14 Eylül 2010 Salı

BilimSelim - Korku & Filmler

Selim 2,5 yaşını geçene dek izlediği çizgi filmler, animasyonlar konusunda çok dikkatli oldum hep. Her ne kadar çok ihtiyaç duysam da, televizyon karşısına oturtup, şuursuzca terketmedim hiç Selim'i. İzledikleri yaşına uygun olsa bile safiyane bir biçimde güvenmedim bu bilgiye, önce kendim izleyip öyle izlettirdim ona. Benim de annelik paranoyaklığım bu konudaymış anlaşılan.
Selim'i sabitlemek zorunda kalmışsam da çok iyi bildiğim çocuk dvdleri ile başbaşa bıraktım ancak. 

4 yaşını geçip de okula başlayınca, hamilelik ve bebek derken esnedi kurallar istemeden, hatta ortada kural felan kalmadı. Şimdi en azından şiddet öğeleri içermeyen filmler veren TRT Çocuk Kanalı, Yumurcak Tv'de kalmaya çalışıyorum. Ancak bazen Selim'i acilen sabitlemem gerektiğinde diğer kanallara geçiyorum.  Erkek çocuğu-şiddet ilişkisinden midir bilmem bu tür filmlerden göz gözü görmeyen Cartoon Network'a bayılır durumda bir süredir. Her çizgi filmi şiddet, kan, kılıç, ejderha, yaratık, robot, savaş, silahla dolu berbat bir çocuk kanalı bana kalırsa CN. Samurai Jack, Hero 108, Saturday Family, Ben10, Bakugan ve daha ismini sayamadığım nice berbat şey içreen.  İlk izlediği zamanlarda yanına oturmaya özen gösterdim en azından. Bu filmlerdeki karakterlerin de, bu filmlerin de tamamen uydurma olduklarını, gerçek hayatta bunlardan kesinlikle olmadığını zikrettim bolca. Bu cümleleri tekrarlatıp durdu bana defalarca, kendini rahatlatmak istercesine.

Bir gün de korkusunu hafifletmek için elime kağıt kalem alıp, oturdum Selim'in yanına. "Hadi gel, seninle bir çizgi film karakteri yapalım, ama yaratık olsun, biz uyduralım bunu da, çizgi filmlerdeki gibi tıpkı." dedim. Fikir hoşuna gitti. Zaten yanına oturup onunla bir şeyler yapma fikri bile tek başına memnun etmeye yeterdi Selim'i fazlasıyla. 6 gözlü, mavi renkli, çift kulaklı tuhaf birşeyler uydurmayı başardık en sonunda. Bir kez daha çizgi filmlerdeki karakterlerin de işte tam böyle uydurulduğunu, gerçek hayatta bunlardan kesinlikle olmadığını vs. anlattım. Anlattım anlatmasına da gündüz nispeten rahatlayan çocuk gece bizim yaratığımızdan bile ürktü de resmi çöpe atmak zorunda kaldık.

Bir süre sonra da korku hissi artış gösterdi Selim'de. Yatağına yatarken bizi de yanında istiyor, ışığını kapattırmıyor, geceleri kabus gördüğü için uykuya geçmek istemediğini söylüyor, velhasıl bir türlü uyumuyordu. Kimi zaman gölgeleri bir şeylere benzetip korkuya kapılıyor, kimi zaman yatak kenarlarındaki tahtaların çizgilerinden efsaneler üreterek irkiliyordu. Evin içinde gündüz bile olsa korkuyordu artık. Evde yalnızsak gölge gibi peşimdeydi devamlı. Komşulardan gelen her türlü sese yerinden zıplayarak tepki veriyor, yukardaki ablanın kedisidir, bir şey yok, diyerek de teselliye çalışıyordu kendisini.

Bir ara da uzaklara gittiğinde "Annecim seni çok seviyorum.", "Babacım, seni çok seviyorum." diye sesleniyordu. Başlarda sevgiden sarfettiğini düşünerek duygu seline kapılıyorduk böyle anlarda. Hatta bende hemen iç muhasebe hali başgösteriyor; "Bak çocuk benim çirkef anneliğime rağmen nasıl da sevgi sözcükleri sarf ediyor." diye yakıyordum kendi içimi. Derken dikkatli gözlemleyince farkettim ki; Selim evin içinde tek başına bir odaya girmişse, gece uykudan uyanmışsa yahut ani bir ses duymuşsa ortaya çıkıyordu bu cümle. Sevgisini dile getirmek değildi esasında amacı, korktuğu için bize sesleniyor ve gelen cevapla herşeyin yolunda olduğunu bilmek istiyordu.  Durumu farkettiğimizi çaktırmadık gene de. Derken saftirik oğlum geçenlerde ele verdi kendini "Aslında korktuğum için sizi seviyorum diyorum." diyerek. Ama her zaman da öyle değil, diyerek bir parça sevindirdi bizi.

Bir süredir de geceleri diş gıcırdatıyor. Derin psikanalizlere ve akabinde derin vicdan muhasebesine gark etti  bu eylem beni haliyle. Bana kalırsa Selim kötü bir gün geçirdiğinde dişlerini gıcırdatıyordu daha çok ve  çoğunlukla benden kaynaklanıyordu. Doktora danıştım bu konuda. Verdiği cevap gene tv ile ilgiliydi. Gündüzleri birşeylerden etkilenip korktuğunda, ki çoğunlukla izlediklerinden kaynaklanırmış bu, gece bu tip tepkiler verebilirmiş çocuklar. Nispeten rahatlatmıştı bu cümleler beni, zira aklanmış sayılırdım. 

Daha sonra geceleri -ben  korkuyorum-un şiddeti iyiden iyiye arttı. Selim'in odasına 5 dakikada bir  dönüşümlü olarak bir ben bir babası girip çıkıyorduk ve saatler böyle geçiyordu. Ben delirdim nihayetinde. Bundan sonra Ben10, Bakugan, ejderhalar, cumartesi ailesi ve onun gibiler yok. Onları izleyince geceleri korkudan yatağında bile duramıyorsun bak. Odanda gördüğün her cismi filmden bir yaratığa benzetiyorsun. Zaten bu tür çizgi filmler için yaşın küçük, izletmekle hata ediyorum sana, dedim kızgınlıkla. Bunun üzerine "Tamam anne, Hero 108 yok, Cumartesi Ailesi yok, ama Bakugan'ı izleyeyim, onu seviyorum ve korkmuyorum." dedi. İkna olmadım elbette.

Ertesi sabah kararlılıkla açmadım CN ve onun gibileri. Bakugan saatleri yaklaşınca bir telaş aldı Selim'i. Mırıldanmaya başladı kendi halinde, oldukça sakin;

"Renkler ne güzeeeel, 
Sarı, kırmızı ve mavi
Mavi, mavi, mavi 
En sevdiğim renktir
Ve Bakugan'ın rengidir
Bakugan'ların renkleri çok güzeldir
Sarı, kırmızı ve mavi
Mavi, mavi, mavii
Bakugan'ların renkleri çok güzeldir." 

-Anne gördün mü, Bakugan kötü bir çizgi film değil, hiç korkutmuyor beni, güzel şeyler, renkli şeyler var onda, diyerek sözümona Bakugan'ı aklayıp, ona giden yolu açıyordu. 

Ah Selim, canım bilimsel Selim.

3 yorum:

Rebecca dedi ki...

ne güzel annelik. keşke herkes böyle olsa, düzgün psikolojili bi ülke olsak. p.s. ülkemi seviyorum

Deli Anne dedi ki...

keşke biz anneler de her zaman tam olarak ilgimizi verebilsek.. burda kısa zamanlardan bahsediyorum da tüm gün dikkatli ve ilgili olunmuyor işte... dert bu.. sevgiler.

thinkwhy dedi ki...

akilli ane ve cin oglu