2 Eylül 2010 Perşembe

Yaşayarak Öğrendiklerim - Kardeş Gelirken

Selim'e kardeş geleceği zaman her zamanki gibi detaylı düşünüp kendimi endişeye sevk etmedim. Benim  olaylara körü körüne atlama huyum vardır çünkü, ötesini berisini hesap etmeden. Hamileliğimin son aylarında Selim'in doktorunda sohbet ederken kardeş gelince ne yapacağımı sordu doktor, ben öylesine rahattım ki; özel bir şey mi yapmam lazım, dedim. Selim'in çok duygusal olduğunu, çok etkilenebileceğini, böylesi çocukların kimisinin kekeme olduğunu, kiminin altını ıslatmaya başladığını ve kardeşi getirenin anne olduğu için en çok anneye çektirdiklerini, evde huni takıp dolaşmak
istemiyorsam Selim'i kardeş gelmeden bir okula başlatmamız gerektiğini anlattı. İşte o andan itibaren bir korku bulutu sardı etrafımı. O umursamaz -saldım çayıra, mevlam kayıra- tavrı yerini öngörülemez bir endişeye ve korkuya bıraktı.

Öyle bir durum ki hamilelik, hele ki son aylar ve hatta son günlerde geriye dönme isteği yaşıyorsunuz ancak ne mümkün. İleriye gitmek de epey ürkütücü. Neyle karşılacağınız hiç belli değil, önünüz ziyadesiyle puslu çünkü. 

Doğuma bir ay kala Selim'i okula yazdırdık ilkin. Çünkü bebek geldikten sonra okula göndermek onda onulmaz yaralar açabilir, -bebek gelince ben kapı dışarı edildim- düşüncesine kapılabilirdi.  Tam gün yerine haftada 3 gün 09:00 - 16.00 saatleri arasında okulda olcaktı. Böylece azar azar alışacaktı evde ayrılmaya. İlk zamanlar epey zor geçti, ben ilk gün okulda tam gün, ikinci gün okulun karşısındaki parkta tam gün, üçüncü gün  yarım gün yemek saatlerinde orada olmak üzere çevresinde oldum Selim'in hep.  Okul iyiydi hoştu ancak yemek saatlerinde o sosyal çocuk gidiyor yerine yabani bir hayvan geçiyordu sanki. Yemekhaneye inmemek için basamaklarda avazı çıktığı kadar bağırıyor, ağlıyor, tekmeler savuruyor, yemek konusu kapanınca gene tatlı çocuk oluyordu. En sonunda "Yemek yemek zorunda değilsin, ama yemekhaneye inip arkadaşlarınla oturmayı denemelisin" diyerek ortak bir paydada buluştuk Selim'le.  Böylece daha kolay alışmaya başladı. okula. Allah'tan geç kalmamışız zira 15 gün tamamen Selim'e adadık herşeyi.  Bir de okula alışma sürecinde ardı arkası kesilmeyen hastalıklar başgösterdi. Bir gün okula gidiyorsa 3 gün evde oluyordu hastalıktan. Doğum yaklaşırken nispeten alışmıştı artık, en azından yemek saatlerinde cıngar çıkarmıyor, yemese de masaya oturmayı kabul ediyordu,  hatta servis birazcık geç kalsa -aaa, servis de nerede kaldı?- diyecek kadar istek gösterdiği de oluyordu.  Doğum zamanı kısmen düzene girmişti hayatımız. 

Mecburen sezaryen olacağım için nispeten rahattım ama doğum bu hiçbir şey garanti değildi ve bu yüzden kendimden çok Selim'in acil bir durumda hazırlıksız yakalanmasından korkuyordum. İlkin Selim'e durumu anlattım bir kaç kez. İçimden bir ses de ne yaparsam yapayım Selim'in olayları başına geldikten sonra kavrayacağını söylüyordu hep. Afaki konuşmalar ne ifade edebilirdi bir çocuk için diye düşünürken doğum yaklaşırken Selim'in devamlı kardeşinden bahsetmesine şahit olduk. Tüm bu konuşmalar olumsuz öğelerle doluydu. Kardeşimi sevmiyorum, geldiği zaman istemiyeceğim onu vs. gibi. Zannımca muhakeme yapıyordu kafasından sürekli bu konuyla ilgili.

Doğum vaktinde gerçekleşti. 2 gün hastanede kaldık ve bu süre zarfında Selim'i hiç getirtmedik yanımıza. Doktorumuzla verdiğimiz ortak karardı bu çünkü. Anneyi hasta vaziyette görmesini direkt kardeşi ile ilişkilendireceği için kardeşiyle ilk andan itibaren negatif bir ilişki kurmasına sebep olmak istemiyorduk. Her ne  kadar bu iki gün zarfında onu görmek için deli olsam da bencilliğimi bastırıp hastaneden çıkacağımız güne kadar bekledim. Üstelik doğum problemliydi, bebeği çıkacağımız ana kadar yoğun bakımdan alıp alamayacağımız belli bile değildi. 

Hastaneden çıkacağımız gün Selim bizi almaya geldi. Ondan bir kaç dakika önce de bebek gelmişti. Ben bebeği yoğun bakım dışında ilk kez görüyordum, telaşlı ve heyecanlı idim.  Selim'i gördüğümde ya bebekle gereğinden fazla ilgilenirsem de onu üzersem diye endişeliydim. Selim ise kesinlikle çok gergindi, kucağımda bebekle beni gördüğünde yüz kasları epeyce gerilmişti. Neyse ki "kardeşin gelince sana bir sürü balık getirdi." diyebileceğimiz bir plan kurmuştuk. Daha önceden aldığımız balıkları, ki Selim bayılır balıklara, kardeşinin getirdiğini(!) gören Selim'in hem dikkati büyük oranda dağıldı, hem endişeli ifadesi yerini sevince bıraktı hem de kardeşiyle ilk sıcak bağı kurmasına vesile oldu. Eve gelen herkese gururla balıklarını gösterdi ve kardeşinin ona hediye getirdiğini söyledi. 

İlter'le kardeşinin getireceği hediye planları kurarken bir yandan da bu denli mantıklı bir çocuğa bunu nasıl yutturacağımızı konuşup duruyorduk. Selim yutar mı bu numaraları, diyorduk bir yandan. Ancak ne denli mantıklı olursa olsun sonuçta Selim de çocuktu ve inandı söylediklerimize canı gönülden. Yalnız bir ara "Anne, balıklar senin karnında mı yaşıyordu?" diye sordu, neden deyince ben; "e kardeşim onları yanında getirdiğine göre onlar da senin karnında yaşamış olmalılar."dedi. İçten içe düşünmüştü gene olayın derinliğini.

Eve geldikten sonra işler kısmen zorlaştı hem de an be an. Selim büyük oranda dikkatini kardeşine vermişti, üstelik ilgilenmiyor gibi gözükse de bütün duyuları, algıları anne-kardeş-baba ekseninde dönüyordu belli ki. Bu zor dönemde okulun çok büyük faydası oldu. Zira hiçbir meşgalesi olmayan Selim muhtemelen çok daha fazla dadanacaktı kardeşine ve bize. Biz de büyük oranda dikkatli davranmaya çalıştık ancak her an sukunetimizi ve hoşgörümüzü koruyamadık. Kardeşimi öpücem, kardeşimi sevicem, adı altında yaptığı eziyetleri hoşgörmeye çalışmakla bir başka suça ortak oluyorduk sanki, zira kardeş kaynıyordu arada bu kez. Üstelik Kerim 2 gün yoğun bakımda kendi başına kalmıştı, onun Selim'den daha çok ilgiye ihtiyacı olabilirdi. Beni sezaryanlı , ağrılar içinde koşturmak değil de bu düşünceler yoruyordu en çok. 

İlk günler açıkça sevemedik bebeği, aşırı ilgi de göstermedik. Hatta Selim'e aşırı ilgi göstermiş olabileceğimizi düşünüyorum şimdi. Eve pek gelen giden de olmadı, dolayısı ile abuk sabuk konuşmalara maruz kalmadı. Gelenler çok yakınımız oldukları için normal dışı bir konuşmaya müdahale edebildik hemen..-Ağbi oldun artık şöyle dur, ağbi oldun şöyle yapmalısın- gibi zırvalara hiç girmedik ağbilikten nefret etmesin diye. Kardeşin uyuyor sessiz ol, da demedik, ehhh bu kardeş gelince rahatça oyun bile oynayamıyorum demesin diye. İşin özü empati yaptık, yaptım Selim'e en çok. Ve şükürler olsun ki o en kritik dönemeci döndük. Şimdi okullar tatil başka türlü baş etmek gerekiyor Selim ile ve başka türlü balans ayarı gerekiyor kardeşi ile arasında. Bu konuya da başka zaman girerim belki.

12 yorum:

öznur-ata dedi ki...

oofff...çok zormuuşşş ikinci bebek -kardeş durumu kaç yaşındaydı selim..sana da yazık ya canım benim neler yaşatmış bu bıcırıklar sana..ama Allah sanırım annelere bu sabrı,gücü veriyor diye düşünüyorum

Deli Anne dedi ki...

Esasında gözümde büyüttüğüm kadar zor olmadı, yazabilirsem sonra anlatırım:) selim 4 yaşındaydı.. veriyor veriyor valla, yoksa düşününce akıl karı değil çocukla uğraşmak... Ata da hastaydı galiba, iyileşmiştir inşaallah.. selamlar

öznur-ata dedi ki...

iyileşti çok şükür..başladı bile yaramazlıklara :((

Adsız dedi ki...

bende şuan ikinciye hamileyim, blogunuzu bulduğumu sevindim zira çok güzel bir yazı olmuş.Oğlum henüz 2,5 yaşında ve kardeşi geldiğinde 3 olmuş olacak, Selim 4 müş acaba daha mı kolay oluyor o yaşta diye düşündüm. En son istediğim şey oğlumu incitmek ve üzmek, umarım sizin gibi güzellikle halledebiliriz bizde kardeşin geliş olayını.

Deli Anne dedi ki...

Maşallah, hayırlı doğumlar olsun o zaman. belki sizinki daha iyi olur çünkü 4 yaş direnç gösterdikleri bir zaman. Birazcık kıskanır belki ama siz anlayış gösterdikçe hallolur kısa sürede inşaallah. Ben de derdim ki Selim'den çok sevebilir miyim acaba, ya Selim ihmal edilirse, ya üzülürse diye içim titrerdi. En iyisi çok derinlere dalmamak. yaşamadan anlaşılacak şey değil. Gözde de fazla büyütmemek lazım.

Sevgiler.

iki dirhem bi çekirdek dedi ki...

benim de en çok korktugum ziyarete gelenlerin abuk sabuk konuşmaları olacak biliyorum. daha hamileliğimin ilk günlerinde "senin pabucun dama atıldı" demeye başladılar. üzülerek kırdım birkaç kişiyi. gereksiz konuşmalardan hiç hazetmem. işin içinde ben olsam cahil der geçerim ama oğlum bunu kaldıramaz diye düşünüyorum. içeri girmeden milletin eline ufak çaplı bir bildirim sıkıştıracağım galiba:))

Deli Anne dedi ki...

Doğrudur, insan kendisi için dayanabiliyor da evladı saçmalığa maruz kalsın istemiyor. Hele ki böylesi durumlarda.. Bildiri fena olmaz vallahi..

Derya dedi ki...

merhaba DA, yazini cok begendim. ikinci cocuk icin yapilmasi gerekenleri doktorundan mi ögrendin sadece? Önerebilecegin bir kitap var mi?

Deli Anne dedi ki...

Somut örnekleri doktorumuzdan öğrendim daha çok.. doktorumuz dediğim aile doktoru gibi birşey artık, herşeyi sorabildiğimiz biri.. çok ilgili.

Okula gönderme veya oyun ablası fikri ondan geldi. KArdeşin gelirken hediye getirdi fikri de ona aitti. Kardeş gelince onula ayrıca vakt geçirmemi, onunla başbaşa kısa bir gezinti bile olsa yapmam gerektiği de onun fikriydi.

diğerleri içgüdüyle bulundu diyebilirim.. biraz empati ki sanırım bir annenin içinde ziyadesiyle var bu duygu..

önerebileceğim bir kitap yok.. hatta öyle ki karşı bile duruyorum çoğu kitaba.. bence annenin içindeki doğal dürtüyü ve kılavuzu kirletebiliyor çoğu kitap, çoğu bilgi..

sevgiler , kolaylıklar.

Derya dedi ki...

"Önerebilecegin bir kitap var mi?" aslinda sunu yazmak istemistim yanlis anlasilma olmasin "Önerebilecegim bir kitap var mi?"

Adsız dedi ki...

Ben de mecburi sezaryen olacagim icin 9 gunum kaldi. Ilk baslarda cok takmamaya calistiysam da su anda nasil olacak diye bayagi endiselenmeye basladim :(
Defne daha yeni iki yasina girdigi icin nasil tepki verecegini kestirmeiyoruz.
oofff insallah iyi olur :(

Sanattryemek dedi ki...

Merhabalar,yazinizi bir solukda okudum boyle guzel deneyimlerinizi paylastiginiz icin tesekkurler,kendimce payima duseni aldim.Cevremde 2. cocukta sikinti ceken o kadar fazla insan var ki,tavsiyelerinizi bir cok kisiye faydasi olacagini dusunuyorum.