Empati; kendisini karşısındakinin yerine koymaya çalışmak, ötekinin hissiyatını anlamaya olabildiğince yaklaşmak kısaca o kişinin gözünden dünyaya bakmaya uğraşmak. "Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi, sen de başkasına yapma!" demek benim için bazen de. Dünyayı değiştirebilecek kadar kudretli, etkin. Yapıcı elbette. Oysa bu duygu bende tam tersi etki yapmakta son zamanlarda. Beni iyileştireceğine hasta ediyor nedense.
Eskiden son derece bencil, kendinden başkasına zerre kadar hayrı dokunmayan biriydim nerdeyse. Şimdilerde, büyük oranda annelik ve bir miktar da yaşlılık nedeniyle gün be gün etkisi altına almakta beni empati duygusu. Ne ki; herşeyde yaptığım gibi empatinin de suyunu çıkardım. Öyle ki; nereye gitsem, ne yana baksam empati yaparken buluyorum kendimi. Her şey ölçüsünde güzel elbette. Ancak o ölçü bende devamlı şaşma eğiliminde.
Haftasonu alışverişteydim. İyice bunaldığım sırada, yaşlı bir teyzenin mavi, deri bir ceketi incelemesine takıldı gözüm. Bilmediğim ve bir anına şahit olduğum hayatlara hikaye uydurma huyum vardır benim. Bu teyzeyi de es geçmedim elbette. Hikayeler uydurmaya başladım hemen teyzeyle ve bu deri ceketle kimin için ilgilendiğine dair. Çok düşünmeye gerek kalmadan, hikayenin diğer kahramanı göründü; annenin aksine oldukça telaşlı bir genç. Acelesi vardı her genç gibi, öyle ki mağaza görevlisiyle bile yolu yarılayarak ve sık sık arkasını dönerek, konuşabiliyordu. "Hadi anne!" diyerek koluyla çekiştirdi annesini. Kadıncağızın "Oğlum bak, bu ceket ne güzel!" cümlesi kayboldu gitti bu telaşın ortasında, oğul gayet hissizce çoktan uzaklaşmıştı oradan nitekim. Teyze oğlunun peşisıra gidiyordu şimdi. Kendimi o teyzenin yerine koymuşum hemen. Empatiyle birlikte kalbim sıkışmaya başladı. Nasıl ki ben de alışverişteyken işlerimi alelacele bitirmeye uğraşıyorum, o sırada ayağıma dolanan Selim'i görmez, duymaz önemsemez oluyorum ve takıldığı yerden koparmaya uğraşıyorum bir an önce, ben de yaşlanınca işte bu teyze gibi, tam tersi bir durum olacaktı demek ki! O zaman da Selim beni önemsemeyecek ve tutup götürmeye uğraşacak, kimbilir. Zaten etme, bulma dünyası. O teyzenin arkasından bakarken, hem üzüldüm onun adına, hem onun üzerinden Selim'in şimdi önemsenmeyen haline ve o günleri görürsem şayet kendi yaşlılığıma. Garip bir tezattır süregiden; şimdi hoyratça savurduğumuz çocuklarımız nasıl bizim gözümüzün içine bakıyor, bizim onlarla birlikte olmamız için, onlara kulak asmamız için devamlı çırpınıyorlarsa, biz yaşlanınca tam tersi oluyor ve bu kez biz onların gözünün içine bakıyor, bizimle olmaları, bizimle vakit geçirmeleri, bize kulak asmaları için can atıyor olacağız. Empati burada işe yarıyor bazen, nitekim bu düşüncelerin etkisiyle dizginlemeye uğraşıyorum deliliklerimi.
Annem evine döndü bugün. Gitmesi iki türlü çok dokundu bana. İlki; alışmıştım burda olmasına, aynı şehirde olduğumuzu bilmek tarifsiz bir hazdı. Nitekim yaklaşık 20 yıldır ayrı şehirde hatta ayrı ülkede yaşıyordum ondan. İkincisi de onun yerine koydum kendimi; yaşlanınca ve çocuklardan ayrı kalınca ne hissedeceğimi düşündüm. Yaşam döngüsü ne acıklı şeydir. Önce bir ailede büyüyoruz, anne, baba, kardeşler eşliğinde, derken birer birer ayrılıyoruz evden, baba ocağımız giderek irtifa kaybediyor ve anne ve babamız boşalan evde çocuklarının yolunu gözler oluyor, biz bu sırada başka bir yuva kuruyoruz, iki iken çoğalmaya başlıyoruz, sonra şikayetleniyoruz; koşturmaktan, yorulmaktan, çocukların devamlı bize bağımlı olmasından bunalıyoruz, sonra bizim çocuklarımız da tıpkı bizler gibi ayrılıyor evden, o kalabalık an be an azalıyor, derken boşalıyor ev ve şanslıysak gene iki kişi kalıyoruz, daha acısı tek kalıyoruz. Tabi ömür varsa bunları yaşamaya. Bu döngünün ağırlığı altında eziliyorum düşündükçe.
Bir de yetmezmiş gibi bir başka düşünce edindim Kerim'den beri. Empati kendini karşındakinin yerine koymaksa, ben bu işi daha da ağırlaştırdım işkenceyi arttırmak için adeta. Artık karşımda olsun olmasın, cümle nebatat, hayvanat ne varsa yerine koyar oldum kendimi. Kerim doğduğunda 2 gün yoğun bakımda kaldı. Aradan 6 ay geçti, o günler epeyce eskide kaldı çok şükür ama ben o hal üzerine kaldım diyebilirim. Nerdeyse Kerim'e baktığım her an yoğun bakımdaki bebekleri, onların ebeveynlerini, hatta anne ve baba şefkatinden mahrum, terkedilmiş bebekleri düşünüp dertleniyorum epeyce. Kerim'in bir şey isterken ağlaması ve ağlarken birilerinin şefkatle ona geleceğini bilmesi düşüncesi beni başka derinliklere sürüklüyor. Ya diyorum terkedilmiş bir bebek bu hissi taşır mı, o ağlayınca ne hisseder, onun nazını çeken bulunur mu, diyerek bu kez görmediğim nice bebeğin yerine kendimi koyup, gözlerim dolu dolu işlere koyuluyorum. Sanırım loğusa bunalımından çıkamadım, ne zaman girdim onu da bilmiyorum ya.
* fotoğraf: N. Bilge Ceylan ve Babası
Eskiden son derece bencil, kendinden başkasına zerre kadar hayrı dokunmayan biriydim nerdeyse. Şimdilerde, büyük oranda annelik ve bir miktar da yaşlılık nedeniyle gün be gün etkisi altına almakta beni empati duygusu. Ne ki; herşeyde yaptığım gibi empatinin de suyunu çıkardım. Öyle ki; nereye gitsem, ne yana baksam empati yaparken buluyorum kendimi. Her şey ölçüsünde güzel elbette. Ancak o ölçü bende devamlı şaşma eğiliminde.
Haftasonu alışverişteydim. İyice bunaldığım sırada, yaşlı bir teyzenin mavi, deri bir ceketi incelemesine takıldı gözüm. Bilmediğim ve bir anına şahit olduğum hayatlara hikaye uydurma huyum vardır benim. Bu teyzeyi de es geçmedim elbette. Hikayeler uydurmaya başladım hemen teyzeyle ve bu deri ceketle kimin için ilgilendiğine dair. Çok düşünmeye gerek kalmadan, hikayenin diğer kahramanı göründü; annenin aksine oldukça telaşlı bir genç. Acelesi vardı her genç gibi, öyle ki mağaza görevlisiyle bile yolu yarılayarak ve sık sık arkasını dönerek, konuşabiliyordu. "Hadi anne!" diyerek koluyla çekiştirdi annesini. Kadıncağızın "Oğlum bak, bu ceket ne güzel!" cümlesi kayboldu gitti bu telaşın ortasında, oğul gayet hissizce çoktan uzaklaşmıştı oradan nitekim. Teyze oğlunun peşisıra gidiyordu şimdi. Kendimi o teyzenin yerine koymuşum hemen. Empatiyle birlikte kalbim sıkışmaya başladı. Nasıl ki ben de alışverişteyken işlerimi alelacele bitirmeye uğraşıyorum, o sırada ayağıma dolanan Selim'i görmez, duymaz önemsemez oluyorum ve takıldığı yerden koparmaya uğraşıyorum bir an önce, ben de yaşlanınca işte bu teyze gibi, tam tersi bir durum olacaktı demek ki! O zaman da Selim beni önemsemeyecek ve tutup götürmeye uğraşacak, kimbilir. Zaten etme, bulma dünyası. O teyzenin arkasından bakarken, hem üzüldüm onun adına, hem onun üzerinden Selim'in şimdi önemsenmeyen haline ve o günleri görürsem şayet kendi yaşlılığıma. Garip bir tezattır süregiden; şimdi hoyratça savurduğumuz çocuklarımız nasıl bizim gözümüzün içine bakıyor, bizim onlarla birlikte olmamız için, onlara kulak asmamız için devamlı çırpınıyorlarsa, biz yaşlanınca tam tersi oluyor ve bu kez biz onların gözünün içine bakıyor, bizimle olmaları, bizimle vakit geçirmeleri, bize kulak asmaları için can atıyor olacağız. Empati burada işe yarıyor bazen, nitekim bu düşüncelerin etkisiyle dizginlemeye uğraşıyorum deliliklerimi.
Annem evine döndü bugün. Gitmesi iki türlü çok dokundu bana. İlki; alışmıştım burda olmasına, aynı şehirde olduğumuzu bilmek tarifsiz bir hazdı. Nitekim yaklaşık 20 yıldır ayrı şehirde hatta ayrı ülkede yaşıyordum ondan. İkincisi de onun yerine koydum kendimi; yaşlanınca ve çocuklardan ayrı kalınca ne hissedeceğimi düşündüm. Yaşam döngüsü ne acıklı şeydir. Önce bir ailede büyüyoruz, anne, baba, kardeşler eşliğinde, derken birer birer ayrılıyoruz evden, baba ocağımız giderek irtifa kaybediyor ve anne ve babamız boşalan evde çocuklarının yolunu gözler oluyor, biz bu sırada başka bir yuva kuruyoruz, iki iken çoğalmaya başlıyoruz, sonra şikayetleniyoruz; koşturmaktan, yorulmaktan, çocukların devamlı bize bağımlı olmasından bunalıyoruz, sonra bizim çocuklarımız da tıpkı bizler gibi ayrılıyor evden, o kalabalık an be an azalıyor, derken boşalıyor ev ve şanslıysak gene iki kişi kalıyoruz, daha acısı tek kalıyoruz. Tabi ömür varsa bunları yaşamaya. Bu döngünün ağırlığı altında eziliyorum düşündükçe.
Bir de yetmezmiş gibi bir başka düşünce edindim Kerim'den beri. Empati kendini karşındakinin yerine koymaksa, ben bu işi daha da ağırlaştırdım işkenceyi arttırmak için adeta. Artık karşımda olsun olmasın, cümle nebatat, hayvanat ne varsa yerine koyar oldum kendimi. Kerim doğduğunda 2 gün yoğun bakımda kaldı. Aradan 6 ay geçti, o günler epeyce eskide kaldı çok şükür ama ben o hal üzerine kaldım diyebilirim. Nerdeyse Kerim'e baktığım her an yoğun bakımdaki bebekleri, onların ebeveynlerini, hatta anne ve baba şefkatinden mahrum, terkedilmiş bebekleri düşünüp dertleniyorum epeyce. Kerim'in bir şey isterken ağlaması ve ağlarken birilerinin şefkatle ona geleceğini bilmesi düşüncesi beni başka derinliklere sürüklüyor. Ya diyorum terkedilmiş bir bebek bu hissi taşır mı, o ağlayınca ne hisseder, onun nazını çeken bulunur mu, diyerek bu kez görmediğim nice bebeğin yerine kendimi koyup, gözlerim dolu dolu işlere koyuluyorum. Sanırım loğusa bunalımından çıkamadım, ne zaman girdim onu da bilmiyorum ya.
* fotoğraf: N. Bilge Ceylan ve Babası
23 yorum:
Ay ben de lanet ettim empatiye, okuyunca yazını :((
mavi cekete bakan teyzeden, selim e geçiş çok ince olmuş. çarpıcıydı benim için. o açıdan bakmamıştım hiç ve çok haklısın.. şimdi onlar kulak asalım, ilgilenelim diye bekliyorlar, yaşlanınca da biz bekleyeceğiz...
Ne kadar haklisin, insallah cocular buyuyunce bizleri cok sIk ziyaret eder, arar, sorar ,yollarini gozlemek zorunda kalmayiz.
Elif, hoşgeldin :)
Anne kaleminden; ben de Elif ve Eren'in doğum hikayelerini okdum bugün.. o da benim için çarpıcıydı. şikayetlenirken binlerce kere düşünmek gerektiğini hatırlattı bir kez daha bana...
New York'tan: onun için merhamet duygusunu çok çok aşılamak lazım.. eheh.. gene bize çıkıyor tüm yollar. İnşaallah çocuklar bizim anne-babamıza davrandığımızdan çok daha merhametli olurlar bize karşı.
Sevgiler.
bu yazı hakkattende lanet ettiriyo.ama anne olunca işler değişiyor be kuzu.
Benim değişe değişe olduğum hepi topu bu kadardır annelikte:)
Empatinin de hayırlısı :)
Tüm yazıyı az ve öz ne güzel ifade etmişsin Salesh :)
Iyi ki annemi ve babami gormeye gitmeme az kaldi diye dusundum okurken... Yazmadan da edemedim sonra.
Anne olmayinca hala o giden gencin bakis acisiyla bakiyorum sanki olaya diye dusundum ama sonra yok dedim hakikaten teyze benim de empati kurdugum. Kadin olmak burada anahtar nokta galiba.
Ne zormus bu empati isi :)
deli kuvvetli bir kalemin var...tebrikler...
Gülçin; kadınlarda empati gücü çok yüksek bence. Ben bir erkeğin empati yaptığına pek nadir şahit oldum :)
Feyzanerakçınar :)
Sevgiler.
Çok can alıcı bir tesbit.Hakkaten be dedirtti,düşündürdü...Keşke böyle yazıların etkisi bir süre sonra geçmese.
özlem
Duyularımızı, okuduklarımızı, irkildiklerimizi devamlı diri tutmanın bir yolu olsaydı keşke!
ne güzel anlatmışsın. bende de bir farkındalık yarattın sağol.
Anne olmadan önce ben çocuklara ilişkin haberlere üzülürdüm ama anne olduktan sonra acısını yüreğimde hissetmeye başladım. Çok güzel anlatmışsın...
Erkİpek: :)
annelili: anne olduktan sonra başına bir iş gelen çocuğu görünce, kendi çocuğumu düşünüp dediğin gibi yürekten hissediyorum ben de. Zor!
Sevgiler
sana yazdığım iki yorumuda sildim ... fazla duygusaldı
sadece şu kadarını diyebilirim
bu yazdıklarınla bir anneyi öldürebilirsin...
tüm güzellikler sen ve yuvanda olsun güzel anne
Keşke silmeseydin :) amin, cümlemizin.
bende bazn nefret ediorm empatden!
Ya empati iyidir, hoştur.. sadece suyunu çıkarınca rahatsız edici olabiliyor rahatsız bir bünyede. Ben kötülemiş olmak istemem bu faideli duyguyu:)
tamda ayni seyi dusundugum gunler ben bu empati isinin bokunu cikardim diyordum eh yalniz olamamakta birsey hayatta:)
evet, en faydalı duygu bile maraza dönüşebilir nitekim.. sevgiler.
delim ya,çok benziyoruz birbirimize,yalnız ben anne olmadan önce de böyleydim,şimdi vay halime,çok ağlamışımdır sokaklarda çaktırmamaya çalışarak empati kurduğum birinin haline,ya da dilenen yaşlı-çocuk insanlara,herkes onlar mafya dese de çoğunluk para vermeye çalşırım,hatta Can bebekti,elışverişe gitmiştim,marketin önünde elinde bebekli biri,kardeşim dedi,para vermemek için marketten süt-bebek maması-bezi-tavuk-muz,ne varsa toplayıp vermiştim..verdikçe çoğalacağına da inanırım..ama dünyanın,insanların muhtaç-yoksul halleri de çok içlendirir beni her zaman...hele ki yaşlılar ve çocuklar :( işte biz tam da bu yüzden mutluyum diyemeyiz be gülüm (bugünkü yazına istinaden )
Yorum Gönder