Birkaç
 yıl önceydi, bir haber okumuştum gazetede. Ansızın hayatlarını kaybeden
 bir anne ve babanın hikayesini anlatıyordu. Detaylar çok bulanık, nedir
 ne değildir hatırlamıyorum. Ancak bir kısmı var ki haberin, 
unutamıyorum. Geride kalan 2-3 yaşlarında bir bebeğin dramı. Hani yazmak
 değil de konuşmak olsa, inanın dile getiremem… Yazmak kolayı. Bebeğin 
tüm gün ve gece anne ve babasını aradığına, sürekli onları sorduğuna ve 
bir türlü teskin edilemediğine dair kısımdı zihnimden bir türlü 
atamadığım. O içimi yakan acıyı her hatırladığımda da duyumsarım, hala. 
İşte en çok bu olay ve düşündürdükleri yüzünden çocuklarımızı fanusta 
gibi yetiştirmenin, yanlarında olacağımızın garantisi verilmiş gibi 
sarıp sarmalamanın, hayatı sırça köşk gibi sunmanın, ölüm diye birşey 
yokmuş gibi davranmanın tarafında olamadım. Yanlarında baki değiliz, 
hiçbirimiz! Kaldı ki ne zamana kadar yanlarında olacağımız da bizim 
bilebileceğimiz birşey değil!
Düşünüyorum
 o çocuk, anne ve babasının gözbebeğiydi. Rutini vardı, düzeni, sistemi,
 annesi bir bakışından ne anlatmak istediğini anlayabilir, bir çarpık 
sözünden koca bir cümleyi çıkarabilirdi. En yakını anneanne bile olsa 
bilemez elbette annesi gibi. O çocuğun bocalaması, olayları 
anlamlandıramaması, yalnızlığı, annesi ve babası için özelken ve 
biricikken birden sıradanlaşması, yoksunluğu… İşte bu yüzden demek ki, 
yetime bunca özen, bunca ihtimam gösterilmesinin emredilmesi. Yetim 
hakkının devamlı zikredilmesi.
Elbette 
çocukların sahibi biz değiliz. Elbette sadece emanetçileriyiz. Elbette 
emanetin sahibidir onları kollayacak, koruyacak olan şüphesiz! Ama o 
çocuğun hikayesi düşündükçe hala yaralar içimi. Ne giden anneye, ne 
babaya içlenmedim, ah o çocuk, vah o çocuk, dedim. Ve tabii o çocuk 
üzerinden geride kalan cümle çocuklara içlendim.
Şimdi bir anneyi okuyoruz, günlerdir. Facebook’ta, Twitter’da ve Nurturia’da bilhassa. Seninle yaşayalım
 blogunun sahibesi: Gamze Anne. 3 yaşındaki Atakan’ın güzel annesi. 
Lösemi Hastası. Acilen ilik nakline ihtiyacı var. Doktorlar uygun ilik 
bulunmazsa 3 aylık gibi bir ömür biçiyorlar kendisine.
Şu an 
Gamze için yapılacakların başında DUA geliyor. Olmazları olduran Rabbim 
dilerse herşey mümkün. Allah rızası için Gamze’ye ve benzer durumda olan
 bilip bilmediğimiz cümle insanlara dua edelim. Bugün Perşembeyi Cumaya 
bağlayan gece, yani duaların pek makbul olduğu zamanlardan biri. 
Ellerimizi açalım ve şifa dileyelim herkes için. Ben duaların gücüne 
yürekten inananlardanım. Dua vesilesiyle dünyanın döngüsünün dahi 
değiştirilebileceğine inananlardanım. İmkansız diye birşey yok, ümit ve 
inanç var. Ümitle ve inançla istemek, gerekeni yapmak ve sabırla 
beklemek var. 
Gerekeni 
yapmaya gelince; Gamze için ve hatta bu vesileyle ilik bankalarınnda 
tutulmak üzere gereken hastalar için, ilik verebiliriz. Gamze için henüz
 bu aşamaya gelinmedi. Zira önce hastanede odaya yatması bekleniyor ki 
-ben şu hastanede yatan şu hastaya verilmek üzere- deyip işlem 
yapabilelim. Gamze’nin kan grubu: A RH+. Prosedür şu şekilde işliyormuş:
 kan testi yapılıyormuş önce. Eğer verebilirliğinize dair bir aksilik 
yoksa, (sanırım hamileler veremiyor, Hepatit vs geçirmiş olanlar da.) 
ilik örneği alınıyormuş. Bu da son derece basit bir işlemmiş. Aşı olmak 
gibi okudum bir yerde. Uygunsanız ilik veriyorsunuz, çok az bir 
miktarda. Uygun ilik bulmak epey güçmüş bu yüzden ne kadar yayarsak bu 
bilgileri o kadar iyi. Tabii dediğim gibi önce Gamze’nin durumunun 
kesinleşmesi var. Nerede yatacağına dair. Şimdilik sadece İzmir’de 
hastanenin acilinde yattığına dair bilgi aldım Aylin Annem‘den.
 Oradan odaya alınması ilk duamız. Ardından diğer aşamalar kolayca 
hallolsun inşallah ve Gamze Anne Atakan’ına, Atakan’da annesine kavuşsun
 inşallah. Ve bu durumda olan niceleri de.
Bu vesileyle şu bilgileri de vereyim: Ülkemizde yalnızca iki merkezde kemik iliği bağışı gerçekleştirilebiliyor:
 1- İstanbul Üniv. Çapa Tıp Fakültesi – Kemik İliği Bankası – 0(212) 534 75 00
2- Ankara Üniv. Tıp Fakültesi – Kemik İliği Bankası – 0(312) 310 33 33
 

 
 
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder