene;
-Ben gidip kendime başka bir aile bulacağım, diyerek giriş yaptı. Kendime düşünme payı bırakmak için; neden, diye sordum.
-Çünkü sen bana hep kızıyorsun.
-Haklısın, kötü bir gündü bugün. Sen çok sıkılıyordun, ben de yeterince vakit ayıramadım sana. Ama insanın ailesi bir tanedir, biriciktir. Öyle her kızdığımızda başka aile bulamayız. Hem başka aileyi nereden bulacaksın, dedim.
-Mirza'lara ya da Şule'lere (teyzesine) gideceğim.
-Peki nasıl gideceksin oraya? Neyle gideceksin? Paran var mı?
-Param yok ama sır olan bir yerde var. Kendi başıma çıkıp gideceğim.
Sarılıp Onu çok sevdiğimi ve onsuz çok mutsuz olacağımı hatta yaşayamayacağımı anlattım. Kötü zamanlarım için de özür diledim.
Geçen gün de "Ben ölürsem görürsün sen." dedi sıkıştığı sırada. "Hem de ölürsem cennete de gitmeyeceğim." Peki nereye gideceksin, diye sorduğumda böyle dünya gibi olmayan bir yere ama cennet de değil, dedi. Araf'a mı gitceksin maazallah dedim. Evet, dedi.
"Aslında ben onları seni üzmek için söylemiştim, bana kızdığına çok üzüldün dii-i mi anne?" diyerek derdini anlattı sonradan bana. Kendini köşeye sıkışmış hissettiğinde veya ilgi çekmek istediğinde sarf ettiğini bilsem de ürküttü beni bu cümleler gene de.
Onurlu bir çocuktur Selim. Ve ciddiye alınmak ister. Konuşarak ikna etmeye çalışır etrafındakileri. Onurunu kıracak, onu rencide edecek saçma hareketlere tahammülü azdır. Saçma sapan davranan biri varsa etrafında ilkin o kişiyi en kısa sürede durduracak metotları bulmaya uğraşır, muvaffak olamamışsa o kişiyi en çok yaralayacak, en çok acıtacak cümleler dizinine başvurur. Dilbaz oğlum benim.
3 yaşında iken benimle gayet ciddi bir konuşma içinde idi. Ben de dinlemekten ve konuşmaktan yorulduğum zamanlardaydım. Geçiştirdim bir şekilde bana sorduğu soruyu, ısrar edince de başımdan savma girişiminde bulundum. Derken "Sen ne saçma sapan bir annesin!" diyerek yerin dibine soktu beni.
Gelelim asıl konuya, dün tüm bu konuşmaların ve diğer derin vicdan azaplarının etkisiyle hemen hemen hiç uyuyamadım. Saatlerce yatakta kıvrandım. Gözlerim kapalı idiyse de devamlı halüsinasyon gibi Selim'i görüyordum. Ufak bir seste hemen uyanışa geçiyordum ancak tüm gece düşünce-halüsinasyon gelgitinde boğuştum durdum. Rüya boyutuna hiç giremedim. Bir ara gidip Selim'i uyandırsam da çok istediği oyunları mı oynasam o bıkana dek diye düşündüm. Ya da gidip yanıma getirsem, sarılsam ona. Ya da uyandırıp daha tatminkar izahlar yapsam? Kıyamadım gene de. Velhasılı kelam; tüm gece arafta sıkışan ben oldum adeta.
5 yorum:
ah sevgili kaderdasim...seni ne kadar iyi anliyorum...senin yasadigin gibi günlerden ne kadar cok yasiyorum...
ne kadar üzülüyoruz onlari sözümona "üzdügümüzde"...ve onlar bunu cok iyi biliyorlar...ve bunu cok pis kullaniyorlar bize karsi...böyle anlatirken kolay da yasarken ben de cok zorlaniyorum böyle anlardan siyrilmayi basarabilmeyi.....
nasil da bazen bize kendimizi yetersiz -beceriksiz hissettiriyorlar degil mi???bu kadar caba göstermemize ragmen -iyi bir anne olmak icin-sonunda manzara söyle...mutsuz,mizmiz bir cocuk,baska odalarda gizli sakli aglayan anne..aman cocugum agladigimi görmesin de ,psikolojisi bozulmasin...ee peki bizim psikolojimiz??
gece gece uzattikca uzatiyorum ama...sorun surda ..nerde okumustum bilmiyorum...biz üniversiteli anneler cocugumuza bitirme tezi gibi davraniyoruz...internetten arastir, kaynak topla ,arkadaslarinin tez sonuclariyla karsilastir...elimizden gelenin en mükemmelini yapmaya calisiyoruz da...iste orda bocaliyoruz..bu bizim veletler ,öyle tez dosyamiz gibi sessiz sakin masa üstünde ,leptop cantasinda durmuyorlar ki...biz bu kadar ugrasirken ,onlar icin en iyinin pesinde kosarken stressten gerilmis, yay gibi olmus sinir tellerimizle beste calismasi yapiyorlar...
ay devamini yarin yazarim emi...yarin erken kalkmam lazim..sen üzme tatli canini...sen mükemmel bir annesin,cünkü öyle olabilmek icin caba gösteriyorsun...
sevgili arkadaşım, gerçekten kaderdaşmışız senle. Bak sen Allah'ın işine :) ben de uzun uzun yazmak istiyorum sana ama uykusuzluktan önümü görmüyorum şu an nerdeyse, üstelik evlatlardan birinden biri uyanmak üzere... çok çok konuşmak üzere...
Sevgiler, kolaylıklar...
kızlar merhaba....valla aynen ve kat'en katılıyorum söylediklerinize...ama devamını da bekliyorummm....ben den de bu saat-ten iyi geceler
Öznur merhaba:) bulanık gözlerle okuyorum yazdıklarını.. hem geç yatıp, hem gene uyku tutmayınca ve hem de sabahın köründe iki veletle uyandırılınca berbat oluyor insan haliyle.. bakalım bugün nasıl olcak?
Sevgiler ikinize de
kizlaaar(öznur meraba) ,dün gece iyi uyudu bizim uyuyan prensler..haliyle yüzyil uyumusum gibi güzel kalktik yataktan...dün gece kaldigimiz yere keyifle dönebilirim...
Bizim bu bilfiil dogurdugumuz tez projeleri varya ,onlar proje degil ,bildigin cocuk..bunu böyle kabul edersek üzerimizdeki stress bir nebze azaliyor..ona elimden geldiginin en iyisini vermeye calismaliyim ,evet ama kendimi tüketerek degil..aman cok mu bagirdim ,büyünce icine kapanik mi olur , hic sebze yediremiyorum ,ilerde diabet mi olur,....hepsinin sorumlusu biziz, validesini satayim...
ha ben böyle rahat konusuyorum da hala tam olarak istedigim seviyede degilim tabii...yine kavgasiz günümüz pek nadir....ama en azindan günün sonunda "Allahim ben ne bicim anneyim " diye aglarken bulmuyorum kendimi....
sevgiler...
Yorum Gönder