Bunca yıllık
ömrümde, yaptığım çok az işten dolayı kendimle gurur duyduğum kesin.
Ancak birşey var ki, onu yapmakla neredeyse kendimle böbürleneceğim.
Yazmak! Var ya hani, birçoğumuzun sloganı haline gelen şu cümlesi Sait
Faik’in: “Yazmasaydım çıldıracaktım!”
Evet, sahiden çıldıracaktım yazmasaydım. İyi, kötü, berbat, çirkin,
nasıl bilmem ama yazmanın bana ilaç gibi geldiği kesin. Muhtemeldir ki
bu sebepten, ömrümde hiçbir işte göstermediğim istikrarı, sebatı ve
sadakati gösteriyor ve durmaksızın yazıyorum. Öyle ki, yazmayı
öğrendiğim, ilkokul çağlarımdan beri yazıyorum. Bazen uzun aralar
verdim, bazen hiç durup dinlenmedim. Bazen defterler dolusu, bazen tek
kelime olsun, ama illa ki yazdım ve yazmayı asla temelli bırakmadım.
Olsa olsa kapıyı aralık bırakıp, dönmek üzere biraz yanından ayrıldım.
Bir ara, çok karanlıktı içim. O sıra
yazdıkça daha çok karanlığa bulandığımı ve bunaldığımı farkettim.
Yazmasam daha mı iyi dedim? Dedim de vazgeçemedim. Bir süre ara verdim.
Onda da tümden kesilmedim. Okuduğum kitaplara, not kağıtlarına içime
düşen tek kelimeyi dahi olsa yazdım. O sıra dedim; yazmak senin harcın
değil; yazmayı bunca isteseydin yazmaktan kesilmezdin. Bu düşünceyle
biraz ümitsizleştim. Derken nispeten aydınlandı içim. Çıktım o derin
karanlıktan. O sıra yazdıkça iyileştiğimi, terapi görmüş gibi
hafiflediğimi farkettim. Haliyle yazdıkça yazmak istedim.
“Okumayı öğrendim.Kendime yazıyı öğrettim sonra…
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana…”
dediği gibi Hz. Mevlana’nın, yazdıkça kendimi okudum. Yazdıkça içerime dokundum. Yazdıkça başkalarını bırakıp, kendime koyuldum ki en çok da buna vuruldum!
Dediler ki, iki çocukla nasıl yazdın?
Dedim ya, yazmasaydım çıldıracaktım. Bazen evde çok boğuldum, o zaman
yazdıkça açıldım dünyaya. Yazı anahtarıydı dış dünyanın kapısının, tıpkı anahtarı olduğu gibi iç dünyamın kapısının.
Televizyonu unuttum. Bebekle her dakikası kıymetli uykumu unuttum. Öyle
ki, kimi geceler zaten iyice az olan uykumu bırakıp, yazmaya koyuldum. Hasılı; sevdalandım yazmaya! Şimdilerde dilimde duadır yazmak. Şimdilerde dilimde duadır yazmaya imkanı olmak! Şimdilerde dilimde duadır, yazmak ve bu yolla yaşamak.
Yazdıklarım kayda değer mi, değmez mi
bilmedim, tek bildiğim; yazdıkça kendimi iyi hissettim. Ve ben bunu
önemsedim, hem de çok önemsedim! Üstelik anneliğim dışında özveri
gösterdiğim, tek nadide iştir yazmak! Mümkün mü bu durumda bu işe kulak
tıkamak! İşte bu yüzdendir yazma hevesime gölge düşürenlere hiddetim.
İstiyorum ki; kıymetlime değmesin eli kimsenin, değmesin zehri dillerin!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder