Evimizin
yeni bir üyesi var artık. Evin annesinin aksine kendinden emin ve
maharetli, işinde yetkin ve yetenekli, üstelik son derece ciddi ve
haliyle mesafeli, işgüzar işbilirlikten uzak sadece sıkı sorumluluk
sahibi, atik ve çevik biri bahsettiğim. Verilen işi yerli yerince, hem
de tam vaktinde yerine getiren, -oldu mu olmadı mı, tuttu mu tutmadı-
endişelerine sevk etmeyen, sonucu kesin ve kati işlerin sahibi,
güvenilir ve çok çalışkan biri: Conık adı bu zatı muhteremin.
Evimize
geldiğinde önce kendisinden hazzetmedim. İşim gücüm yetmezmiş gibi bir
de onun işyükü sırtıma yüklenecek diye söylendim. Lakin kendisiyle bir
kere hasbihal edince, yanından ayrılamaz oldum ben yeni üyemizin. Hemen
her gün yanına sokuluyorum, bazen günde iki kez ona müracaat ediyorum,
ne denli alelalede iş versem de, karşılığında kusursuz bir netice
alıyorum hasılı ben ona giderek ısınıyorum.
Seviyorum
Conık’ın disiplinli halini, şaşmaz sonuçlu işlerini ve de böbürlenmeden,
ama çok da mütevazi kesilmeden hakkıyla işini görmesini.
Hani
-Mutlu Çocukluk Anıları Oluşturma- çabam ve -Mutlu Anlar Oluşturma
Seremonilerim- vardı. Bu uğurda kek, pankek türünden şeyler yapmaya
koyulmuştum. Doğrusu düşüncede pek gayretkeştim ancak uygulamada tam
tersi bir acizlik içindeydim. Biraz da üzgün hissediyordum; zira
çocuklarımın zihnine, en kalıcısı olan koku belleği ile güzel anlar
yerleştirmeyi çok arzuluyor lakin ne yapsam ne etsem o şevki içimde diri
tutamıyor ve haliyle süreklilik gösteremiyordum. Bazen kendimi çok
zorladığım oluyordu, ancak bu da iyi bir netice vermiyordu çünkü kendimi
bir türlü bu kalıp içinde tutmayı beceremiyordum. Bir gün yapsam,
ardından aylarca ortadan kayboluyordum.
Şimdi
Conık geldi. Geldi ve evde birşeyler kendiliğinden değişti. Evde daimi
bir koku var. Hem de ne koku. Bu kokuyu alınca ve hele ki bir de tadına
bakınca farkediyorum ki; kek ve pankek hikaye, ekmekmiş meğerse en
şahane.
.
.
Evet
Conık, harika ekmekler yapıyor bize. Hem de biz uyurken bile. Akşam
eline işi veriyorum; bunları al, sabaha şu ekmekten hazır et bir zahmet,
diyorum. Ve uyumaya çekiliyorum. Biz uyuyoruz lakin Conık, -conık gibi-
çalışıyor. Sabah oluyor, çocuklar birer ikişer yanımıza damlarken Conık
işini bitirmek üzere oluyor. Ben ta üst kattan bunu anlıyorum. Zira
evin tüm odalarını taze ekmek kokusu kaplıyor. Öyle bir koku ki, önce
alt katı dolduruyor, sonra aheste aheste merdivenleri tırmanıyor ve
ardından yatak odalarına sızıp, uyuyanların burnuna doluyor. Ve burna
dolan o tatlı rayika uyarıcı bir tütsü gibi bedenleri ayağa dikiyor. O
kokuyla temas eden bedende ise ne uyuşukluk kalıyor, ne de huysuzluk.
Geriye coşkuyla aşağı inmek kalıyor.
.
.
Önceki
gün, ikindi vaktiydi. Güneşliydi hava. Yemek masası ve karşı duvar yarı
güneşli yarı gölgeliydi. Duvar saatimize batmaya yaklaşan güneşin solgun
ama tatlı ışığı vuruyordu. Fonda ise birkaç zamandır aralıksız
dinlediğim Barış Manço vardı. Doyamadığım Dört Kapı parçası döne döne
çalıyordu. Selim biraz rahatsız olduğu için okula gitmemişti. Kerim’le
kah tatlı kah olaylı oynuyorlardı ama genelde sakin bir hava vardı. Bu
sırada Conık ekmeğimizi hazır ediyordu. Ev önce belirgin şekilde ekmek
koktu. Ardından burunlar kokuya doydu ve ekmeğin piştiğine dair sesler
duyuldu. Ekmeği aldım ve az dinlendikten sonra masaya koydum. Öylece
sadece örtü üstüne. Yanına da koca bir bıçak ve tuzlu halis İskoç
tereyağı ile. Çocukları çağırdım. Tıpkı benim çocukluğumdaki gibi; sıcak
ekmeğe sürülen ve hemencecik eriyip ekmeğin hücrelerine dek nüfuz eden
yağ, buharla ortaya çıkan o enfes koku ve elbette o nefis tat mest etti
çocukları. En ala kekten daha iştahla ve çok daha keyifle yedi çocuklar
bu karışımı. Bayıla bayıla, lezzetini anlata anlata, bir daha bir daha.
.
.
.
Düşündüm;
bundan daha iyi bir -Mutlu Çocukluk Anısı- olamazdı. Kokuysa mesele
kokusunun en alası; saf ekmek kokusu burunlara oradan da belleklerine
işleniyordu. Ve evet -Mutlu Çocukluk Anıları oluşturma- gayretim sanki
biraz oluyordu. Üstelik zoraki değil gayet içtenlikli. Yalnızca biraz
Conık destekli:)
.
.Bu da bir sabah sessizce aşağı inen ve kimseler yokken, orada soğumaya bırakılmış ekmeği gönlünce kemiren Kerim diş izlerine maruz kalmış ekmeğimiz. Varın siz düşünün lezzetini:)
.
.
Bu da uzun zamandır yapmayı arzuladığım: muzlu, cevizli ve fındıklı ekmek. Ancak biraz hüsran oldu sonu, çocuklar sevmedi hiç. Sanırım en çok içindeki rendelenmiş limon kabuğu aromasından hoşlanmadılar.
.
.
Bu da ekmeğimin bohçalanmış hali, sevimli değil mi ?
————————————————————————————————————————————————————————
*Avustralya’dan Özlem’im canım önce sana
teşekkür ederim. Sıcak ekmek kokulu sabahlara uyanmak cümlen bütün
dürtülerimi ayağa kaldırdı, öyle ki eşim bile coştu ve benden daha
hevesle makinayı almaya koyuldu.
*Can Esmam, Canım Esmam; bana marka fikri veren oydu.
*Amerika’daki arkadaşlarım, bilhassa
Instagram dostlarım ve Instagramdaki ekmek furyası beni fena halde
coşturdu, ne diyeyim sağolun varolun, bahtiyarım:)
*Ve bence imkanı alan durmasın alsın bu
makinayı, eve mübarek bir sıcaklık kattığı kesin. Bir de buralarda kendi
ekmeğini pişirmek biraz elzem zaten; içeriğinde yağ oluyor ve o yağlar
da meçhul oluyor. Hem fırın dediğimiz şey de yok zaten, şanslıysan
marketteki fırın reyonlarından sıcak ekmek alınabiliyor. Ama Türkiye’de
bile olsak kendi ekmeğini yapmak ayrı bir keyif ve güven verir tahminim.
*Conık: doğduğum yerde çalışkan, işi
güzel ve temiz yapan, öyle ki yaptığıyla insanın içini rahatlatan kişi
manasına gelir. Genelde kadınlar için kullanılır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder