9 Aralık 2013 Pazartesi

Yeni Ev, Yeni Hayat, Yeni Karar



 
Homeschooling bambaşka kapılara vesile oldu bizim için. İlki Selim’in kendine güveni geldi. Benim bize ve kendime güvenim geri geldi. Şimdi farkediyorum ki, her ne kadar okul yönetimine, katı disiplinine, disiplin manyağı olmuş, sevgisiz öğretmenlerine güvenmesem de bize dedikleri, yaptıkları, tavırları alaşağı etmiş duygularımızı. Ve Homeschooling yaptığımız dönem, yara aldığımız yerlerin iç tamiratının yapıldığı dönem de oldu aynı zamanda.
Bu dönemlerin açılmasıyla birlikte düşünce sistemin değişti, ya okul olmazsa saplantım değişti, okullara bakış açım değişti, eğitime olan saplantım tümden değişti. Varolan sistemlerin koca bir fiyasko olduğunda hemfikirim eskiden aykırı gördüğüm insanlarla. Artık korkmuyorum da. Endişe içinde ya bu da olmazsa ne olur, demiyorum vesaire.
-BAŞLASIN ÖĞRENME DEVRİMİ- adıyla paylaştıklarımın, o dönemki araştırmalarımın, kafa yormalarımın bana sayısız faydaları oldu. Araştırmayı sevdim ben bu dönemde herşeyden önce. Öğrenme arzumun şaha kalktığı dönem oldu bu dönem aynı zamanda.

“Korkunç, sert, aykırı, tuhaf, kabul edilemez bulduklarımın ne denli naif, şefkatli ve insancıl olduklarını öğrendim.”

Kendimle ilgili çok şeyi yeniden keşfettim, etrafımla ilgili, çocuklarımla ilgili vesaire. Bambaşka bir pencereden bakmayı öğrendim, insanı yeniden düşünmeyi ve daha neleri… Ve bu dönemde rahmetli babamın ne denli akıllı bir adam olduğunu farkettim yeniden. Hemen herkesin büyüleyici bulduğu ve bir kez sahip olduktan sonra bir daha vazgeçilemez derecede değerli bir yere koyduğu televizyona -aptal kutusu- demesindeki maksadı ve değeri öğrendim. Ve bu dönemin sonlarında televizyonu evden tamamen kapı dışarı ettim.
Düşünüyorum, televizyon varken; nasıl da büyük bir şey sanıyormuşuz kendisini, yokluğunu ise ne ürkütücü. Evimizin en baş köşesinin olmazsa olmaz öğesi. Televizyonsuz ev mi, Aman Allah’ım nasıl olur ki? Biz yaşam alanlarımızda baştacı yapınca televizyonu, çocuklarımıza -izleme, sevme, zararlı, şu, bu- demek ondan karşılık bulmuyormuş besbelli.
Önce televizyon süresini kısalttım, giderek daha az, daha kısıtlı izledi çocuklar. Zaten kayıtlı çizgi filmleri izliyorlardı ancak. Yeni eve geçince televizyonu yaşam alanımızdan çıkarttım. Yerine kitaplığımızı koydum ve televizyonu da yukarda izbe bir odaya attım. Ki orada durması bile rahatsız ediyordu beni. Derken televizyonun iyi birşeye vesile olacağı bir yer bulduk ve evden tümden çıkarttık. Sonuç mu, bakın:
Televizyonsuz ev, televizyonsuz çocuklar, televizyonsuz hayat delianne
Hani Çocuk eğitiminde hep bahsini ettiğimiz şey var ya; sözler değil eylemler etkilidir diye. İşte o misal oldu. Kitapları yaşam alanımızın en baş köşesine koyma eylemi, öncelik verdiğimiz şeyin ne olduğu konusunda çocuklara ettiğimiz bin kelamdan daha etkili oldu haliyle. Şimdi çocuklar salona girdikleri an ister istemez kitaplara bakıyorlar, meraklarını çekeni çıkarıp okuyorlar.
Kitaplığın neredeyse üç katını onlara tahsis ettim, her an ellerinin altında bulunan kitaplara kolaylıkla ulaşabiliyorlar. Çekmecelere sevdikleri oyunları koydum; satranç, mıknatıslı, ipli oyunlar, kartlar vesaireliler… Kitaplığın yanına yatılabilen tekli koltuk ve minderler koydum. Işık da hemen yanlarında. Kısaca o bölgeyi sıcak bir bölge yapmak için elimden geleni yaptım. Bakın mesela evde tek başına, keyif, huzur ve sakinlikle satranç oynayan bir çocuk var:
Televizyonsuz hayat, televizyonsuz çocuklar, televizyonsuz ev ve satranç seven çocuklar delianne
Selim başta direnç gösterdi hem yaşının, hem de fıtratının gereği olarak ama çok net ki çocuklar bizden çok daha kolay ve çok daha rahat benimsiyorlar yeni durumları. Kerim ise hem küçük olması, hem yumuşak huyluluğu sebebiyle daha kolay benimsedi durumu.
Hiç mi birşey izlemiyorlar sorusuna gelince, elbette izliyorlar. En önemlisi;

“Çocuklarınızı kendi çağınıza göre değil, onların yaşayacağı zamana göre yetiştirin!”

diyen Hz. Ali’nin sözü rehber bu konuda benim için. Bu yüzden de naturel olsun diye tümden eski olan sistemleri onaylamıyorum. Waldorf Sisteminin en büyük handikabı buydu benim için. Bu çocuklar kendi çağlarında yaşayacaklar ve bu çağ bambaşka bir çağ. Bu çocukları bunca ışık hızlı çağdan bağımsız yetiştirmek çocuğa haksızlık bence herşeyden önce. Üstelik sinemacı olmak istiyor bizim çocuklar:)
Şimdi günde bir yarım saat sevdikleri birşeyi izliyorlar yahut içinde mümkün olduğunca şiddet, savaş vesaire olmayan bir oyun oynuyorlar telefonlarda vs. O da her gün değil. Bazı günler ne bilgisayar, ne telefon hiçbirşeyle uğraşmıyorlar.  Bazen de -kendini planlama ve konsatrasyon konusunda zorluk çeken Selim için bir işin bitiminde izin veriyoruz. Gerçi bunu da yok etmek istiyorum, zira ödül gibi verince bence haddinden fazla kıymet veriliyor o ödül olan nesneye ve zaten güdülemek de hoşuma gitmiyor. Maalesef bazen de mecbur kalınca açıyoruz. Ki ondan hiç mi hiç hoşlanmıyorum ama öncelikler ve niyet meselesine göre değişebiliyor durum vesselam.
Evinden televizyonu çıakrtmak isteyenler varsa, ki var biliyorum, Instagram’da bahsi açılmıştı, inanın biz gözümüzde fazlaca büyütmüş ve televizyona haddinden fazla değer vermiş durumdayız. Sözde öyle değil desek bile içte değer veriyoruz. Ve bir kere kıymet vermeyince herşey normalini buluyor. Ve kesinlikle çocuklar da, ev de sakinleşiyor, yavaşlıyor ve huzur buluyor. Çocuklar daha masum, daha çocuk gibi oluyor. Üstelik oyuncaklarının büyük çoğunluğu da yok artık, ancak en sevdikleri var ve bu konuda da ciddi bir adım atmak istiyorum; fuzuli oyuncak alımı, israf vesaire yüzünden. Zaten sürekli satın alınan oyuncak tatminsizlikten başka birşey getirmiyor. Neyse bu da bir başka konu:)
Tek sorun; interneti de eskisi kadar kullanmadığımdan dünyadan bihaberim ben:)

Hiç yorum yok: