İki
ismim var benim. İki farklı ve zor söylenir isim. Bu yüzden hayatım
boyunca çok çile çektim. Okulda, işyerilerinde, hele ki bürokratik
işlemler sırasında karın ağrısı çekerdim bu sebepten ziyadesiyle. Birine
ismimi söylerken sıkılgan bir şekilde ve tane tane, anlaşılmayacağının
getirdiği umutsuzlukla da az duyulur sesle söyledim hep: Mü-mi-ne!
Yetmedi
ilkokul sıralarında değişen kimliğimle, resmi ilk sevimsiz evrimini
geçirdi ismim; cânım ismim oldu Münüre. İşte asıl çile böylece başladı.
2 kez kaybettim kimliğimi, 1 kez yeniledim; Mümüne, Mününe vesaire ile
inanın şu an tam ne yazıyor o yerde emin değilim. Çok ciddiyim! Çeşitli
söyleniş şekilleri edindi ismim bu güne dek; Mumine, Emine, Münire,
Numune ve telaffuzunu bir türlü bağdaştıramadığım, hala da aklımdan
çıkaramadığım; Nevin oldu mesela.
Neyse
diyeceğim o ki; iki isimle başlayan kaypaklık, hayatımda kritik
ölçütlerin hepsinde tezahür etti. Evlilik yıldönümümüz bile karışık bu
sebepten. Sanırım hayatıma nakış gibi işlendi ikircikli halim. Nitekim
doğum tarihim de meçhul ve karışık. Hasılı
kimlikteki ben, ben değilim ona göre. Bazen diyorum kendi kendime,
belki de bunlar bu türden şeyleri önemsemem için bir işaret, işte o
zaman aldırmıyorum ama bazen de yoruluyorum daha düşünürken.
Gelelim
asıl meseleye, diyorum ya; bu ikircikli hal hayatımdaki herşeyde tezahür
etti. Misal blogda bile durum böyle. Blog yazmaya 2010 Ağustos’unda
Blogspot’ta başladım. Birçoğunuzla orada tanıştım, birçoğunuzla orada
kaynaştım, hamlığımı orada attım. Hasılı kıymeti harbiyesi büyük benim
nazarımda. Dolayısı ile Ağustos 2010 özel birgün benim için.
Beri yandan Blogspot’un kapatılmasının verdiği mecburiyetle; Mart 2011′de kendi evime çıktım, yani Naşit’e kaçtım.
(Naşit; deli-anne.com’un kendiliğinden beliren adı) Başta Naşit’le
mesafeliydik birbirimize ama hayatıma getirdiği yenilik, ferahlık ve
tazelik dolayısıyla bağlıydım da kendisine. Dolayısıyla Mart 2010 demek;
yenilik delisi ben için mühim birşey demek. Mart 2010 demek; özel
birgün demek. Birinden birini tercih etmek, tercih edeceğim birşey değil
demek. Hasılı blog yazmanın tarihi de iki oldu bende.
Bugün 16
Mart ve ben Naşit’le geçen bir yılımı doldurdum. Hayatımın önemli bir
kısmını doldurdu Naşit. Çoğunlukla çok sevdim sadece bana ait olan bu
yeri. Severek, isteyerek yazdım da yazdım. Bu kadar uzun süre kesintisiz
devam ettirdiğim yegane iş oldu belki bu blog. Bunun için size
minnettarım. Zira biliyorum ki, karşılıklı bir etkileşim olmasaydı ben
bu isteğimi diri tutamaz, bunca zaman burada kalamazdım. Muhtemeldir ki
giderdim çoktan ya da gidiyorum dediğimde bir daha geriye bakmazdım. Ki
birçok kez de buna niyetlendim. Hatta ayın ilk günlerinde neredeyse bunu
istemeden de olsa başarıyor, Naşit’i kaybediyordum. İşin ilginç tarafı
buna aldırmadım bile. Sadece sonuç ne olursa olsun; bitirmek yahut devam
etmek, hayırlısı ve benim için uygunu budur diyeceğim dedim, ki kolayca
geri geldi Naşit. Demek ki daha burada durmam lazım dedim. Yola devam
ettim.
Bugüne dek
ta başından beri benimle beraber olanlar var. Kısa zamanda
kaynaştıklarım var. Ne yazık ki artık buralarda olmayanlar ve çok
özlediklerim var. Yolun yarısında karşılaştıklarım ve bir anda sarmaş
dolaş olduklarım var. Yolun yarısında karşılaştıklarım ve iki adım sonra
ayrıldıklarım var. Normalde tanışamayacağım ama blog vesilesiyle
tanıdıklarım; hayatıma kattıkları çeşitlilikten dolayı çok memnun
olduklarım var. Dualarımda dilime dolanan, -iyilerle karşılaştırılmak-
cümleme denk düşenler ve bu sebeple çokça şükrettiklerim var. Ufkumu
açanlar var. Dert ortaklarım var. İyi gün dostlarım var. Kötü gün
dostlarım var. Beni büyütenler var. Beni küçültenler var. Birlikte
büyüdüklerim var. Maalesef birlikte küçüldüklerim de var. Beni sevenler
ve tabii muhtemeldir ki sevmeyenler var. Yanısıra benle ne yapacağını
bilmeyen; bir seven bir sevmeyenler var. Bana kızanlar var. Belki de
haklılar. Söylendiklerimi üstüne alınanlar var. Bazen bu sebepten
yazacaklarımı yazmadığım zamanlar var. Bana küsenler var. Bunun üstünde
durmadığımı görüp daha da hiddetlenenler var. Hasılı var da varlar.
Hayat gibi. Herşey var, herşeyden var. Sevgi, ilgi, merhamet, özveri,
sıcaklık, dargınlık, haset, kin, edep, edepsizlik ne ararsan var. Lakin
çok önemli birşey var. Herkesin ve herşeyin bana kattığı birşeyler var.
Herkese teşekkür edeceğim bir neden illa ki var. Teşekkür ederim
hepinize arkadaşlar!
Beri
yandan şu sıralar olmadığım kadar rahatlığım var. Kalmalı mı, gitmeli
sorusunun cevabını almış olmanın da eklenmesiyle kendimi iyiden iyiye
kaptırdığım rehavet sarhoşluğum var. Azığımı yükleyip gemime, usulca ve
gelişine göre, gemiyi sahibine emanet etmenin rahatlığı var. İyi ki bu
blog var, iyi ki varsınız siz de. Diyorum ya, birçoğunuz olmasaydı,
mümkün değil gidemezdim gündüz gece. Üzerimde çokça hakkınız ve emeğiniz
var. Hele yorumlar; yazdıkça aydınlandığım, başka diyarlara çıktığım
yorumlar. Teşekkür ederim hepinize arkadaşlar!
Gelelim
son günlerde favorim haline gelen uğraşlarımdan oluşan hediyelere. Belki
sizin için çok şey değil ama bana çok iyi gelen, çocukların
hastalıkları sırasında dahi bir fırsatını bulup yaptığım el emeği, göz
nuru hediyelerime. (Ben böyle yapıp yapıp hediye edebilirim herşeyi
bundan böyle, kısa sürmesi ve çeşitli olması çok cazip benim için)
Buyrun. Soru yok, bilmece yok.
.
.
Yukarıdaki
Kupa Giysisini (dileyene ölçüsü birebir uyan kupayı da gönderebilirim
ama kırılabilir diye koymak istemiyorum listeye), 2 adet motif altlığı
ve aşağıdaki listeden seçeceğiniz 1 adet kitap ve 1 adet filmi, bir de
yetiştirebilirsem el emeği bir kitap ayracını (Delinin hediyesi de bu
şekilde oluyor, yetiştirebilirsem şeklinde, öncekilerin hepsini hediye
ettim çünkü) kazanmak için sadece istiyorum diye yazmanız yeterli. Bir
de kitap ve film tercihinizi yazın lütfen. Önümüzdeki haftaya dek yorum
bırakabilirsiniz.
.
Kitaplar:1.Olasılıksız – Adam Fawer
2. Aşkın Gözyaşları, Şemsi Tebrizi -Sinan Yağmur
3. Dukan Diyeti – Dr. Pierre Dukan
4. Georges Perec – Doğdum
5. Aşktır Asıl Şarap – Dr. Robert Frager
6. Kürk Mantolu Madonna – Sabahattin Ali
7. Çocuklarımıza, neyi, nasıl, ne zaman Öğretelim? – Ramazan Varol
8. Resimleriyle Çocuk – Haluk Yavuzer (çocukların çizdiği resimlerle psikoloji yorumlama)
9. Michel Zevaco – Pardayanlar
10. Elif Şafak – Firarperest (çok hırpani yalnız bu kitap)
11. Namaz Benim Huzurum
12. Deliliğe Övgü
Filmler: (Tıklayıp haklarında bilgi edinebilirsiniz)
1. New York, I Love You
2. Ladies & Gentlemen
3. Yeni Başlayanlar için İtalyanca
4. Stealing Beauty – Çalınmış Güzellik
5. İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış.. Ve Sonbahar
6. Bulutların Ötesinde
7. Factory Girl Edie
8. Closer
9. Summer Interlude – Yaz Oyunları - Ingmar Bergman
10, Taking Woodstock – Özgür Woodstock
11. Aşk artık burada oturmuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder