15 Ağustos 2013 Perşembe

Üstün Zekalı Çocuk ve Annesi Olmak



Daha önceki yazılarımda, üstün kelimesinin rahatsız ediciliğinden dahi haya edip oğluma bu tanımı verememem, (ki üstün etiketinin ağırlığını da onun küçücük, çocuk omuzlarına yüklemeye razı değildim ve bu yüzden de gizlemeyi denedim) yıllarca etraftan söylenenlere dahi aldırmayıp, tersine onu aşağı çekmem/iz (ki insan kendi çocuğunu özellikle tek çocuksa kıyas edemiyor) anladım ki çok naif ve lüzumsuz bir hareketmiş. Ben böyle davrandıkça, oğlumun sıkıntılarından ve geçirdiği depresyonlardan sebep yüreğimin yangın içinde kıvrandığı durumlarda bile çekincesizce ve edepsizce bana laf sokmaya çalışan; kendi oğlu dahiymiş de hiç de böyle anormal davranmıyormuş, diyecek kadar süzgeçsiz konuşma cüretini gösteren, aslında oğlum hastaymış da ben onu yüceltiyorum imalarında bulunan ve hatta bazen açıkça bunu dile getiren ve oğlunu psikoloğa götür, demekle bana iyilik ettiğini ve dobraca konuştuğunu zanneden insanlara fazlaca fırsat verdi. Küçük insan bayılır zaten negatif kalıba sokmaya ve birini hasta diye yaftalamaya. En kolayı budur zira!

 
Oysa ettiğimiz hiçbir kelam karışıp gitmiyor ki havaya, o anlık karışsa bile bir zaman dönüp dolaşıp geçiyor gene bizim kafamıza. Sırf bunu düşünmek bile susturmalı insanoğlunu, ama nerde?!
Şimdi diyecekler ki ben kötü niyetli değildim, ben fayda edecek birşey söyledim, ya da en beteri; hiç sevmediğim ve tüylerimi diken diken o irrite cümle; açıksözlüyüm, gördüğümü söylerim. Ben de diyeceğim ki;

-Söz var kese savaşı, söz var kestire başı!
Nerede, ne durumda, neyin nasıl söyleneceğini hesap etmeli. Yerini bilmeli. Bu açık ortama yazıyor olmak, ilkel ve terbiye edilmemiş, çiğ ve kalpten geçirilmemiş sözlerle herşeyi söyleme hakkını vermiyor kimseye. Yanılıyor bazen insan, ortalığa yazılıyor diye herşeyi söyleyebilme hakkı var sanıyor. Değil! Hem niyetler iyi bile olsa sözler incitebilir. Hiç olmazsa bunu düşünmeli!
-Ya hayır söyle, ya da sus! ya da kısaca -Edep Ya Hu!
O yüzden lafı evirip çevirmeyeceğim; oğlum üstün zekalı! Ona üstün potansiyelli tanısı konmasaydı bile aşağıda bahsi geçen ve daha onlarca makalede yazıldığı, uzmanların anlattığı gibi -üstün zeka anlaşılabilir birşey!- Yeter ki makul insanlar olsun çocuğun etrafında, öbür türlü yukarıdaki örnekler gibi hasta, anormal damgası yemesi an meselesi. Günümüzün zavallı hiperaktif damgası yenen ve ilaçla tedavi edilen çocukları gibi. Kolay yol bu çünkü!
İşte üstün zekalı çocuğun annesi olmanın bir zor tarafı da bu. Bir Türk üstün zekalı çocuk annesi olmak. Ve çevrenizdeki hazımsız, sevgisiz insanların taarruzlarına maruz kalmak. Etrafında çocuğunu yüceltmeye meraklı anneler olan ve zannediyorum bunlardan canı sıkılan bir kesim var. Sanırım en çok bundan, biri ağzını çocuğum zeki diye açtığı anda o ağzın payını vermeyi görev sayıyorlar. Ya da bazı insanlar öyle sevgisiz ki etrafa öfke kusmayı normal sayıyorlar. Neyse! Allah hepimizi ferasetli ve edep sahibi yapsın, feraset ve edep sahiplerini de etrafımıza toplasın.
.
Aşağıda Semerkand Aile dergisinden Meral Uzunay’ın kalem aldığı bir makale var. (Yazının orjinali için tık tık) Yazının büyük kısmını alıntılıyorum zira bir türlü tam toparlayamadığım mevzuyu çok iyi dile getirmişler. Yazıda bahsi geçen konuların pek çoğu çok uyumlu bize ve yaşadıklarımıza. Ama şu da unutulmamalı; her bir bireyin farklı olması gibi, her üstün zekalının da aynı davranış biçimini göstermesi beklenemez. Sonuçta -üstün- kalıbı içinde de olsa insan dediğimiz canlı tek tip değil zaten. Ve en önemlisi şu; genellikle ve çoğunlukla benzer denen şeyler var. Ben benzer kısımların altını çizeceğim ve araya bize dair notlar düşeceğim.
Bizim dönme sebebimizin ana unsuru bu konu. Ben oğlumun şimdisini koruyup kollamak zorunda hissediyorum kendimi. Burada bu olmadı. Ne üstün zekalılar için bir okul var ve ne de doğru dürüst bir sistem. Ancak şu yapılabiliyor; çocuğun zekasını kanıtlıyorsunuz, (ki nefret ediyorum bundan, ben Türkiye’de oğlumu o teste soktuklarında ağlamıştım, ne uğruna bu aptallığa maruz kalıyor ve hiç ses etmeden, ne olduğunu bile bilmeden bir kanıtlama yarışına giriyor gibi diye) kanıtlanırsa yetkili makamlarla ve okulla görüşüyorsunuz, bu şekilde çocuğunuza sınıf içinde ekstra bir yaklaşım sergiliyorlar. Mesela otizm tanısı konan bir çocuk için aile kılı kırk yarıyor, çocuğa ait tanılarla resmi makamlara gidiyor, koşulları tanımlıyor ve gene makamlara sunuyor, en sonunda çocuğa nasıl yaklaşacaklarını anlayan birimler okulda bu olanağı sağlıyor. Belki ekstra bir öğretmen veriliyor, ki bunu da aile buluyor vesaire. İşte üstün zeka durumunda da böyle bir sistemle boğuşmak gerekiyor. Öbür türlü özellikle bizimki gibi, sözümona çok başarılı diye addedilen bir okulda, muhasebe müdürü kıvamında bir müdür (burada müdür olmak için eğitimci olmak gerekmiyor, herhangi bir meslekten geçiş yapabiliyorsunuz) ve disiplinle sıyırmış bir öğretmenle çocuk değil üstün zekalı (ki Türkiye’den çevirdiğimiz rapora rağmen) neredeyse gerizekalı damgası yiyor. Hasılı burada bunun kavgasını vermek çok yıpratıcı. Benim canım ülkem daha iyi buradan.
Anladığım kadarıyla Avrupa’da üstün zekalılar için özel bir sistem yok. Amerika’da devletin üstünleri tespit etmesi kanunen zorunluymuş mesela, nasıl bilmem ama herhalde öğretmene iş düşüyor bu konuda. İsrail bu konuyu en çok ciddiye alan ülkeymiş. Ve asla gözardı edilmezmiş çocuklar. İlla ki tespit edilir, özel programlara sokulur ve hatta çocuğun ilgi alanı neyse ona dair gerçek ortamlara sokuluyormuş çocuklar. Mesela genetikle ilgili ise sahici genetik laboratuarlarında çalışmalara katılıyormuş. Bizde ise gelişeyazıyor ama çoooook daha hızlı ve etkin bir sistem lazım. Kendi çocuğumu geçtim, çok zeki çocuklar var ülkemizde harcanmamalı böyle bir lütuf. Dünyaya iyi yetişmiş, iyi kalpli, mutlu, tatmin olmuş, iyi insanlar çok lazım. Hem de acilen lazım.
İddia ediyorum bizim ülkemizin insanları birçok ülke insanından çok daha zeki. Sadece Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın ne maksatla söylediğini bir türlü sökemediğim şu  sözünden -biz ara eleman ülkesiyiz, mucit çıkaramayız!- ortaya çıktığı gibi yıllardır yanlış sistemlere kurban edilmiş çocuklarımız ve biz. (Bu sözler hayrete düşürdü zaten beni, bu ne cehalet, bu ne küçük düşürücü bir düşünce sistemi. Osmanlı da müslümandı ve birçok buluşu yaptı, bunu da mı gözardı ediyoruz artık. Yıllarca buluş yapan ülkelere en üstün zekalılarımızı ellerimizle altın tepside sunmamız ancak o zekaların da ola ola mucitlerin yamağı olması bilinçliymiş dedirtiyor bu anlayış bana:( Yazık, çok yazık! Dilerim bu pasif ve ezik düşünce, bu cahil zihniyet değişir bir an önce. )

 Gelelim bahsettiğim yazıya;
ÜSTÜN ZEKALI ÇOCUĞUN ANLAŞILMASI DA ZOR, EĞİTİMİ DE
Oldukça ileri öğrenme düzeyine ulaşmış çocuklara üstün zekalı çocuklar deniyor. Uygarlık tarihinde neredeyse bütün icatlar, bilimsel gelişmeler az sayıdaki bu üstün yetenekli çocuklar sayesinde gerçekleşiyor. Diğer yandan üstün zekalı bir çocuğun keşfedilmesi de yeteneklerini ortaya çıkarması da tamamen bahtına kalmış. Çoğu keşfedilemeden toplum içinde eriyip gidiyor. Allah vergisi bir yetenekle herkesin gıpta ettiği bu çocukların anlaşılması da zor, eğitimi de, mutlu olması da… Dünyadaki tüm fakirlerin, savaşların, adaletsizliklerin acısını çekiyorlar. İdealleri de zekaları gibi yüksek. İnsanlığı kurtarma adına keşifler yapmak için durmadan zihinlerini çalıştırıyorlar. Duygu güçleri ve algıları da hayli yüksek. Kolay depresyona giriyorlar.
Üstün yetenek ve zekaya sahip bir çocuğa her zaman imreniliyor imrenilmesine de, böyle bir çocuğu zayi etmeden yetiştirmek, her şeyden önce onu keşfetmek işin en zor yanı. Bir kere ailenin hem eğitim konusunda bilinçli hem de üstün zekalı çocuklara tanınan imkanlardan çocuğunu da yararlandırmaya müsait olması gerekiyor. Bu çocuklara yönelik eğitim içeren okullar ülkemizde çok az ve de büyükşehirlerde yer alıyor. Anadolu’daki bir üstün zekalı çocuk eğer ailesi onun eğitimi için büyükşehre taşınacak durumda değilse okulunun en parlak çocuğu olarak hayatına devam ediyor, eğer bu alanda bilinçli olan bir öğretmene rastlamışsa daha kaliteli bir eğitim alabiliyor. Ortalamanın üstünde bir üniversite kazanıyor ancak bilim ağırlıklı çalışan üniversitelere yerleşme olasılığı düşük kalıyor. Eğer üstün zekalı olduğu keşfedilememişse, başta okul içinde “uyumsuz” damgası yiyor. İnsanlık için neler neler yapabilecekken belki eğitimi yarıda kalıyor. Çok azı üstün yetenekli olarak keşfedilebiliyor, testlerle kanıtlanıyor ve bu doğrultuda eğitim alarak yeteneklerini gösterme ve geliştirme şansı yakalıyor. Diyelim çocuk matematik alanında çok duyarlı. Öğretmen onun kapasitesini tam çalıştırmasına yol açan bir ders programı uyguladığında çocuk o alanda hayli ilerliyor. Prof. Dr. Ayşegül Ataman’ın da ifade ettiği gibi üstün zekalı bir çocuk ilgi duyduğu alanda geliştirildiğinde o konunun öğretmeninden daha çok bilgiye sahip oluyor. Dolayısıyla öğretmen, çocuğun karşısında yetersiz kalabiliyor. Konuya uzak öğretmenlerin bunu hazmetmesi ve çocuğun bitmek bilmeyen sorularıyla baş etmesi zor oluyor.
Dolayısıyla bu çocukların ziyan edilmemesi için öğretmenlere şöyle bir çağrı yapılıyor: “Her çocuğu üstün zekalı bir çocuk olarak gör. Yeteneklerini geliştirmesine, kendisini göstermesine izin ver.” Açıkça biliniyor ki bu çocukları keşfetmek de topluma kazandırmak da ilk aşamada öğretmenlerin elinde. Her öğretmenin üstün zekalı çocukların özelliklerini bilmesi ve eğitimlerinden haberdar olması konunun can damarını oluşturuyor.
ÇOCUĞUMUN ÜSTÜN ZEKALI OLDUĞU NASIL ANLAŞILIR?
Genelde zeka bölümü testleriyle (ZB) ölçüm yapılan ve bu testlerde 140 ve üstü olan çocuklar üstün zekalı kategorisinde değerlendiriliyor. Ancak bu testler ve ölçüm sistemi de bir yerden sonra eleştiri alıyor. Prof. Dr. Ayşegül Ataman’a göre üstün yeteneği belirli bir ZB kuralına göre tanımlamak sakıncalı. Çünkü bu konu daha geniş açıdan değerlendirilmeye muhtaç. Çocuğun akademik ve anlaksal (zekayla ilgili) alanlardaki yeteneği kadar toplumsal ilişkileri, yaratıcılık, önderlik gibi alanlardaki yetenekleri de dikkate alınmalı. Hatta yetenekleri çok belirgin bir çocuğun bu testlerle tanımlanmasına bile gerek yok. Bu çocuk eğer 3 yaşındayken temel 4 işlemi yapabiliyorsa ya da 4 yaşından önce kendiliğinden okumaya başlamışsa kesinlikle üstün zekalıdır ve ölçümlere de gerek yoktur. Yetenek alanında da durum farklı değildir. Başka bir çocuk da 3 yaşında her türlü müzik aletini çalabilir yahut olağanüstü resimler yapabilir. Bu çocuğun da üstün zekalı olduğu apaçık ortadadır. Bu çocuklara uygulanan testler onların zekasını tanımlamadan çok “kanıtlama” niteliği taşır. Onlar kendilerini çok erken yaşlarda gösterebildikleri için üstün zekalıların en şanslı grupları arasında sayılıyorlar. Ancak onlar kadar üstün yeteneklere sahip olup da anne baba ve öğretmenlerince fark edilemeyenler toplum içinde zayi olmakla birlikte “mantık dışı davranmak”la da itham edilebiliyor ya da “acaip fikirli” diye dışlanabiliyorlar. Anne babasını büyüleyen davranışlar gösterenleri olduğu gibi utandıran ve çok uğraştıranlarına da rastlanıyor.
NASIL BİR EĞİTİM UYGULANMALI?
Üstün zekalı çocukların eğitimi özel eğitim alanın en göz ardı edilen bölümünü oluşturuyor. Büyükşehirlerin bazılarında bulunan rehberlik araştırma merkezleri bu çocukları tanımlamada yardımcı olabiliyor. Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Özel Eğitim Bölümündeki Özel Eğitim Birimi gibi bu tür hizmetler veren az sayıdaki kuruluşlar da yönlendirme ve bir programa ayırma gibi hizmet veriyor. İstanbul Üniversitesi ve çeşitli üniversitelerin ilgili birimleri de bu konuda çalışma yapıyor. Ankara Fen Lisesi ise fen ve matematikte iyi olan çocuklar için iyi bir örnek. Zaten bu lise üstün yetenekli çocuklara yönelik kurulmuş. Bu alanda dünyada yaygın olan eğitim tarzı ise normal bir sınıf için bu çocuklara yönelik genişletilmiş programların uygulanması. Eğer bizim ülkemizde de böyle bir sistem tutturulabilirse Anadolu’daki pek çok çocuk da büyükşehirlerdekilerle eşit eğitim almış olabilir.
ÜSTÜN YETENEKLİ ÇOCUĞUMA NASIL YARDIMCI OLABİLİRİM?
Anne babalar bu çocukların öğrenme hızı ve soruları karşısında haliyle yetersiz kalırlar. Çünkü öğrenme hızları çok yüksektir. Yaşadıkları dünya, çevre, ilgilerini çeken her şey hakkında hiç durmaksızın bilgi edinmeye çalışırlar. Sorularının sonu gelmez. Aileleri çocuğun bu durumunu “çocuğum bir sünger gibi her şeyi emmek istiyor” diye ifade eder. İşin garibi bu çocukların sordukları soruların bir kısmının cevabı yoktur. Ebeveyn bu noktada tıkanır. Aile çocuğa hiçbir zaman “Büyüyünce öğrenirsin” deyip başından savmamalı. Ona karşı dürüst olmalı ve “Bilmiyorum” diyebilmeli. Açıklamaları ise çocuğun anlayabileceği bilişsel seviyeye uygun olmalı. O ne kadar üstün zekaya sahip olsa da bir çocuk olduğu unutulmamalı.
AİLE ÇOCUĞA KONULAN HER TEŞHİSE İNANMAMALI
Üstün zekalı çocuklar genelde hareketlidir ve çoğu kez bunlara yanlışlıkla hiperaktivite teşhisi konulur. Oysa ki üstün zekalı çocuğun hareketliliği araştırdığı konuların ve kafasındaki soruların yanıtlarını bulma çabasındandır. Meraklarından, zorluk ve karmaşıklığı sevdiklerinden hareketli davranış gösterirler. Onların sonsuz gibi görünen enerjileri bir amaca ulaşmak içindir. Uykuya dalma süreleri geç olabilir. Beyinleri de bedenleri gibi çok çalışır. Konuşmayı severler, yaşıtlarına göre zengin bir dil kullanırlar. (İstanbul’da psikologla çalışma yapmıştı Selim, çıktığında psikolog bizi odaya alıp sonuçlardan bahsetti ve dedi ki; çok enteresan kelimeler kullanıyor, en çok o dikkatimi çekti, not aldım birkaçını. Baktım; biri; vefat etmiş, biri de devasa. Ben şaşırdım ama Selim’e değil psikologa zira bunlar ne ki. Kerim şu yaşında kullanıyor, hatta pek çok çocuk kullanabilir bunları. Kaldı ki Selim’in 1,5 yaşında kulllandığı kelime – muhtemelen-di. Ardından lacivert ve atraksiyon geldi. Ben şuna inanıyorum, konuşma stilinden bir çocuğun ileri zekasını çözmek mümkün. Özellikle ekleri düzgün kullanıyorsa, duyduğu kelimeleri ilk anda yerli yerine yerleştirip konuşmasına katıyorsa hele bir de kendi kelime türetiyorsa*) Yaşıtlarına oranla fiziksel açıdan daha gelişmiş olabilirler. Duygusal ve zihinsel olarak da farklı zamanlarda gelişim gösterebilirler. Kendilerinden büyüklerle oynamayı severler.
ÜSTÜN ZEKALILAR İÇİN 10 YAŞ DÖNÜM NOKTASI NİTELİĞİNDEDİR
Bu çocuklar zihinsel olarak her ne kadar üstün olsalar da diğer çocuklarla duygusal ve sosyal açılardan aralarında uçurumlar olabilir. Kendilerini diğerlerinden çok farklı hissederler. Bu noktada aile sevgisine ve anlaşılmaya çok fazla ihtiyaç duyarlar. 10 yaş civarı çocuğun aile yaşamına ilişkin en fazla problemler yaşadığı dönemdir. (Okul öncesi dönemde de sorunlar yaşamış olabilir.) Bu sorunların temel nedeni ise duygusal yaşının zeka yaşını tutmamasıdır. Ebeveynler onlardan mükemmel davranışlar bekler (bence en büyük bahtsızlıkları bu zira beklenti de değil doğal gelişen birşey bu, öyle büyük gibi konuşmalar, tutumlar direkt unutturuyor çocuk olduklarını*) ve onların üstün zekalı olmalarını gerekçe göstererek çocuk olduklarını unuturlar, her şeyi daha iyi bildiklerini düşünürler, çocukça yanlışlıklar yapabileceklerini tolere etmekte zorlanırlar. Aile o çocuğun yaşındakiler nasıl davranıyorsa o tutumları çocuklarında görmeye açık olmalı, 10 yaşındaki çocuğa nasıl davranılması gerekiyorsa öyle davranmalıdır. 10 yaşına gelmiş bir çocuk yetişkinlere daha çok özenmektedir. Onlar gibi davranmak ve yetişkin muamelesi görmek ister. Ergenliğe adım atılması, karşı cinse ilginin artması gibi sorunları da beraberinde getirir. Araba kullanma, okuldan kaçma hatta alkol gibi pek çok olumsuzlukları denemek isterler. Ailesi tarafından yeterince anlaşılamayan çocukların zararlı alışkanlıklara meyletme oranı yüksektir. (Bunun örneklerini biliyorum ne yazık ki çok yakın çevremden ve bu beni en çok dürten şey*) Çok iyi birer çete reisi olma potansiyeli taşırlar. Bu çocukların ahlak eğitimine özen gösterilmelidir. (Bu da benim dönmemi tetikleyen unsurların başında geliyor*)
EL YAZISINDA ZORLANABİLİR, OKULA GİTMEK İSTEMEYEBİLİR
Zihni çok hızlı çalışan bir çocuğun diğer çocuklara göre motor becerileri farklı olabilir. El ile yazı yazmakta zorlanabilirler. Çünkü zihinleri kalemden daha hızlı çalışır.Anlama ve bilgi edinme seviyeleri el becerisinden hızlıdır. Bu durumda klavye ile yazmaları daha uygun olabilir. Zekada üstün olmaları ahlakta da üstün olacakları anlamına gelmez. Bu çocukların diğer çocuklar gibi bir takım kurallara daha çok ihtiyaçları vardır. Onlara doğru ve yanlışlarda bahsetmeli, üstün bir ahlak değerleri aşılanmalıdır. Aksi halde zekaları sayesinde toplumlara çok büyük zarar verebilirler. Banka batırmak, mafya reisi olmak onlar için zor değildir.(Hiç ütopik gelmiyor böyle şeyler bana, tarih çok zeki ve dünyaya çok fayda sağlayan (Einstein, Edison, Steve Jobs…) , bir de çok zeki ama dünyaya çok büyük zararlar veren (Hitler, günümüzde İsrailli pek çok lider gibi  örneklerle dolu*)
HATA YAPMAKTAN KORKARLAR
Bazı üstün zekalılar yeni şeyler denemekten çekinirler. Hata yapmış olarak algılanmak istemez, aptal durumuna düşmekten fena halde korkarlar. Başarısız olmaktan çekinirler. (Selim bir süre önce asla ve kat’a yarış türünden oyunlara katılmazdı, hep bireysel şeyler yapardı. Şimdilerde atlattı bu hali. Belki de buralarda zekası geriledi kimbilir) Bu çocuklara yardımcı olunması, belirli riskleri alabilme cesareti aşılanması gerekir. Espri yetenekleri iyidir.
İDEALLERİ TOPLUM İÇİNDİR
Bu çocukların idealleri toplumsaldır. Genele ait problemlerin kaygısını duyarlar. (Ben bir yazımda bahsetmiştim, kendi aramızda bir tanım bulmuştuk buna: Evrensel insan!*) Savaşlar, fakirlik, şiddet gibi bir takım problemlerin tam ve net olarak farkındadırlar. Hastalıkların çaresini bulmak, savaşları sonlandırmak, fakirliği bitirmek gibi büyük projeler için kafa yorarlar.Genele ait sorunlar için kendilerini üzgün ve çaresiz hissederler. (Bu noktada inanç ve dua kurtarıyor bizi*) Dünyada bir tek fakir kalacak olsa bile bundan rahatsızlık duyarlar. (Haksızlığa asla gelemezler. Az önce kendine kaypaklık eden, söven, döven arkadaşına biri haksızlık yapsa onun uğruna kavga edebiliyor mesela. Ya da başka bir yerdeki acıya çıldırabiliyor. Derhal birşeyler yapmak istiyor. En büyük ideali ilerde zengin olup kocaman bir dükkan açmak ve yoksullara istediklerini ücretsiz almalarını sağlamak.) Ölümün anlamını sorgularlar. Görme, ses gibi çevreden gelen uyaranlara karşı oldukça hassastırlar. (Bu konuda destan yazabilirim, bebekliği bu yüzden çok zor geçti çünkü*)  Müziği, renkleri çok sever derinden etkilenirler. Çoğu kişinin görmediği ufak noktaları ve ayrıntıları görebilirler.

(Tekrar hatırlatayım; bu yazı Semerkand Aile dergisinden alınmıştır aradaki * ile işaretli kısımlar benim eklediklerim.)
————————————————————————————————————————————————
üstün zekalı çocuk olmak
Şunu da eklemem gerek, bunu çok derinden hissediyorum:
Bir devlet zeka geriliği olan bir bireye de, ileri zekalı bir bireye de ve bu bireylerin ailelerine de tüm olanaklarıyla yardımcı olmalı. Çünkü ileri zekalı bir çocuk da zor çocuk oluyor. Ona hitap eden, sağlıklı şartlar sağlanmazsa zeka da geriliyor, hadi bunu geçtim, o sünger gibi beyin zararlı şeylerle doluyor, (kendi oğlu da üstün zekalı olan eski okulun müdürünün söylediği şu şey; şimdi çocuk küçük, en fazla tv ile doldurur o zihni, ama ilerde büyüyünce ileri derecede pek çok zararlı şeyi alacaktır zihni) ve bence en önemlisi tatminsiz ve çok mutsuz bireyler oluyorlar. Duygusal olarak da çabuk düşmeye müsait yapıları var ve aile için de hiç kolay değil başetmek. Selim’i evde oyalamak insanüstü bir çaba istiyor, dışarda ilgisiz olduğu bir alanda tutmak da ha keza, okuldaki durumla başedebilirdi belki ama duygusal olarak çabuk çöktüğü için depresyona girdi mesela. Bu çocukları tek başına doyurmak çok zor. Doymadıkları zaman da her türlü sapkınlığa girebiliyorlar. Şimdi çocuk olduğu için en fazla kardeşine sarıyor ya da bize ama ya büyüyünce? Bu yüzden bu çocuklara da, ailelere de destek şart! :Uzman birimlerin desteği şart. 

Hiç yorum yok: