4 Nisan 2013 Perşembe

Konuşmak Zor ama Susmak Daha Zor!



İnsan konuşur. Çoğunluk pek de düşünmeden. Oysa insan düşünür, düşünebilir. Akledebilir ağzından çıkanların etkisini. Az ya da çok.
Benim son yıllardaki derin sessizliğimin en büyük sebeplerinden biri bu; belki fazlaca düşünmek. Birine birşey söylerken uzun uzun düşünmek, etkisi üzerine düşünmek. Kalp kırar mı, incitir mi, sinir bozar mı, hadsizlik olur mu, ya da terbiyesizlik, o insanın hayatına ve dahası o insanın hayatındakilere saygısızlık olur mu, müdahale ya da, aşırılığa kaçar mı sözlerim, hududu şaşar mı, diye susarım çok kez. Kendimi karşımdakinin yerine koyarım, hoşa gitmeyek düşünceleri tek tek yoklarım. Zihnimde söyleyeceklerimi evirir çevirir ama herşeye rağmen hesap edemediğim olumsuz etkilerden korkar ve çoğunlukla bir densizlik etmekten çekinir susarım. Empati dahi yetersiz gelir bana zira empati dahi benim kıt dünyamla ve bilgimle sınırlı, o yüzden empati ötesini yoklar, sonunda gene susarım. O insanın hoşuna gitmeyen, o insanı yaralar mı, o insanı bozar mı söyleyeceklerim ve en önemlisi hayat denen karmaşada zaten zor yakalanabilen bir gıdımlık yaşama sevincini alır mı, huzurunu kaçırır diye düşünür dururum ve susarım. Dahası ve en önemlisi Kelebek Etkisi. Söyleyeceklerimin hesap edemediğim olumsuz bir etkisi çıkar da, o insanın hanesine, çevresine yansır mı, der susarım. Zincirleme vebale girmekten çok korkarım. Hasılı bir insanın minik dünyasından başlayıp dünyaya kazmalık etmekten korkarım. Buna rağmen çok hatalarım.
Ben -bana konuş, birşey söyle, fikir ver- diyene dahi zor konuşurum. Susarım. Kaldı ki fikrimi sormayana fikrimi söylemekten hepten kaçarım. Ne haddime der, susarım. Buna rağmen çok hatalarım.
Hele akıl vermek fikrinden ölecek kadar korkarım. Eleştirmekse, Aman Allah’ım! -Eleştirdiğimi yaşamadan ölmeyeceğimi bilmek- bile tek başına yeterli susmam için, susarım. Yüz kez, bin kez susarım.
Büyüklenmekten çok korkarım. Düşenin düşmesini fırsat bilip, kendini aynı duruma düşmez bilip, eline -senin geleceğin garanti altında, herşeyin en iyisini hakettin, bunlar gelmez senin başına- senedi verilmiş gibi, uzaktan kıvıra kıvıra konuşmaktan çok korkarım. Ölesiye korkarım ve bu durumdan dehşetle kaçarım. Şükürler olsun şimdiye dek bu konuda konuşmadım, inşaallah sonuna dek de konuşmayayım.
-Ya hayır söyle, ya da sus- hadisini dilime dolarım. Ve hayır söyleyeceğimden emin olmadıkça susarım. Buna rağmen çok hatalarım.
Yazmak da konuşmak gibi günümüzde. Hatta daha beteri. Zira kaçak dövüşmek gibi internette dilediğini yazmak uyduruk bir kimlikle. Nasılsa bilinmiyorum dercesine. Oysa bilen var, gören var, niyetten bile haberi olan ve bize şah damarımızdan daha yakın olan BİR’i var. En başta O’nun için susmaya çabalarım. İşte bu yüzden yazmaktan da korkarım. Hatta  çok yönlü düşünmekten bazen yazamam, yine susarım. Buna rağmen çok hatalarım.
think talk
.
İnsan konuşur. Konuşabilir. Konuşmayı kolay bir eylem sanabilir. Dahası konuşmayı erdem sayabilir. Oysa ağızdan dökülen kelimelerden ibaret değil konuşmak. Zihin süzgecini devre dışı bırakıp, içerideki mutsuzluk hücrelerinden oluk oluk akan irinli ve zehirli düşünceleri -doğruluk, açıksözlülük, hazırcevaplık- kılıfıyla önüne gelene saçmak değil konuşmak. Dahası sanıldığı gibi, maharet değil herşeye, her şekilde konuşmak.
İnsan konuşur, konuşabilir ama bazen keşke konuşmasa insan.
Keşke konuşmak maharet sayılmasa da, suskunluğun hakkı verilse ve insanlar susmaktan bunca korkmasa. Ya da suskunluktan.
Keşke konuşmanın kolay değil, bilakis son derece zor bir eylem olduğu anlaşılsa ve konuşmak yerini suskunluğun asaletine bıraksa.
.
Konuşmak zor ama susmak ve suskun kalmak çok daha zor!

Hiç yorum yok: