14 Ocak 2013 Pazartesi

Hazin Hazin Ağlar Gönül



Hazin hazin ağlar gönül Delianne.
Babam vefat ettiğinde 1 yıl boyunca, istisnasız her gece okudum ona. Bu vesileyle aklıma düşen birçok ismi de katıyordum dualarıma. Annemin dediğine göre o sırada aklına gelen isim, senden dua beklermiş ve bu yüzden onun da ismini zikretmek gerekmiş. Okumalar kısa sürerdi de bu isim söyleme kısmı uzardı da uzardı. Hatta aklıma öyle isimler gelirdi ki ağzım açıkta kalırdı. İşte o dönemde hiç atlatamadan ismini zikrettiğim iki isim vardı: biri Barış Manço, biri de Cem Karaca.
Aylar süren bu zamanlarda ismini zikrettiğim pek çok kişiyi o dönem gördüm rüyamda. Kimi kalabalıklar içinden gelip beni selamlıyor, kimi sadece tebessümle karşılıyor, kimi de gelip yanıma oturuyor ve uzun süre benimle muhabbet ediyordu. Yanıma oturup muhabbet edenlerden biri; canım Cem Karaca’ydı.
Ben rüyalarımın çok azını hatırlarım, ama bu rüyanın cismi de, verdiği hissi de çok berrak durur zihnimde hala. Uzaklardan gelmişti Cem Karaca, vefalı bir dost gibi uğramıştı sanki bana. Oturmuştu yanıma. Bir abi, bir baba gibi sokuldum ben de yanına. Aramızda kelimeler yoktu ama kalbi bir muhabbet vardı. Sonra kalktı ve gitmeye davrandı; gitme, dedim. Gitmem lazım, dedi. Gitmesini gerektiğini hissediyordum, ki bu rüyayı anımsadığımda dahi yeniden hissediyorum gitmesi gerektiğinin verdiği o hazin yanmayı, gitme dedim gene.  Gitmem lazım dedi. Gideceğini bilmenin verdiği o buruk his ve üzüntüyle; gitme dedim bir kez daha, gitme n’olur kal biraz daha. Gitmem lazım dedi gene. Öyle ciddiydi ki gitmesi gerektiğini söylerken, kalben konuşuyor anlaşıyorduk sanki nedenleri üzerine. Derken ben kaldım orada ve o gitti. Uyandım.
.
Ben bugünlerde gene Cem Karaca ve Barış Manço dinliyorum fazlasıyla. Bir de Aşık Veysel bolca. Yazmak için taslaklarımda bekleyen yazılar var onlara dair. Ama birikim gerek, emek gerek, araştırmak gerek, zira öylesine anlatılacak gibi değiller. Tek bildiğim; filozof sanatçılar bu insanlar, alim insanlar. Basitçe şarkı söylemek, şiir yazmak değil asla yaptıkları. Hücrelerine dek zerkedilmiş, sahici, hakiki ve ummanlar gibi ilhamla donatılan pek özel insanlar bunlar. Ve o muazzam birikimi bu şekilde açığa çıkarmışlar.
Barış Manço demişti ya; kırk yılda bir gelir Barış gibisi. Bence 100 yılda bir gelir böyleleri.
.
Ben bugünlerde çok özlüyorum hepsini. Ve onları her anımsamamda olduğu gibi, aşağıda Cem Karaca’nın söylediği ve sözleri Aşık Beyhani’ye ait güzel türküdeki gibi, yaşıyorum -hazin hazin ağlar gönül- dizesini.
.
.
Ve şu kayıt: hem üçüne dair özlemimi gideriyor, ama hem de içimi fazlasıyla burkuyor.
.
.
Ben ne zaman Barış Manço’ya baksam, mimikleri, el hareketleri, bakışı dahi öyle hazin yapıyor ki beni. Sanki yıllarımı muhabbetle geçirdiğim bir aile ferdi yahut bir dost idiydi de kaybetmişim şimdi kendisini. Sanki o mimiklerin herbirinin bende mübarek bir hatırası varmış gibi acıyor içim. Misal bu videoda Cem Karaca’yla paslaşmaları, o sıcak duruş, samimi bakışlar, -bende- dediği çekincesiz ve canlı kısım, ya canım Cemim Karacam, o mütevazilik, o hasetten yoksun birliktelik, insancıllık, ah o edepli söyleyiş, birbirlerini ezme çabasından çok uzakta o asil duruş ve Aşık Veysel’in muhteşem sözleri… Evet çok özlüyorum ben bu güzel abilerimi.

Hiç yorum yok: