13 Mayıs 2013 Pazartesi

Blogla Kendini Keşfedenler & Sevdiği Şeyi İşe Dönüştürenler



Hani demiştim ya -Bence Herkes Blog Yazmalı- diye, şimdi bunun nedenlerinden ziyade güzel sonuçlarından örnekler vereyim size:
-İlki daha önce hakkında defalarca yazdığım; (Bknz. Ayın Bloğu: Sıradışı) çizimlerine, hayalgücüne, kabiliyetine ve farklılığına hayran kaldığım canım Beyhan İslam. İçinde olduğu çok proje var, bilhassa çocuklarla, eğitimle ilgili. Ya da kitaplarla ilgili. Ancak ben en net bildiğimden ve en yeni olandan bahsedeyim. Beyhan’ın iki tane kitabı oldu. Biri; Gitme Yazıları, biri de Başkalarının Yaptıkları. Bu iki kitap henüz Dipnot Tablette yayımlandı. Londra Kitap Fuarı’nda Dipnot Pub. ‘ın diğer yayınları ile birlikte tanıtıldı. Hasılı o kokusuz dese de bu kitaplara bu kitaplar çoktan yol aldı. Dilerim kokusunu da duyarız yahut kokusunu da duyacağımız onlarca kitabıyla karşılaşırız Beyhan’ın. Ki ben ilerde Beyhan’ın bizi dünya çapında tanıtan iyi bir isim olacağına dair büyük bir inanç besliyorum içimde. Yani bence bu daha başlangıç.
(Detaylı bilgi için, ya da kitapları indirmek için Beyhan’ın Kokusuz Kitaplar yazısını okuyabilirsiniz.)
(Bu arada Cuma günü ben bu yazıyı yazarken yanılmıyorsam aynı zamanlarda Beyhan’ın Samir’i oldu, ne mutlu:))
.
-İkincisi gene onun hakkında da yazmıştım; (Bknz. Ayın Bloğu: O Yazmalı) içinden oluk oluk yazma kabiliyeti ve duygu fışkıran Can Ayşe, canım Ayşe. En önemlisi Ayşe yazmayı sevdiğini farketti ve bu yolla iyi hissettiğini. Şimdi bir dergide yazıları çıkıyor Ayşe’nin. Bence onun da adını duyacağız ilerde, hem de ziyadesiyle…
(Okumak isteyenler için; Ayşe’nin Kozası’na buyrun) (Ayşe’m derginin adını da söyleyebilirsin buradan istersen)
.
-Üçüncüsü gene onların da haklarında yazmıştım; (Bknz. Ayın Bloğu: Harika Bileşim) iki güzel anne, ikisi birlikte harika bir iş çıkardılar ortaya. Çoğumuz bilir gene; Filin Banyosu ve Oip ve Özgür Anne. Onlar hakkında yazdığım şu cümleler hala çok etkin üzerimde;
“Bu iki anne ümit ve ışık verdi, bana, bize, hepimize. Anneyken üretken olunabileceğine dair, birlikte sevgiyle ve uyumla iş başarmaya dair, girişmeye ve girişkenliğe adım atmaya dair! Ve en önemlisi;
“Anneyken içimizde birikenlerle kendimizi bitirmek yerine, oluşan bu birikinti potansiyelini hareket enerjisine dönüştürmek gerektiğine dair, anneliğin birikintisini şikayetle öldürmek yerine faydaya çevirmeye dair umut verdi bana ve muhtemeldir ki birçok anneye.”
Ve bunu yapmak için oturduğumuz yerden kalkmanın, her zaman seyirci olmayı bir kenara bırakmanın, aslında belki bir kadının en üretken ve aktif olduğu bu dönemde ayağa kalmanın, bu zamanın kıymetini bilerek geç olmadan değerlendirmenin gerektiğine dair iyi bir örnek oldular bize.”
.
Bu iki annenin eminim arka planda yaptığı başka işler de vardır, bilmediğimiz. Bildiğim Oip’in çizimlerini isteyenlere gönderdiği.
.
-Dördüncüsü blog aleminin (her türlü) en güzel timsallerinden biri: Devletşah. Kendi halinde bir blog yazarı iken (ki hala aynı duyguda) şimdi ekranların aranan yüzü, yemek, sağlıklı beslenme, seyahat piri. O bir nevi guru oldu:) İnsanlar ekrana çıkmak için birbirini çiğnerken o hep bu işin içinde gibi doğallıkla yürüttü işlerini. Bu yüzden iki kat seviyorum onu; samimiyetini, sıcaklığını ve tevazusunu korumuş olmasını seviyorum. Sıcak gülüşünü seviyorum. Yani belki onun yerinde olacak yüzlerce kişi kibirden burnunun aşağısını göremeyecekken o hala en sıcak haliyle sohbet ediyor herkesle. Üstelik oğlunun adı Sufi. Bu bile onu sevmem için yeterli:)
(Hani Ülker İçim Google Hangout olayı vardı, orada Devletşah olduğu için gık bile demeden katılmıştım, nedense onunla olmak içimden gelmişti)
 .
-Beşincisi Müge Sandıkçıoğlu. Onun eminim blogdan çok önceydi yazmaya tutkusu, yazıları ama sanki bloğun başka türden bir faydası oldu. Ya da ben en azından onu blogla tanıdım. Öyle değilse bile kitaplarının tanıtımı yapmaya vesile olması için onu da buraya ekliyorum, yanlışsa düzeltir Müge belki:) (Bloğu şimdi kapalı sanırım)
Müge Diş Hekimi. İki Kitap çıkardı. Biri; Diş ile Düş arasında, biri de Göçmen Ruh.
.
-Altıncısı blog aleminin eskilerinden ve ilk güzel örneklerinden biri: Pino. Yanlışsa lütfen düzeltin; kendi halinde bir çizer iken blog vesilesiyle Tübitak’la çalışmaya başlayan ve hepimizin bildiği, çocuklarımızın da çok sevdiği Meraklı Minik dergisinin çizimlerini, aktivitelerini hazırlayan biri. Pino’da samimiyetini, sıcaklığını kaybetmeyen tatlı mı tatlı biri. Gerçi bunu kaybetse bunca başarılı olamazdı değil mi:)
(Bilmeyenler için bloğu; Pino’nun yeri)
.
-Yedincisi blog ve anne ikilisinin ülkemizdeki duayeni Blogcu Anne. O bloğuyla da epeyce farklı bir yola açılmıştı zaten, üstelik pek çok bakımdan öncü de oldu ve şimdi bir de kitabı var: Annelik her zaman tozpembe değil.
.
-Sekizincisi; blog ve anne dünyasının farklı sesi. Aylin Anne. Özel eğitim öğretmenliğinden kazanımlarını aktararak farklı bir dünyayı algılamıza vesile olan biri Aylin Anne. Hürriyet Aile ekinde yazıyor şimdi ve en güzel örneklerden biri de yaptıklarının; Perşembe Anneleri etkinliğine öncülük ediyor. Sanırım fikir annesi de gene Aylin Anne. Bu vesileyle tebrik edeyim kendisini.
Aylin’i görünce herkesin bir başka görevi olduğuna dair inancım kuvvetleniyor. Bu yüzden kimse kimseye benzemese de kendindekini açığa çıkarsa keşke. Ve bu dediğime de blog iyi bir araç oluyor.
(Detaylı bilgi için Aylin Anne’nin bloğuna bakabilirsiniz. )
.
-Dokuzuncusu el işçiliğinde bir öncü; Sesiber. Yaratıcı, estetik birçok işin üstadı. Ben yaptıklarını çok seviyorum ve işin güzeli de Sesiber de seviyor. Bu yüzden ortaya harika işler çıkıyor.
.
-Onuncusu Fadiş. O da el emeklerini severek yapmaya ve satmaya başladı. Bence devamını getirmeli.
(Fadişin el işleri için Her Telden Butik’e bakabilirsiniz)
.
-Onbirincisi; Vintage Duygular. Harika şeyler yapıyor, harika şeyler anlatıyor. Ve öyle mutluluk dolu ki yaptıkları, yazdıkları. Herşey çok güzel ama bez bebek yapması mesela beni mest ediyor. Üstelik hem bildiğini saklamadan herkesle paylaşıyor, hem de dilerseniz sizin için de yapıyor.
.
Bunların dışında almış başını yürümüşler var. Tek başlarına harika iş çıkaranlar. Çoğumuz biliyoruz adlarını, özellikle yemek blogları.
En bilineni; Cafe Fernando. Cafe Fernando bir efsane. Ülkemizin gururu:) Dünya çapında biri o. Pek çok derginin ödüllerini aldı, dünya çapında pek çok ünlü yere konuk oldu. Misalen; London Times, New York Times, Washington Post gibi ve daha niceleri. Ben dünyanın en beceriksiz kadını, yemek yapma özürlüsü ve çok şevksizi olmama rağmen keyifle bakıyorum bloğuna. Çok sıcak ve çok samimi yazıyor. Keyifle okunuyor. Fotoğrafları da şahane.
Bir diğeri yemek bloglarının ilklerinden biri Portakal ağacı. Onun yeri de ayrı.
(Bir de Cafe Pepela vardı, ben ondan da çok ümitliydim ancak yazık ki o yazamaz oldu.)
.
Dahası da var, modacılar, Dizüstü Edebiyat serisi var, var da var.  Ama pek ilgi alanıma girmiyorlar.
.
-Girişimci Anneler var bir de. Bu anneler de blog yazarak, okuyarak, havayı koklayarak, tanışarak, kaynaşarak, fikir üreterek yararlı ve iyi işlere imza atıyorlar. Bunların pek çoğunda anne-kadın işbirliği var. Mesela;
Fikirdenk; (Annelerin denedikleri ürünler üzerine gerçekçi yorumları, bu yüzden kıymetli),
Şirin Çarşı,(açılıyor yakında)
Armut (Hizmet piş, ağzıma düş… yani bir hizmet alacakken ilk buraya başvurmak büyük kolaylık),
Baby Corner (ürünlerini denedim, gördüm, ta İngiltere’ye göndermişlerdi, bebek ürünleri keyifli şekilde sunuluyor, hediye için idealler)
ve daha niceleri… 
.
i_love_blogging1
.
!ÖNEMLİ!
Bahsettiklerimin bazılarının çıkış noktası blog olmayabilir, dileyen düzeltebilir beni ama benim amacım biraz da destek olmak blog arkadaşlarıma.
.
Bir de bence iyi işler çıkarmaya çok yakın insanlar var.
- İbeking. O da blog aleminin Vintage Gurusu. Zevkli ve estetik bir anne. Ufaktan başlıyor gibiydi dükkan işlerine ama ben daha büyük ve ciddi çapta bir Vintage rüzgarı ve dükkanı bekliyorum ondan:)
- Cafe Nohut. Ondan da iyi bir Martha Stewart çıkar. Hatta alası. Aklı olan televizyoncu ona program yaptırır ve harika bir reyting sağlar. Hem çok zevkli, hem üretici, hem de çok keyifli biri. Buradan duyurayım okuyan olursa bir el atsın bu işe:)
- Anne Cafe… Yazması ve okunması lazım.
- Rüzgarlı Günler ve Geceler… Onun da yazması ve okunması lazım.
- Tibet Diyarı. Sibel de yazmalı, okunmalı.
.


Bu vesileyle blog yazmanın şu güzelliğinden de bahsedeyim: birlik, beraberlik ve destek duygusu çok önemli. Sarp olayı, Gamze Anne olayında olduğu gibi. Sesin duyulması, kitlelerin harekete geçirilmesi için iyi bir vesile bloglar ve blog kardeşliği… Ciddiye alınmayan nice şeyin hep birlikte ortaya konduğunda nasıl da devasa tepki, etki ve fırsat doğurduğu gerçeği var bir de. En önemlisi kadının sesini duyurduğu yerler oldu buralar. Ev – iş çizgisinde debelenirken ve çoğunlukla mecburi istikamette gidiyorken, kalıba uyuyorken hayalleri zorlayacak kapıların açıldığı yerler oldu buralar.
Desteklemek gerek, bu yüzden bazılarını emin olmasam da yazdım. Birbirimize kol, kanat germek gerek. Birbirimizi ittirmeden, kaktırmadan, hased duygusuna kaptırmadan… Herkesin yolu, görevi aslında apayrıyken karmaşaya girmek ve ilk fırsatta diğerini ezmek neden! Neyse iyiler ayıklanır/ayıklanıyor giderek zaten.
Blog yazın. Bence herkes blog yazmalı. Demiştim ya, sırf iş, kazanç, mertebe diye düşünmeyin kendini keşfetmek hepsinden de kıymetli. Sevdiğini keşfetmek çok kıymetli. Sevdiğini keşfedip onunla hasbihal etmek hele çok çok kıymetli. Hadi hepsini geçelim, insanın kendini iyi hissetmesi bile yeterli.
.
Unuttuklarım vardır hem de çoktur tahminim. Dileyen yorumlar kısmına yazabilir kendine ait hikayesini.

Hiç yorum yok: