Yazmanın
en büyük kerametlerinden biri; kayda geçirmek ya olan biteni, bu akşam
yakinen yaşadım bu tecrübeyi. Ben tarihleri asla ve kat’a akılda
tutamam, matematikçiyim, sözümona sayıları da severim ama nedense tarih
sözkonusu olduğunda görünen en ebleh insan oluveririm. Lisede kopya
çektiğim yegane dersti Tarih mesela. Öyle bilimsel tarih değil üstelik
sözkonusu olan, kendi çocuklarımın doğum tarihlerini bile çok düşünerek
ancak söyleyebilirim.
Şimdi bunu
niye anlattım? Hissediyordum: geçen sene bu zamanlardı ama tam tarihten
mümkün değil emin olamıyordum. Sonra blogda bir arama yaptım ve Bingo!
Gene bu ayda, uğramadık hane bırakmayan, özellikle çocukları kırıp
geçiren ciddi bir salgın
yaşadık. Ve şimdi, yani 2012′de gene benzer bir salgınla karşı
karşıyayız. Bir önceki sene şişirilen Domuz Gribi vakaları, 2011′deki
Bronşiolit vs. salgının yanında devede kulak kalmışken, sanırım bu sene
de 2011′deki salgın devede kulak kaldı. Zira bir de Zatürre vakaları
çoğaldı. Dikkat edin ne yana dönseniz, iflahı kesilmiş analar, babalar
ve çocuklarla karşılaşıyorsunuz. Çocuklar kadar derbeder olmuş ve neye
uğradığını şaşırmış erişkinleri duyuyorsunuz. Herkeste sabit mevzu
hastalıklar. Ortada grip sanılan ve tam ciddiye alınmayan vakalar kısa
sürede Bronşit’e, oradan da farkına varılmadan, hızla Zatürre’ye
çeviriyor. Üstelik bu 2.salgın vakası. Zira bizde bir ay önce biten ve
tamı tamına 3 ay boyunca, kesik kesik de olsa çocukları devamlı taciz
eden tuhaf bir hastalığı da anca atlamıştık. Bilmiyorum belki de
birbirine bağlandı birinin sonu ile diğerinin başlangıcının olduğu ucu.
Ayırd edilmesi zor bir konu oldu bu. Hasılı devri daim yapan
hastalıklardan sonra şimdi evde net bir vaka: Bronşit!
Evet, yılbaşını yanarak geçiren
ve iyileştiğini sandığımız çocuk, bu hafta sonu ayyuka çıkan
iştahsızlık ve halsizlik ile bize ilk alametleri verdi, lakin gene de
iyimserdik, ne de olsa ilaçlar, nebüller, antibiyotikler tam gaz devam
ediyordu, ancak beklenen oldu. Bugün yeniden hafif ateşle kıvranınca ve
öksürüğü hiç bilmediğim yüksek, devasa ve yer inleten tonlara çıkınca
işin içinde başka iş olduğunu hissederek doktoru aradım. Normalde mecbur
kalmadıkça -gel- demeyen ve mümkün olduğunca telefonda bilgi veren ve
de hep sakinlik salık veren doktorumuz ilk emareleri anlattığımda
-eyvah- dedi ki dizlerimin bağı çözüldü. Ortalıkta Bronşit, Zatürre
salgını var, getir Selim’i göreyim, dedi.
Cengaver
baba geldi, kaptı götürdü Selim’i. Yanlarında gidemedim, zira henüz
hastalık geçmemiş küçük çocuğu o salgın yerine sokmak istemedim. Çünkü
hasta bir çocuktan daha beteri, ikinci hasta bir çocuktur yakinen
bilirim. Daha da beteri annenin de hastalanmasıdır ama gene de üçünü de
toplasanız bir babanın hastalığı yanında hafif kalır durumunuz. Neyse
mevzu bu değil.
Selim
Bronşit’e yakalanmış ve doktorumuz ciddi bakım gerektiğini söylemiş,
öyle ki Zatürre’ye çevirmesin. Eski ilaçlara yenileri eklendi, 1 hafta
okula gitmesin dendi. Bir de oracıkta iğnesini yemişti ki, pek
içerledim. Canı kıymetlidir çünkü bilirim. Ama anlatmıştır doktor ve
anlamıştır o da, ödü kopsa da olması gerektiğini bildiğinden kuzu kuzu
yaptırmıştır tahminim, içim elvermediğinden konuyu deşmedim. Geldiğinde
iğnenin etkisiyle daha iyiydi.
Bir de
içerliyorum ki, hasta oğlum, daha çok ilgi bekliyor, beni yanında
istiyor ama Kerim bana göz açtırmıyor. Hele geceleri. Selim’in
bağırışlarını, ahlarını vahlarını duyuyorum ama Kerim’in yanından
kalksam evde kızılca kıyamet kopacağını bildiğimden öylece içim yanarak
dinliyorum. Ki bu sabah dayanamadım 5′te kalktım, haliyle cümbür cemaat
ayaklandık. Öğlen uyuttum Kerim’i, yattm Selim’in yanına, uykum yok,
uyuyamam diyen çocuk, bir kolumu kendine doladı, diğer elimi de avuçları
içine alır almaz saniyesinde uykuya daldı. Mutlu mutlu, sıcak sıcak
uyuduk!
Bir de
öğleden sonra baktım; ayağıyla yastığına vuruyor dalgınlıkla ve yavaşça…
Gözleri de sabitlenmiş. Normalde durmadığı için habire azarı işiten
çocuğu, bu kez dalgın ve durgun görünce içerledim ve bir ses vermek
istedim. Selim, neye dalmışsın öyle yavrum, dedim. Düşünüyordum anne,
Can’ın doğumgününe gidemeyeceğim, dedi. Bu hafta, kankam dediği Can’ın
doğum günü vardı okulda ve çok heyecanlıydı. Dur bakalım, belki de
iyileşir de gidersin dedim ama bu dediğim doktordan önceydi. Gidemeyecek
ne yazık ki!
Dua edin e
mi? Dua edelim. Hastalanmasın çocuklar ve ne ki bizler de
hastalanmayalım. Hastalananlar da tez zamanda şifa bulsun! Bir de bir an
önce kar yağsın ve temizlensin bu kirli hava, mikroplar ortada fink
atmasın!
—————————————————————————————————————————————————————————-
*Bu yazıyı
yazdığım dün gece Kerim gayet iyiydi. Hiçbir hastalık emaresi
göstermemişti. Ancak sabaha dek uyumadı ve ateşler içinde yandı. Ve
böğür böğür öksürmeye başladı. Anlaşılan o da hastalığı kaptı. Diyeceğim
o ki; çok sinsi ve hızlı ilerliyor hastalık. Burnu bile akmayan, şen
şakrak çocuk muhtemeldir ki; Bronşit oldu. Birazdan doktora gidip
öğreneceğiz.
**Normalde
hastalık vs. çok mevzu bahis etmekten yana değilim ancak bunu bilerek
yazdım. İnşallah olmaz ama olur da başına gelen olursa grip sanıp da
hafife almasın diye.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder