5 Temmuz 2012 Perşembe

Dua Vakti


Dua Vakti

by Deli Anne on 04/07/2012
Selim günlerdir iki adet Transformers oyuncağını almak için kah puan, kah da harçlık topluyor. Beri yandan da sürekli dualar ediyor: Allah’ım lütfen, o iki oyuncağı ben alana dek kimseler almasın diye. Ne denli olumlu dua etmesini salık versem de soğukkanlı davranamıyor, oyuncakları kaçırma korkusu içinde sancı ile kıvrım kıvrım kıvranıyor.
Bu aralar iyice tatminsiz olduğundan, har vurup harman savurduğundan alması için öne atılmıyoruz bilerek, biraz çaba sarfederek almasıyla belki kıymet bilir, hem tasarrufu ve sabrı öğrenir, hem de puanlama ile çılgın hallerini zapteder ümidiyle (şükürler olsun işe yarıyor) bu yolu seçtik. Sabah akşam hesap yapıyor, kah ümidi artıyor kah ümitsizleşiyor, bazen söyleniyor, çokça şikayetleniyor ama öyle ya da böyle sabırla alma vaktinin gelmesini bekliyor ve inşaallah öğreniyor.
Bu sabah Fatma (şimdilerde blogu kapalı) bir posta göndermiş bana: komşusunun oğlu Ömer bebeğin üzerine televizyon düştüğünü, boynunda ve kafasında çatlaklar olduğunu, durumunun ciddi ve yoğun bakımda olduğunu yazmış. İlk işim; Selim’i durumdan haberdar etmek oldu. Masumun duası makbuldur diyerek, ilk ondan istedim duayı. Zira kendim de ilk Selim’e söyletirim dualarımı. Anlatınca Ömer bebeğin durumunu, durdu, düşündü, soru yağmuruna tuttu beni ve sonra dualar etti. Gün boyunca Ömer bebekle ilgi soruları da bitmek bilmedi. Ben de bu sırada elimden geldiğince yaymaya çalışıyordum bu bilgiyi ve dua isteğini.
Derken öğle vakti yanıma geldi Selim, gene Transformers oyuncaklarından dem vurdu. Neredeyse yalvarır gibi bir edayla; puanlarım ve param toplanmadan bana o oyuncakları sen alabilir misin, diye sordu. Bak dedim, bu gece Berat Kandili. Bu tip zamanlar dualar için büyük fırsattır. Dua et, ne istiyorsan iste Allah’tan, dedim. Çünkü asıl veren O; bana da, sana da, hepimize de veren O.  Ancak O isterse ben senin oyuncağını olabilirim. Yoksa almaya vesile olan benim evet ama, veren ben değilim, dedim. O yüzden asıl verene gitmelisin.  Hem de eğilip bükülmeden, gönlünce ve ne istersen, doya doya, tıka basa isteyebilirsin, dedim. Gözleri parıldadı Selim’in. Ama önce gel birlikte Ömer bebeğe ve onun gibi zor durumda olan herkese dua edelim, dedim. Oturdu yanıma, açtı küçük ellerini. Önce birşey söylemek istiyorum sana, dedim. Ben bu bilgiyi çok geç öğrenmiştim, sana erken yaşta söyleyeyim de benim gibi geç öğrenme, dedim. Dua etmek için açılması gereken çeşitli kapılar vardır. Bir de bu kapılardan giriş şekilleri vardır. (Yani benim öğrendiğim ve aklıma yatan kadarıyla) Birisi dandıl dungul girer içeri mesela, birisi saygılı ve edepli. Sence edeple girenen mi, yoksa hoyratça girenin mi daha iyi karşılanır duası, daha çok hoşa gider ve sevilir hali ve daha iyi şekilde verilir istediği, dedim. Edeple girenin tabii, dedi. O halde gel biz de edeple girmeye çalışalım içeri ve özellikle böylesi önemli zamanlarda ve önemli dualarda bu yolu seçmeye gayret edelim, dedim.
Önce silkinelim bi’, kendimize çeki düzen verelim, ardından kapıyı çalalım, Bismillah ile tıklatalım, ardından şükredelim ve En Sevgili’ye de selam edelim. Bunlar aynı zamanda o kapıların kilidine en uygun düşen anahtar gibi, yani kabalıkla değil tatlılıkla ve -çıkırt!- diye kolayca açmak için kapıyı bir nevi. Güzelce dinledi beni. Girdik içeri. Duamızı ettik. Ömer bebeğe, hasta olan, zor durumda olan herkese, anneme, babama, kendimize, her bir insana vesaire. Ardından kapıyı gene edeple kapamaya uğraştık, bu kez tersine döndürdük cümleleri yani kilidi. Ve çıktık! 
Dua kapılarının ardına dek açık olduğu bu gece dua edelim biz de. Ömer bebeğe, Gamze Anneye, zor durumda olan, zulüm altında olan, hastalıkta, yalnızlıkta, darlıkta, ihtiyarlıkta, maddi ve manevi sıkıntıda olan, borç yükü altında olan herkese ve daha nicelerine…
Hayırlı kandiller olsun herkese!

Hiç yorum yok: