21 Şubat 2012 Salı

Melodiğim: 12+



İkinci bebeğini büyüten bir anneyim lakin hala şunu idrak edemedim; bir çocuk tam olarak konuşamıyorsa bu anlamadığı anlamına gelmez. Ben bu idrake varamadığımdan Kerim’in benim söylediklerimi anlayıp uygulaması dahi bana olağanüstü gibi gelirken, bir de baktım ki bebeğim sözcükleri anlamlandırmış da kullanıyor kendi çapında.

6 ay kadar ay önce…
*Bir gün cep telefonumu alıp başının üstüne koydu ve seslendi bana bu şekilde;
-Anne, bak kom-mik! Sanırım komiklik yapmaya çalıştı kendince.

*Bilhassa uykusunu almış ve keyifliyse, yattığı yerden bana seslenişi;
-Ann-nnem, bitt-ann-nnem (Annem, bi’tanem)

*Arabalara oldum olası çok düşkündür. Oyunlarının tümü de nerdeyse arabalar üzerine kuruludur. Bir gün oyuncak arabasının kapısını açtı, önce annem annem diye seslendi bana, ben uyanmayınca vurmaya başladı bana ve ben yüzümü ona dönünce parmaklarını arabanın kapısından içeriye sokup anlatmaya başladı:
-Annem, aa-biiii, ba-baaaa, araba bin, ığğğnnnn düt düttt, diyerek arabada hepimizi tek tek gerçekte oturduğumuz koltuklara işaretliyor. Sanırım bizi arabaya oturtuyor ve ardından şiddetle belini kıvırıyor ve direksiyon kullanıyor gibi yapıyor. Böylece arabaya yerleşip yol almaya başlıyoruz. Ben nereye gidiyoruz dediğimde ise gayet kendinden emin;  Saliş, teeze diyerek teyzesine gittiğimizi anlatıyor.

*Bebekliğinden itibaren Kerim’in fark edilir özelliklerinden biri müziğe düşkünlüğü. Hani hemen her çocuğun dönemsel ilgi alanlarından biridir ya müzik, Kerim’de bu dönem hiç bitmemiştir. Alkışa gene bebekliğinden beri düşkündür. Bu beni bir yandan da korkutur, çocuğum ‘Alkışlarla yaşıyorum’ olmasın maazallah diye. Ama sanırım ses, ritim ve müziktir onu etkileyen ya da ben öyle ümit etmek istiyorum.

Bütün gün minik bir sesten, şarkı seslerini duymak mümkündür evde. Başlamadan önce de genellikle haber verir;
-Annem, şaaku (şarkıy söyleyeğimdir bunun manası) Ve ne zamanki yüzünüzü ona dönersiniz (ki bu nokta çok önemlidir) başlar söylemeye: la-la-lalalalalalalal.


*Bazen kızıyorum ona. Özellikle suyu devamlı dökmesi bunun en büyük sebebi. Bu durumda geliyor hemen yanıma, muck, muck diye öperek sevdirmeye çalışıyor kendini. Ben gülümsemedikçe de işlerin yolunda olmadığını düşünüyor, gözlerinden de anlaşılıyor bu endişesi, bir kaç kez daha öpüyor. Ben ona dönmüş ve iyi bir tepki vermişsem ne ala, ancak bu olmamışsa birden tüm naif tavır değişiyor ve vurup tekmelemeye başlıyor beni. Bence hem bana, hem de kendine gıcık oluyor burada. Zira yaranmak için öpüyor ve büyük bir ödün veriyor mübarek(!) karakterinden ve üstelik de bu ödün işe yaramamış oluyor.

*Bazen de kızmış olduğumda benim abuk sevgi sözcüklerimi sıralıyor: Annem, bi’tanem, minik, kuşş gibi…

*İstemediği birşeyi yaptırmak pek mümkün değildir Kerim’e. Bunun için de kabalaşmaz, çoğunlukla taktikleri vardır. En büyük taktiği de konuyu değiştirmeye çalışmasıdır. Misalen, birisi onu – hadi gel yanıma, hadi beni öp, hadi al- gibi yönlendirmek istedi diyelim, önce yüzünü dönüyor o kişiden ve o yerden, ancak konu uzamışsa ve karşısındaki de sevdiği biriyse; abisi, dayısı, teyzesi gibi, -A, abi bak kujlar (kuşlar) diyerek gökyüzünü gösteriyor minik işaret parmağıyla, yahut televizyona yönlendiriyor; -teey-se bak laula ( teyze bak Laura) diyerek dikkati kendinden uzaklaştırıyor.

* Çok küçüklüğünden beri kullandığı, hatta öğrendiği ilk kelimelerden biridir : -iyiyim. Nasılsın diye sorduğumuzda, telefonu eline aldığında, düşüp bizi teskin etmeye çalıştığında hasılı sıklıkla kullanır bu kelimeyi. Üstelik giderek çeşitlendiriyor bu kelimeyi kullanımını. Örneğin, televizyonda, sokakta biri düştüğünde, – iyiyim diyor. Sanırım endişelenip bu yolla sakinleştiriyor da kendini. Ama bence güzel tarafı empati yapıyor olması.

*Empatinin bir güzel örneğini de şurada verdi: bir gün eline geçirdiği sigara paketini inceledi. Yüzü buruşmuş halde yanıma geldi. Paketin üstündeki uyarıcı fotoğrafta, hasta yatan kişiyi göstererek;
-Anne acı-oor, ühühüühüh! diyerek durumu izah etti.

*Çok sevdiği birşey için çağırdığımızda, mesela çikolata; -paka, piki, bağa- gibi kelimeler sıralıyor ve bunu genizden çıkardığı çok tok bir sesle yapıyor.
*Elektronik aletlere çok düşkün. Evdeki bilumum aletler bu sebepten bozuk. Misal, dvd oynatıcı bozuk. Misal; ses sistemi bozuk. Misal; telefon bozuk. Misal decoder bozuk. Aylarca bulamadığımız ses sisteminin kumandasının, gene kendi içinde (subwoofer’ın içinde) bulunduğunu söylersem durumun vehametini anlatmaya kafi gelecektir sanırım.

Hiç yorum yok: