4 Nisan 2012 Çarşamba

İzmir Günlükleri



İzmir’in merkezini daha önce görmüşlüğüm vardı ama içinde yaşamışlığım hatta bir gün dahi kalmışlığım yoktu. Bu yüzden Selim’in son günlerdeki moda deyişiyle: leyla gibiyim İzmir’de. İnsan bilmediği şehirde, sudan çıkmış balık eblehliğinde oluyor sahiden de. Sanki her yer flu, görüş alanım bulutlu vesaire. Olduğun yerin tam adını bilmemek dahi garip bir duygu.
Kendi başına olunca bu gariplik ve yabancılık hissi güzel ve heyecan verici birşey ama çocuklarla zorlayıcı ve biraz gerginlik verici oluyor haliyle. Hep kaybolmak arzusunda olan ben, ürperiyorum çocuklarla kaybolacağım diye. Tek çocukla olsa sorun değil de, iki çocukla kaybolmak ve olmadı başka yollara sapmak lüksü olmuyor zira ayakta olan yoruldam da yoruldum diyor ya da diye yazıyor ve bu da bende gerginlik yaratıyor. Bu yüzden kendime güvenli bir çember çizdim otel etrafında, şimdilik orada dönenip duruyorum. Bir yandan da diyorum, bir tür simülasyon say bunu gelecek İngiltere günlerine.
Bir de hava değişikliği ve geldiğimiz günden beri ancak bugün dinen sert rüzgarın etkisiyle ‘Leyla gibi’den ‘Leyla ötesi’ne geçmiş gibiyim/gibiyiz. Her an uyku ve uyuklama hali var hepimizin üzerinde. Hacıyatmaz Kerim dahi ilk günkü gezintimizden sonra, gün ortasında 3 saat kesintisiz uyudu ki, inanılır gibi değildi. Akşam peltemiz çıkmış vaziyette erkenden uyuyoruz, sabah kahvaltıya koşturuyoruz vesaire. Bu yüzden görüşüm netleşene, zihnim aydınlanana dek sanırım kendime gelemeyeceğim ve muhtemeldir ki kimseyle görüşmek de istemeyeceğim.
Gelelim enteresan şeylere ve izlenimlerime:
*Bulduğu her şeyi alelacele su bardaklarına, kahve fincanlarına vs. sokan Muzır Kerim, telefonumu alıp su bardağına soktu ve telefon ilk gün telefat oldu. Bu bende haliyle müthiş bir tedirginlik yarattı zira zaten flu olan hayatım daha da belirsiz oldu. Allah’tan yanımızda telefon olarak da kullanılan tablet bilgisayar vardı ve durumu nispeten kurtardı. Şimdi elimde o katana aletle dolaşıyorum ama çocukların hengamesi ile çok zorlanıyorum. (Varolan telefon numaralarım gene kayboldu, arayan affetsin:))
*Rüzgar’ın annesi Görkem’le gelmeden önce, otelin tam da onun çalıştığı ajansın karşısında olduğunu konuşmuştuk. Fakat odanın penceresinden baktığım anda o ajansla göz göze gelmek şaka gibi ama gerçek olmuştu. Birbirimize el dahi sallayamadık ama orada olduğunu biliyorum.
*Kerim tüm otelin maskotu oldu, herkesin dilinde Kerim de Kerim. Amma velakin Selim’ime bir selam dahi eden yok. Hatta bırakın selamı, Kerim’le öyle meşgullar ki Selim’in konuşmalarından birine bile tepki yok. Selim de haliyle hırçın çok. Müdahale edeceğim de şeklini belirleyemiyorum, ne demeli bilmiyorum ki. Büyük oğlumla da ilgilenin demek de abes gibi geliyor. Ya da gözlerine sokmak zorla güzide çocuğumu. Yavrumu öyle buruk görünce ben de çok burkuluyorum. Şimdilik elimden gelen durumu anlatmak ve teskin etmeye çalışmak.
*Çocuklarım ilgiye aç sanırım. Adeta ağızlarının içine bakıyorlar görevlilerin. Kerim’e bir selam veren mümkün değil bir daha kurtulamıyor. Misal garsonları belliyor ve tüm cazibesini kullanıp onları tavlıyor sonra da işinden gücünden edecek denli peşine takıyor.
*Kerim yeni adetler edindi bu yerde. Misal, sessiz sinema oynuyor adeta bizimle. Konuşmadan işaret diliyle anlatmaya çalışıyor derdini. Ve korkunç birşey; herşeyi idrak ediyor tam manasıyla. Bugün kahvaltıda tuvalete gitmesi gereken Selim’i yetiştirmeye çalışırken, Kerim’i görevliye emanet ettim. Normalde görevliler onunla ilgilensin diye can atan çocuk, ben giderken çok içlendi hissettim ve geldiğimde görevliye dönmüş sırtını cama bakarken buldum sessiz sessiz. Ne yapsak, ne etsek, ne söylesek bize de dönmedi yüzünü. Ve ne de ses etti. Öylece uzunca süre sırtı bize dönük uzaklara baktı durdu ve yan gözle de bizi süzdü usulca. Uzun yalvarmalardan sonra ancak, az biraz normale döndü.
*İzmir aydınlık ve pırıl pırıl bir şehir. İlk intibanın da etkisi büyük bu izlenimimde. Bir de ilk gördüğüm yerle; Alsancak’la özdeşleşti bu şehir bende. Sanıyorum ki her yer bu denli nezih ve özenli. Navigasyon cihazı sapıtıp, bizi Onur mahallesi gibi yerlere çıkarmasa sanacaktım ki bu şehir hep böyle. Ama maalesef değil. Maalesef gariban bir yanı var her şehir gibi. Maalesef öteki iki tarafı var her şehir gibi.
*Bilmediğim ve heyecanlandığım bir bilgiyi öğrendim: meğerse beş yıldızlı otellerde Babysitting hizmeti varmış. Sırf bu sebepten otelleri bir kez daha seviyorum ve bu hizmet üzerine çeşitli hayaller kuruyorum. Misal, yukarıda olduğunu bildiğim ve iç geçirdiğim spor salonuna her gün bu yolla gitmeyi vesaire. Yazık ki Kerim çok yapışık bana ve bensiz babasıyla dahi uzun süre kalamıyor. Ama azimliyim deneyeceğim.
*Geçen senelerde de uzunca otelde kaldığım sırada hissetmiştim bunu: seviyorum otelleri. Ama hazıra konmak değil derdim. Her an birilerinin uyanık olduğunu bilme hissi, her an birine ulaşabilme garantisi, canlılık, dinamizm, hareket kesinlikle çok cezbediyor beni. Ve bunun üzerine de hayaller kuruyorum, otelde ya da otel gibi plazalarda yaşamakla ilgili.
*Bulunduğumuz lokasyonda fazlaca otelin olmasından mıdır yoksa genel bir hal midir bilmem, nereye dönsem, ne yana baksam yabancı kimseler ve aileler görüyorum. Hani İngiltere Simülasyonu dedim ya, bunu destekler nitelikte heryerde İngilizce konuşmalar duyuyorum.
*İzmir’in kızları güzel mi henüz şahit olamadım ama kadınlarının çoğunun sert ve bilgiç olduklarına şahit oldum. Ben öylesi kadınlardan korkarım. Hani biri bir eşeklik etsin de ağzının payını vereyim diye teyakkuzda bekleyenler misali. (kimse alınmasın belki de ben öylelerine denk geldim, bana karşı da birşey yapılmış değil, genel izlenimim)
*Bulunduğum yerde geniş alanlar var, meydan, sanırım Kordon denilen sahil kenarı ve kocaman Kültür Park. Yalnız ne denli medeni olsa da ya da öyle sansak da kendimizi, çocukları düşünecek denli medeni bir seviyeye ulaşamıyoruz nedense ve ne yazık ki. Kültür Park’ı ilk gördüğümde Moskova’da, Petersburg’da gibi hissettim. Geniş mi geniş bir park, yemyeşil alanlar, ferahlık ve ağaçlar lakin değil, olamıyoruz öyle niyeyse. Rusya’da böyle büyük alanlarda bir değil, bir kaç yerde illa ki çocuk parkı olurdu mesela, içinde her daim cıvıl cıvıl çocukların olduğu ama burada yok, yazık ki yok!
*Ve en önemli mevzu, midenin bayram edeceği böylesi açık büfe vesaire yerlerinde nefsime terbiye vermek niyetiyle diyete başlamak niyetindeyim ama bir türlü icraata geçemedim. Bana dua edin. Giderek şişiyorum incelmenin aksine.
,
*İzmirli annelerle buluşma ayarlayabiliriz. Dileyen buraya not yazsın, ya da Facebook üzerinden haberleşelim.

Hiç yorum yok: