17 Ocak 2012 Salı

Oğlumu Özlüyorum



Selim tüm gün anaokuluna gitmeye başladığında, içimde derin ve yakıcı bir sızı hissetmiştim. Şimdiye dek kısa süreli ayrılıklar dışında 7 gün 24 saat birlikte olduğum oğlum, canparem, bülbülüm, gülüm, bu ilk ciddi ayrılıkla sanki benden kopartılmıştı. Ve dahası sanki okulla birlikte uzun soluklu ve geri dönülmez evden çıkış süreci başlamıştı. En acıtıcı olanıysa benim açımdan şuydu; ben devamlı şekilde Selim’le birlikte olduğumdan, Selim ne sever, bir olay karşısında ne hisseder, ne tepki verir, neden etkilenir, ne demiştir aslında ne demek istemiştir yakinen bilirdim. Mesela, ağzından çıkan farklı her kelimenin çıkış noktasını, bir bilgiyi almış olduğu kaynağı, bir olayın onda ne tür bir karşılık bulacağını vs. bilirdim. Hasılı, sanki Selim hala benim bir parçamdı. Ancak okulda olduğu süre, evde aktif şekilde yanımda olduğu sürenin kat be kat üstünde olunca aramızdaki bu bağ kopacaktı. Ve ben Selim’den bihaber olacaktım. Yeni şeyler öğrenecekti, ben bunu bilmeyecektim, belki tesadüfen öğrenecektim ama bildiklerim illa ki sınırlı olacaktı. Öğrendiklerime de şaşıracaktım ve kaynağını dışarıda arayacaktım. Hasılı o ilk andaki göbek bağı asıl şimdi kopacaktı. Bu yüzden hazindi bence o dönem. Üstelik Kerim henüz doğmuştu ve durum daha da buruktu.
Ertesi sene okula gidemedi Selim. Sebepleri çeşitliydi. Hastalıklar, yakınlarda uygun okulu bulamamalar, bulduklarımdan da aman deyip kaçmalar… Beri yandan, benim için onca zor olmasına rağmen sanki bu duruma sevinmiştim. Zira okulla başlayan zoraki ayrılık, hiç olmazsa bir sene daha ötelenecekti ve hem de gitmesi henüz mecburi değildi. Hasılı Selim’in sıkılmasını hesaba katmazsak, yanıbaşımda olması fikri iyi gelmişti.


Bu sene anasınıfa gidiyor Selim. Hep arzu ettiğim ve -seviyor ve seviliyor- cümlesi ile özetlediğim şekilde okuluna devam ediyor. O memnun, biz memnun, öğretmenleri çok memnun. Şükürler olsun! Ve benim içimde eskisi gibi yakıcı bir his yok. Hatta çoğunlukla iyi hissediyorum. Ya duygularım yalama oldu, ya onun da mutlu olduğunu bildiğimden içim rahat ve mutluyum, yahut da öyle çok bunaldım ki iki çocuğu idare etmekten, günün yarısında tek çocukla kalmak bana büyük nimet gibi geldi ve ben bu rahata alıştım. Çok da üstünde düşünmedim, sadece ara ara kendimi yedim: küçücük çocuktan amma da usanmışsın, çocuk neredeyse tüm ihtiyaçlarını okulda gideriyor, sana kalan akşam yemeği ve uykusu, ona dahi söyleniyorsun dedim. Bir de hafta sonlarının utancı var tabii. Bir süredir hafta sonları gözümü korkutuyordu, zira İlter de yoksa, iki çocukla, iki göz odada debelenmek düşüncesi bana epey korkutucu geliyordu. Ve hafta sonları gelmesin istiyordum. Bu yüzden de bazen kendime kızıyordum. Kendi kendimi deştiğim böylesi zamanlarda çok burkuluyor ve içerliyordum. Gerçi sonradan farkettim, Selim’den değil, iki çocuğun bitmek bilmez mücadelesinden, devamlı isteklerinden ve dahası o isteklerin içiçe girmesinden usanıyordum. Yoksa onların varlığı benim yaşam sevincimdir biliyordum. Ve hemen her anıma şükrediyordum.
On gündür okula gitmiyor Selim. Doktor Bronşitin Zatürre’ye çevirmemesi için, evde dinlenmesini ve iyi bakılmasını salık verdi. Yani günlerdir içiçeyiz. Bu süre zarfında önemli birşey farkettim; ben oğulcuğumu çok özlemişim.
“Tüm gün yanımda olmasını, beraber az da olsa birşeyler yapmayı, bu sırada konuşmayı ve paylaşmayı, aklımıza estikçe sarılıp koklaşmayı ve kucaklaşmayı, birlikte geçirdiğimiz sahici anların oluşmasını, buna bağlı olarak akılda ve yürekte kalacak sıcacık anıların oluşmasını, harala gürele geçen zamanlar dışında; sadelikle, telaşsız ve hadi-lerden uzakta, avare ve azade zamanlarımızı ve dahası sanki yanımda güvende olmasını, evden çıkmasının verdiği burukluktan, aynı zamanda rahatlıyor ve hafifliyor olmanın verdiği vicdan azabından uzakta olmayı, hasılı oğlumla tastamam birlikte olmayı ve bu durumun getirdiklerini çok ama çok özlemişim!”
Okula gideceği akşam, tv karşısına oturmuş nebül ilaçlarını yapıyordu. Bir süre ondan habersiz onu seyrettim ve sanki ertesi gün büyük ayrılık varmış gibi içlendim.  Gittim yanına oturdum, en büyük arzusudur ne yaparsa yapsın yakınında bizden birinin olması. Hemen sarıldı bana, ben de ona. Teşekkür ederim yanıma geldiğin için dedi. Kulağına eğildim ve sana birşey söyleyeyim mi dedim, evet der gibi kafasını salladı.
-Biliyor musun, hasta olmana çok üzüldüm ama günlerdir yanımda olmandan da çok memnunum. Çünkü okula gittiğinde seni çok özlüyorum dedim.
Güldü. Güldüm. Daha sıkı sarıldı. Daha sıkı sarıldım.

Hiç yorum yok: