9 Nisan 2012 Pazartesi

Dünya Açık Bir Kitaptır



Bu bloga yazmaya başlarken bir amaç gözetmedim. Çıldırtıcı bir günün ardından yazdığım bir sözle*; biraz hiddet, biraz öfke, biraz delilik biraz da isyan haliyle giriştim bu işe. Sandım ki günlük tutar gibi giderim. Sandım ki çocuklara ve çocuklarla olan hayatıma dair notlar alma yoluna giderim. Olmadı. Blog sık sık yolunu şaştı, hayatta kendimi şaştığım gibi tıpkı. Hani bir içeriği var desem değil, içerik salt benim. Ben ve deli anneliğim.
Haliyle blog her an değişiyor benim hallenmelerimle. Bazen anneliğimin baskın oluyor, o zaman annelik yazılarım doruğa çıkıyor, bazen kendime dönüyorum o zaman kendime dair yazılar çoğalıyor hasılı ne varsa çoğunlukla ona dair şeyler ortaya çıkıyor. Bu yüzden ne planlı, ne de programlı ve ne de istikrarlı bir blog olamadı burası. Gerçi buna da çok şaşmamak lazım, zira ne de olsa Deli Anne adım.
Bir arkadaşım demişti ve bence çok doğru bir noktaya temas etmişti: blogu baştan sona okuyunca, mümkündü görmek değişimi. Ki hem ilginç, hem de olağan geliyor bana bu durum düşününce şimdi. Bakıyorum bazen son derece materyalist bazen idealist, bazen ruhani bazen cismani, bazen uyumlu bazen de aksi, bazen basit bazen karmaşık, bazen tevazu sahibi ama bazen de tiksindiğim denli kibirli, bazen ahkam sahibi bazen sevimli, bazen de ne yazık ki itici hasılı hayat gibi dalgalı denizli gidip geliyorum sürekli. Çoğunlukla aşikar biçimde, gözler önünde devinip duruyorum. Üstelik de tutarlı bir yapım olmadığından, bir yol üzerinde sabit kalamadığımdan, devamlı surette yenilik peşinde koştuğumdan ve hala herşeye olan açlığımdan ötürü sanırım birçok aklı başında blogdan ayrılıyorum. Ama her ne varsa oyum onu diyebiliyorum.
Yanısıra blog vesilesiyle ve -yazmanın getirdiği iyileşme ve ilerleme- ile hep diyorum ya; sık sık aydınlanıyorum. Çünkü gerek kendi blogumda yazdıklarım ve gerekse diğer bloglarla ahbaplığımla yaşadıklarım ile pek çok kez aydınlandım ya da öyle sandım. Şu günlerde bir aydınlanma hissediyorum gene. Özellikle Mutluluk Dersleri’nin bende yarattığı etkiyle, görmek ve bakmak fiilini ayrıştırdığımı sandığım anlık sürelerin tesiriyle, aklımda kısa bir süredir dönenip duruyor şu cümle:
“Dünya açık, hem de apaçık bir kitaptır!”
Şu günlerde sürekli düşünüyorum ve derinden de hissediyorum. Dünya devasa bir kitap olarak apaçık duruyor önümde ve okunmayı bekliyor öylece uzanmış sere serpe. Nasıl bilmem ama, kendi kısır çemberimden kurtarıp kendimi, okumalıyım dünyayı bir şekilde. Zira ayırdına vardığımdan beri bu durumun ben de kucaklaşmayı bekliyorum o kitapla aynı özlemle.
Bu düşüncelerin tesiriyle; -çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?- klişesi ilk defa mana kazanıyor daha doğrusu beni düşüncelere sevk edecek denli düşündürtüyor beni kendi üzerinde. Belki de diyorum, ondandır artık kitap okuyamıyor olmam. (Ya da kitap okuyamama kılıf bularak kendimi avutuyorum ve kendime çaktırmıyorum) Belki de diyorum, ondandır gezmeye olan iştahım ve de deli açlığım.  Belki de diyorum, duyduğum bir söz bana yetiyor şu sıra, gördüğüm kuru bir dal parçası ya da. Öyleyim işte şu sıra. Haliyle bu halim de yansıyor bloga.



















—————————————————————————————————————————————————————————
*Deliliğin sınırlarında dolaşmaktır annelik bazen, bazen de tam ortasında yer almaktır delilik çemberinin!
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Hiç yorum yok: