Gitmek… Bilinmeyen yerlere, bilmeden, bilinmeyen yollardan gitmek… Küçüklüğünü hissetmek…
Gitmek, dağlara doğru… Koca dağların arasında küçücük kalana dek gitmek…
Gitmek… Bazen yolu, bazen yolun ardındakini merak ederek gitmek…
Gitmek, uzun uzun gitmek… Yürüyerek… Dağ, taş, çamur içinde düşe kalka, zorlukla… Ama sonunda o büyülü yerlere varabilmek… Ve büyümek bu esnada, yüreği koskoca olabilmek, içine dünyayı alacak kadar genişlemek…
Gitmek… Yol üzerinde karşına nelerin çıkacağını bilmeden gitmek, o sonsuz teslimiyeti sevmek ve yolda sayısız güzelliğe denk getirilmek…
Gitmek.. Gittikçe bir kambur gibi, yük gibi taşıdığımız konforlu yaşamın ağırlığını terketmek ve eğreti yaşamlara gönül vermek…
Gitmek… Giderken parkları, ormanları, yabanı mekan eylemek…
Gitmek… Duraklarda yeni arkadaşlıklar, yeni oyunlar edinmek… Farkında olmadan birikmek, biriktirmek…
Gitmek… İyi lezzetler peşine düşmeden, gitmeyi ertelememek için öğünü şöyle bir geçiştirmek…
Gitmek, midenin saltanatını da yerle bir etmek demek.
Gitmek; yemenin değil, gitmenin lezzetine liderliği teslim etmek demek.
Gitmek… Gidilen yerde gördüklerinden yeni şeyler üretmek…
Gitmek, doğanın sesini dinleyen, gördüğü yeni kuşları resmeden çocuklar demek
Durmak bazen, yola ara vermek.
Her durakta ilk kez gördüğüm onlarca insan sureti ile karşılaşmak ve her yüzle bir mana kazanmak demek… Belki belli belirsiz ama illa…
Ve bu duraklardan birinde hiç bilmediğim çocuktan gelen bir papatyaya layık görülmek…
Gitmek… Bazen hızla; arabayla… Bazen yanından hızla geçilenlerde aklım kalarak, bazen dayanamayıp geri yollanarak…
Gitmek.. Bazen yürüyerek, ağır ağır; hissederek… Taşa, dal kırıklarına, böceklere, kısaca ayaklar altında kalan nice şeyin farkına vararak gitmek…
Bazen arkaya bakmadan ilerlemek, her yükselişte açılan manzara, yüze vuran rüzgar, bazen ayaklar altından kayan taşlar, bazen heyecan, bazen korku ile…
Bazen zorlukla, bazen düşe kalka, bazen düşe kalka gideceğini bilerek gitmek… Gide gide zorluğu bile sevmek… Ve zirvelere varmak sonunda…
Büyümek, büyümek, büyümek… Gitmek büyümek demek…
Gitmek… Günü yollarda bitirene dek gitmek…
Gitmek… Güne yolda başlayıp yolda veda etmek…
Ve sonunda yuvaya dönmek… Gitmenin ardından sabahı evde etmek, kaçarak gidilen evin huzurunu yeniden keşfetmek ve sayısız kez şükretmek…
İki günden sonra çağırır dağ, bayır, çayır, ova… Bakılan her açıklık, her rüzgar gel, der adeta..
Gitmeye meftun olan gönül artık hep gitmek ister…
Sonra bir manzara… Az ötede… Kollarıyla dökülen çiçeklerini kucaklayan bu ağaç… canım ağaçlar.. Anlatır:
Şu cennet yolda karşıma çıkan ağaçlar, taze sabah güneşi, kuşlar, kuş şarkıları, gölgeler, yola döşenmiş ağaç çiçekleri… Anlatır:
Ağaçlarla oynayan çocuklar… Gövdesine dokunan ağaç.. anlatır:
Başımı kaldırdığımda parlak ve taze yapraklarını henüz bezenmiş bu muhteşem meşe ağacı anlatır:
“Gitmek güzel elbet… Ama gitmek için her zaman uzağa gitmek gerekmez… Bazen bir adım öteye gitmek, bazen başı kaldırıp göğe bakmak, bazen mavi gökyüzü ile yaprağın birleşimine şahit olmak, bazen güneşle parlayan yaprağın farkına varmak da yolculuk demek… Gitmek bazen gördüklerinden yüreğine giden bir yolda, bazen usulca, bazen heyecanla yürümek demek…
Gitmek güzel elbet… Ama gitmek bazen sadece içeriden içeriye gitmek demek… “
Hem bazen gittiklerini, gördüklerini öğütmek için, gittiklerinin, gördüklerinin, yeni yerlerin, yeni suretlerin, anın coşkusuyla üzerinden alelacele geçtiklerinin gönlünde pişmesi için biraz durmak, biraz dinlenmek gerek..”
Gitmek her türlü güzel elbet! Yol güzel, Yolculuk güzel!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder