5 Ağustos 2010 Perşembe

Dino Dağı

Bugün Selim'le Early Learning Centre'a gittik. Kuzucuğumla uzun zamandır başbaşa dışarı çıkmıyorduk, her ikimize de iyi geldi. Kerim'i baba-teyze-dayı üçlüsüne emanet edip Mecidiyeköy'den Teşvikiye'ye gittik. Hava çok sıcaktı ama şükürler olsun ki gökyüzü bulutluydu ve ara sıra yağmur çiseliyordu. Ve Selim çın çın ötüyordu yol boyunca. O da benimle başbaşa olmaktan mutluydu ve papatya toplayan kız sekişiyle eşlik ediyordu bana. Üstelik metroyla yolculuk ettik ve bu Selim'i daha da mutlu ettiv e elbette daha konuşkan.


Heyecanlandı mı ve sevindi mi daha da çok konuşur Selim. Yol boyunca konuştu durdu. Bir de çikolata-gofret veren otomatlardan gördük metro beklerken, ki Selim'in en sevdiği işlerden biridir makinaya para atıp birşeyler seçmek ve almak. Osmanbey'den Teşvikiye'ye kadar epey yol yürümemiz gerekti ama ikimizde yılmadık. En nihayetinde mağazaya vardığımızda Selim derhal kendini kaybetti tabi.. Heyecanı ve sevinci arttıkça sesinin tonu da, konuşmasının hızı da arttıkça arttı. Satış görevlisi ile uzun uzun sohbetler etti, merak ettiği her detayı sordu ve kardeşiyle ilgili, ev hayatımızla türlü hikayeler anlattı durdu.

Benim heyecanım da Selim'den geri kalır değildi doğrusu. En son Moskova'da gitmiştim ELC mağazasına. Burayı çok seviyordum; farklı ve eğitici binlerce oyuncak bulmak mümkün. Selim'in davranış puanları toplayıp alacağı 2 adet oyuncağı seçtik. Dino dağı idi biri diğeri de dinozor seti. Elimde 3 adet devasa poşetle çıktık mağazadan. Kendimi öylesine kaybetmiştim ki ancak mağazadan elimle poşetle çıkmaya başladığımda bunları nasıl taşıyacağım endişesi sardı beni. İstanbul'da taksicilerin nasıl arıza olduklarını da hesaba katmamıştım. Oflaya puflaya nerdeyse yarı yolda bırakan sersemin tekine rastladık da vardık Mecidiyeköy'e. Ordan eve varmamız da epey zor oldu. Akşam eve geldiğimde ayak sancıları eşliğinde zar zor kurabildik oyuncakları. Selim biraz oynadıktan sonra uyku vakti geldi çattı.


Hikaye vakti gelip çatınca "Selim'cim bu akşam hikaye okuyamacağım, beni bağışlar mısın, çok yorgunum." dedim ve tabii ki hayır cevabını aldım. Hatta öyle ki "seni sonsuza dek affetmeyeceğim anne hikaye okumadığın için" dedi. Sonra yani bugün sonsuza dek diye de açıklama getirdi. Yanına gidip "Bak bu sıcakta gittik, oyuncakları seçtik, zar zor taşıdık eve, zar zor kurduk, gerçekten çok yoruldum." dedim. Derken bilin bakalım noldu? "Bilseydim böyle yorulup hikaye okumayacağını oyuncakları almanı istemezdim." cümlesi karşısında paşa paşa okudum hikayeyi. Anladım ki en sevdği oyuncak bile sözkonusu olduğunda hiçbirşey anne ve babanın alakası kadar ilgi çekmiyor.


2 yorum:

turuncu dedi ki...

keyifle okudum yazıyı...Allah mutluluğunuzu hiç bozmasın....

Deli Anne dedi ki...

:) Amin, cümlemizin.