23 Temmuz 2013 Salı

Gezi’nin Mutlu Çocukları, Eski-Yeni Ağaçları ve Yurdum İnsanının Arızaları

İstanbul’da Taksim’de kalmıştık. Taksim’in de merkezinde. Otelin arka balkonundan boğazı, ön penceresinden Gezi Parkı’nın giriş kısmını görebiliyorduk. İlk gün park kapalıydı, ikinci günde park açıldı.

 önce ağaçlara selam verdim. Her yer, her şey çok güzeldi. Hava sıcaktı ancak tatlı bir esinti vardı, hele ki o esintiyle ağaç gölgesine sığınmak bir harikaydı. Sıcak sevmez benim bile özlediğim yurdum güneşinin ağaç gölgeleriyle oluşturduğu harika manzaralar vardı.  
İnsanlar özlemle parka doluşmuştu. Her kesimden insan vardı. Turistler, isportacılar, gazeteciler, öğrenciler, meraklılar, çocukları için parka doluşanlar, yahut kısa bir kestirme yapmak için banka ya da ağaç gölgesine sığınmış olanlar vesaire..
Parka bir de çocuk parkı yapılmıştı ve bu çok isabetli olmuştu. Çocuklar coşkuyla çocuk parkına koştu. Bense ağaç altındaki bankta oturuyordum, bir gözüm çocuklarda, bir gözüm etraftaydı. Ama en çok ağaçlara dikkat kesilmiş, neredeyse her kıvrımlarında gözlerimle dolaşıyordum. Eski ağaçlar vardı, yeni ekilenler vardı, kısalar, uzunlar, heybetliler yahut mütevazi olanlar vardı. En aşağı dalları bile başıma değmeyenler vardı, tüm gövdesi çocuklarımın başına değenler vardı… Türlü renkler, türlü yapraklar, türlü kıvrımlar vardı.
Çocuk parkında anneler vardı, babalar… Bazen can sıkıcı boyuta gelenler vardı. Çocuklarını kaydıraktan kaydırmak için diğer çocukları uyaranlar, çocuğuna yol açmak için diğer çocukları zorlayanlar, hadi sen kalk, biraz da biz (sırf çocuğum dan ibaret olan biz) binelim diyerek çocukları salıncaktan alıkoyanlar, yahut çocuğunun önüne geçeni azarlayanlar (ki babalar bile görgüsüz olmuş bu konuda, oysa geniş bilirdik onları, kadınlar sonunda tipitip yapmayı başarmış geniş Türk babalarını)… Bu manzaralar eşliğinde doğrusu istemeden de olsa Türk-İngiliz-İskoç karşılaştırması yaptım ve ne yazık ki çocuğumuza gösterdiğimiz hassasiyeti karşımızdaki çocuğa bile göstermemekten ve -sadece bana hassasiyet göstereceksin- diyen zihniyetten dolayı hiç dönmesem mi diyecek kadar oldum.
Bunun dışında güzeldi herşey. Çimlere uzananlar, oturup resim yapanlar, etrafı fotoğraflayanlar, koşturan çocuklar vesaire. Derken parka kalabalık bir grup girdi, bizden uzaktalardı ama sloganları parkta yankılanıyordu. Parkta rehavetle çimlere yayılmış, hatta beş altı kişilik bir grup piknik havasındaydı, banklara kurulmuş kadınlar çığlık çığlığa çocuklarını toplamaya başladı. Bense gayet aheste izliyordum olanları ve bir yandan da ben niye aldırmıyorum acaba deyip kendimi tuhaf ve eksik hissediyordum. Derken polisler de parka doluştu ve insanları parktan çıkarmaya başladı. Çocuklar çıkmaya yanaşmadı, hele Selim gene o müthiş itirazlarını ve nedenlerini sıraladı. Yıllar yıllar önce üniversite harçları ile ilgili olaylı bir eylemde eylemcileri etten duvarla kıskaca  alan polis ben ve bir arkadaşımı kıskacın içinde görünce (sanırım insan sarrafıydı ve tipimizden ne saftirik olduğumuzu anlamıştı) siz ikiniz çıkın şurdan bakim, deyip barikatı yarmış ve bizi dışarı almıştı, şimdi de gene polisler genç, yaşlı, kadın erkek demeden kapattıkları yolu – sen geç abla- deyip sadece benim için açmıştı. Tek şey değişmişti abla olmuştum.
Çıktık. O gün park yeniden kapandı. Ertesi gün yeniden açıldı. Tuhaf oldu ama oldu.
2.Gün: Gittik. Bu kez çocuklar saatlerce parkta kaldı. Arkadaş buldular, hopladılar, zıpladılar. Kaydırakları, salıncakları tersten kullandılar, yarış yaptılar, yerlerde yuvarlandılar, çimlerde taklalar attılar vesaire. Park gazeteci, televizyoncu, fotoğrafçı kaynıyordu. Ben gene aynı ağaç gölgesi ve aynı bankta kendime yer bulmuştum. Gene bir çocuklara, bir etrafa bakıyordum. Özellikle genç kızlar ve fotoğrafçılar Kerim’le hatıra fotoğrafı çektiriyordu. Sanırsınız Gezi’nin yıldızı oydu. Üstelik bu yıldızın sanki anası babası yoktu da öylece rahat çekiyorlardı ardı arkası kesilmeden pozları. Gelen giden durduruyor, kimi yanağını sıkıyor, kimi oyunu bozup kendiyle muhabbete zorluyor, kimi rahatça saçını, başını, yanağını okşuyordu Kerim’in. Bu da bir seneyi aşkındır yaşadığım -çocuğa dokunmanın her türlü yasak olduğu bir ülkeden sonra çok tuhaf ve sevimsiz de geliyordu. Zira bu davranışlar, karşımızdaki çocuk diye istediğimizi yapabileceğimizi sanmak ve çocuğun da bir birey olduğunu unutup saygısızlık ve kabalık etmekten başka birşey değildi ki. Gene neyse!
Derken parkta yanıma boyuna gazeteciler, televizyoncular geldi. Üstelik yetmezmiş gibi aniden mikrofunu uzatıp bana soru soruyorlardı. Konuşmayı çok severmişim ve dahi becerirmişim gibi.. Bir iki mikrofon, birkaç kelam derken pılımı pırtımı topladım ve oradan kaçmaya davrandım. Bu kez bir turist yolumu kesti. Gencecik bir Fransızdı. Arkasına Gezi Parkı’nı alıp fotoğraf çektirmek istiyordu. Çektim, ardından kısa bir kamera kaydı yapmak istedi. Kayıt düğmesine bastım ve o genç birşeyler dedi. Sanırım şöyle birşeydi; diğren geazi. Gençle vedalaştıktan sonra bir farkettim ki; dediği şey -diağren geazi- değil -Diren Gezi- imiş. İlginçti.
Otele geldim. Bir de ne göreyim, parktaki rüzgardan deli saçması olmuş ve tülermiş saçlarımla vermiştim tüm röportajları, aman Allah’ım… neyse ki güneş gözlüklerim vardı ve herhalde ve umarım görenler tanımazdı.
3.Gün: Çocuklar hevesle parka gitme yoluna girdi. Onları otelde zaptetmek zordu ve ben de bir an önce kendimi parka atmak istiyordum. Gittik. Selim önden çocuk parkına koştu lakin o da ne; son derece iri kıyım genç bir adam Selim’i kaydırakta sertçe durdurdu. Ben hızlandırdığım adımlarla olay mahalline yaklaşırken baktım ki genç adam ne yazık ki akıl hastası. Ayakları çıplak, üstü başı yırtık ve sanırım parkın güvenliğinden sorumlu sanıyordu kendini. Gözlerini bir an bile çocukların üzerinden ayırmıyor, bir ona bir buna müdahale ediyor, çocukların ancak askeri bir nizamla oynamasına izin veriyor ve itiraz kabul etmiyordu. Zaten kimse de o cüsseye itiraz etmeye cesaret edemiyordu. İşin kötüsü bu genç adam çocukları bazen tehlikeye de atıyordu. Tahtarevelli de kendi bir tarafa, küçücük cılız çocukları karşı tarafa koyuyor ve aniden zıplatıp düşürüyordu çocukları. İşin ilginci benim dışımda hiçbir anne ya da baba bundan rahatsız olmuyor hatta dönüp bakmıyordu, oysa çok değil iki gün önce çocuğunun kaydırak sırasını dalıp da aksatan çocuklar azarlanıyordu.
Selim kendine yapılan kaba hareketten çok rahatsız oldu ve derhal gitmek istedi. Ona anlatmaya çalıştım, anlıyordu biliyordum ama hisleri kolay düzelmiyordu. Etrafta bir polis aradım, velev ki birini bulayım da durumu anlatayım diye. Ancak şansa bakın ki bu kez de koca parkta bir tanecik bile polis yoktu. Ben gidip o genç adamla konuşamazdım, ancak polis bunu usulünce yapabilirdi. Tamam güvenlikçi kardeşim, senin burada görevin bitti, deyip genç adamı uygun şekilde uzaklaştırabilirdi. Olmadı. Parkta biraz dolandık ama Selim bir türlü kendine gelemiyordu. Otele dönmek zorunda kaldık.
Gerisi fotoğraflarda saklı.
.
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (27)
İfade, tişörtteki ve başlıktaki yazı ile pek örtüşmese de idare ediverin.
.
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (19)
Selim’in adına mavi çam dediği bu ağacın gerçekten de Mavi Çam olduğunu öğrenip başka türden bir yakınlık hissettiğim bir ağaç. Yeni ekilen ağaçlardandı ve mavisinin seyrine doyum olmuyordu.
.
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (51)
Türkiye’ye gelmeden bir hayali vardı Selim’in. Bol bol resim çizecekti ve Türkiye’ye gidip resimlerini 1 Pound’a satacaktı :) Parası olmayanlar isterlerse ücretsiz de alabilecekti ama parası olanlar parayı vermeliydi zira topladıklarını da yardım olarak bağışlayacaktı. Amacı Barış ve Kardeşlik için birşeyler yapmaktı. Bu hayali gerçekleştirmek için parkta harıl harıl çalıştı ama geç kalmıştı. Zaten sonra da sıkılıp bıraktı. (Siyah defter için teşekkürler Şerifem)
.
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (38)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (23)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (3)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (45)
Saatlerce oynadı çocuklar parkta. Mutlulardı. Hele Kerim öyle keyifliydi ki türlü şaklabanlıklar yaptı. Bak anne, sanki karşımda bi cavarar (canavar) var deyip şaşkınlık ve korku ifadesi takınmış.
.
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (5)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (14)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (13)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (41)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (28)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (33)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (49)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (22)
Uzaklarda, insanların oturduğu bankların arasında üzerine yer yer ışık düşmüş çimlerin muhteşem hali çok cezbediciydi.
.
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (20)
Gene o bayıldığım mavi ağaç gökyüzünün mavisi ile birleşmiş.
.
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (15)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (32)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (46)
İki kardeşe iki kardeş kavga dövüş oynadı çocuklar. Bir ara çimlerde güreş yapabilir miyiz, diye sordu Selim, e hadi yapın bakalım, dedim biraz endişeyle. Vaziyet şuydu.
.
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (6)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (1)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (30)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (47)

Güreş versiyonunun bir de bu tarafı vardı. Selim yenilmedi lakin Kerim boyuna nakavt edildi. Eh boyuna bakıp kendinden bunca büyük çocukla güreşe girmeseydi ama değil mi:)
.Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (2)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (48)
Annenin tokasını alıp görüntüsünü tamamladığını düşünen mağrur çocuk.
.
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (12)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (26)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (34)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (7)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (42)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (35)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (9)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (37)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (43)
Normalde fotoğraflanmaktan kaçınan oğlum o kadar keyifliydi ki, anne dur sana poz vereyim, bile dedi. Özlemini çektiğim bu anı bol bol çektim tabii.
.
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (29)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (24)
Uzunca süre sallanan yaylı atta sıranın kendisine gelmesini bekleyen oğluma yanaşan; hadi in de biraz da -BİZ- binelim diyen anneyi ve çocuğu bekleyen Kerim. Cebinde arabası. Mahzun mahzun bekledi. Müdahale etmeli miydim bilemedim. Neyse ki ben düşünene dek -biz-ler gitti. Ama bu bizci aile son olmadı tabii ki.
Böyle şeyler çok yıldırıyor beni. Bu sıralar, çocukları için başka çocuklara müdahale hakkını kendinde bulan cüretkarlar, sanki o çocuğun anası yanında değilse herşeyi yapma hakkını kendinde bulanlar, kibarlığı, insanlığı, edebi aptallık ve başı ezilebilir sanıp sözümona cazgırca hakkını arayanlar ve bu cazgırlığı bir yaşam stili olarak görüp kendini açıkgöz sayanlar, yetmedi bu sevimsiz hali çocuklarına da aşılayanlar çok, çok can sıkıcı.
Zaten bu noktadan sonra çocuklarım da bıraktı kibarlığı. Kerim önüne gelen en masum tipi bile tekmeledi, kendine fazlaca yaklaşana tokadı indirdi, kendi de tokat yedi.. Gene kıyasladım elde olmadan. İskoçya’da parkta çocuk rahat bırakılır, anne de baba da rahat bırakır çocuğunu, başka anne babalar da. Kimse salıncak sırasında kuyruk oluşturmaz çocuğu ile. Zaten burada markette bile sıra varsa en az 1 metre boşluk bırakılır arada. Bir yerdeki alet kullanılmak istense bineni sıkıştırmaz kimse, hele dürtmek asla. Uzaklaşır oradan ebeveyn, çocuğunu başka türlü oyalar, gözleriyle dahi taciz etmez.Bir sonraki turda tekrar yoklar orayı müsaitse biner çocuk.
Ah Ah! Bu hasletler eskiden bizde de vardı, gene geri getirmeliyiz bu esasları. İnsanlığı, edebi, empatiyi, kibarlığı…
.
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (21)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (4)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (10)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (44)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (18)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (16)
 Bizimkilerin durumu böyle. Sizce bu işte bir terslik  var mı?
.
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (39)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (40)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (36)
Gezi Parkı'nın mutlu çocukları ve ağaçları (25)

(Bu yazı Gezi Parkı’na dair ne övme, ne de yerme yazısıdır. Bu yazı parkın olaylardan sonra açıldığı ilk 3 günde, üstüne hiçbir şey eklemeden,  tastamam gördüklerime dair yazdıklarımdır. Lütfen zihinlerdeki katı şablonlara göre; kimi zaman kutsallaştırma, kimi zaman da alaşağı etme refleksiyle ve katı yargılarla saldırma girişiminde bulunmayın. Zira bir kesime Gezi için kaşının üstünde gözü var demeye, bir kesime de Gezinin G’sinden bahsetmeye gelmiyor. Değilim, ikisi de değilim. Bu yüzden amacını aşan yorumlar yayımlanmayacaktır. Bir park yazısının altına bu yazıyı yazmak da çok can sıkıcı.)

Hiç yorum yok: