1 Haziran 2013 Cumartesi

’3-5 Ağacın’ Ettiği ve Düşündürdükleri…



Sadece Ağaç
.
Ben ağaçları severim, çok severim. Her daim yanımda olan, övmeyen, yermeyen, hep usulca dinleyen ama dinlerken bana yüreğini veren ve bunun için sözlere dahi ihtiyaç hissetmeyen, kalben konuştuğum bir dost gibidir benim için ağaçlar. Üstelik bencilce tek bir kimsenin dostu  da değildir onlar. 7′den 77′ye pek çok canlıya aynı dostluğu verecek kadar cömert, asil ve mükemmel derecede tevazu sahibidir ağaçlar. Köklerinden türlü canlılar beslenir, gövdesinden, dallarınden ve yapraklarından türlü canlılar… Hatta geriye kalmış kütüğünden dahi faydalanır insanlar. 
Ağaç güzeldir, kimi inanışlarda cennetten geldiği söylenir. Bir dinlemeye başlasanız onlardan vazgeçemezsiniz. Ama bunun için bir ağaç bulup onunla hasbihal etmek gerekir.
Ağaçlar konusunda pek çok hadis var. En bilinenlerinden birini iki önceki yazımda yazmıştım;

“Kıyamet koparken sizden birinizin elinde bir hurma dalı bulunur da, kıyamet kopmadan dikmeye gücü yeterse bırakmasın, muhakkak onu diksin.”
Benim Gezi Parkı’na dair isyanım da bu yüzden başladı. Başbakanımızın bir sözü var hani; haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır! Ben de bu yüzden hak bildiğim doğruları söyledim, söylemeliydim.
Bu ülkede çok şeyler oldu, kimi kesim ne yapılsa yerdi, kimi kesim de ne yapılsa övdü. Bense, birşey doğru yapılmışsa, kim yaparsa yapsın doğru diye söylenmesini, kötü yapılmışsa da kim yaparsa yapsın -hakkı- söylemek adına yanlış diye söylenmesini desteklerim. Tıpkı Gezi Parkı’ndaki ağaçların sökülüp oraya kışla, avm ya da her neyse onun yapılmasının yanlış olduğunu söylemek gibi…

Safiydi niyetim. Sahiden ağaca, yeşile ve İstanbul’a olan sevdamdandı eleştirim. Topkapı Sarayının yerini bir Çınar uğruna değiştiren Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinin 560.yıldönümünde yaşadığımız bu geri kalmışlığı sindiremedim. Benim gibiydi bence bunu eleştirenlerin birçoğu. Mesela bir ağacın sökülmesine izin vermemek için ağaca sarılan Hazar Berk’in ameliyata alındığı sırada saçları arasında kalmış bir parça dala;
“işte ağaca sarılmıştım, saçlarıma takılmış, orada kalsın…”
demesinden ne derece saf niyetli olduğunun anlaşılması gibi… Elbette bu kesimin içinde hükümetin her yaptığından tıpkı kendisi gibi nefret eden ve bu husumetle hareket edenler de vardır, hep de olacaktır, ama başlangıç noktası olayın böyle değildi. İşin berbat tarafı; o olay büyütülmeyebilir, o şekliyle kalabilirdi ve bu iktidarın, yerel yönetimlerin elindeydi. Sadece insanca yaklaşım bile sorunu kolayca çözmeye yeterdi.
Maalesef özellikle başbakanın yapılan her eleştiriyi hasmane algılama gibi bir refleksi var. Ya da yanındakiler çok fazla ateşliyorlar mı bilemedim. İnsanların saygıyla söyledikleri kim tarafından söylenirse söylensin bence tevazuyla dinlenmeli. Biz kurgulanmış Amerikan sisteminde değiliz, buz gibi kurgulu Amerikanvari  başkan konuşmaları yapamayız, biz Yunus’un, biz Mevlana’nın torunlarıyız, bizim özümüzde tevazu var. Olmalı!
Biz karşı karşıya gelip, diğerimizin gözünün içine baktığımızda ve samimane şekilde seni dinliyorum dediğimizde kesinlikle helva gibi yumuşayan bir milletiz. Duydunuz mu bilmiyorum, doğuda bir komutan bir köye gidip oradakilere kürtçe selam verince, köyün ileri gelenlerinden biri atılıp komutanın elini öpüyor ve ben sana kurban olayım, diyor. Bu iş bu kadar basit aslında.  İlk gün o insanlara değer verilseydi, hele ki eylemin safiliğine azıcık dikkat edilseydi; anlatın da dinleyelim, denseydi, bu olay belki tatlıya bağlama bakımından örnek dahi olabilirdi. Ama ben yaparım, vazgeçmem söylemleri en naif, en safi insanı bile incitti. Zaten öfkeli olanlarıysa çığrından çıkardı tabii.
.
İstanbul otobüsünün rengini seçerken halka soruluyor ve bunun için çarşaf çarşaf reklamlar veriliyorsa, bir parkın ortadan kaldırılmasının o parkın hak sahiplerine sorulmadan yapılması tepki doğurabilir, bu çok normaldir. Halka sormak gerekti. Hadi sorulmadı diyelim, bunu büyük bir şiddetle bastırmaya çalışmak yerine, siyasetçi egosundan sıyrılıp, aman burada vazgeçersek kaybederiz endişesinden uzak;  -özür dileriz- demeyi bilmeli ve bu soğuk fikirden vazgeçilmeliydi.
.

“Beyaz adam; paranın yenmeyen birşey olduğunu, son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde anlayacak!” (Kızılderili Şef Seattle)


Allah’ım ağaçları da, ülkemin tüm insanlarını da, insanlığı ve insanlığımızı da koru, amin!
Ve huzur ve izan ve empati diliyorum!

Hiç yorum yok: