1 Eylül 2010 Çarşamba

BilimSelim - Acı & Kan

Selim'in doğduğu ilk gece, tüm bebekler odalarında  mışıl mışıl uyurken bir tek bizim odadan çığlıklar yükseliyordu. Hemşireler odaya endişeyle dalıyor, bir süre sonra nasıl bilmem susturup getiriyorlardı. 15 günlükken korkunç  kolik ağrıları başgösterdi.  Gece saat 02:00 sularında başlayan ve yaklaşık 2 saat kadar süren kesintisiz ve insanı tamamen çaresiz bırakan ağlamalar eşliğinde. Üstelik İlter gece çalışıyordu ve ben tek başıma bir yandan Selim'i kucağımda susturmaya uğraşıyor, bir yandan saç kurutma makinasını açıyor, bir yandan da sıcak su torbasına koşuyordum. Yaptığım hiçbir eylem işe yaramayınca da Selim'e eşlik ediyor, başlıyordum ağlamaya.

Bu dehşetengiz gecelerin bize anlatması gereken bir şey varmış meğerse; Selim'in acıya ve ağrıya aşırı duyarlılığı ve tahammülsüzlüğü. Zaman ilerledikçe bir çok şeyde Selim'in abartı sandığımız ama aslında yukardaki sebebe dayanan bir çok eylemine şahit olduk. Örneğin, (daha önce de bahsettiğim gibi) diş ağrısı çektiği dönemde 6 aylıktan yaklaşık 2 yaşına kadar gece 02:00 da uyanıp sabaha kadar uyumaz, başımızda beklerdi. Bilgisizlikten devamlı ilaç dayadığımız zamanlar öyle çok ki, hatırladıkça kahrediyorum kendime ve şuursuz doktorlara.

Parklarda, bahçelerde öyle atlayıp zıplamaz Selim, tehlikeye atılmaz. Ancak evde koltuk üstlerinde, yumuşak zeminde ve trambolinlerde giderir zıplama, hoplama ihtiyacını. Kendini bilen bir çocuktu vesselam, kazaya uğramaktan kaçınıyordu. 

3 yaşından sonra dışarıda yavaştan açılmaya başladı. Parklarda koşmaya , oynamaya vs. Müthiş kontrolüne rağmen gene de çocuk olduğu için illa ki kazaya maruz kaldı. Ve amanın dizinde hafif bir sürtünme maazallah kemiklerini kırmış gibi tepki vermesine sebep oluyordu. 10-15 dakika yerinden kalkmıyor, nihayetinde kalkmışsa yürümek istemiyor, eve kucaklarda taşınıyordu en sonunda.

Bir yerinde küçücük bir yara görse saatlerce onunla meşgul olur, "Anne ben bu yaranın geçmesini istiyorum, pürüzsüzleşmesini istiyorum derimin." diye defalarca tekrarlar, ne yara bandı yapıştırır, ne dokundurur öylece geçmesini bekler. 

Kerim'e hamileyken hatta ilk ayımdı sanırım, dışarda yürürken aniden kaydı Selim. Dizi hafifçe sıyrıldı ama o ne kıyametti Ya Rab! Çığlık çığlığa ağlıyor, yerinden kımıldamıyor, dükkanlardan insanlar endişeyle ve korkuyla fırlıyor, basit bir sıyrık değil de "kırıktır o kırık!" diyenlerin sayısı artıyordu. En nihayetinde Selim'i eve taşımak zorunda kaldım, 10 dakikalık mesafeden. 

Geçende de evde gene düştü Selim. Şimdiye kadar düşmelerinde pek de kan görmeyen Selim, bu kez yaranın hafifçe kanamasıyla çılgına döndü. "Dizim sonsuza kadar iyileşmicek miiiii?" diyerek bakıp bakıp dizine ağıtlar yakıyordu. Derken gözyaşları içinde dertleşti benimle: "Bi şey söyleyebilir miyim anne, insan kan görünce midesi bulanırmışşş..."


Hiç yorum yok: