21 Ocak 2013 Pazartesi

Altın Pencereli Ev



Bilmem neden İskoçya’daki evimize yerleştiğimizden beri çocukluğum çalıyor sık sık kapımı. Ansızın  burnuma değen bir koku, kulağıma ilişen basit bir ses, uyduruk bir materyal, çocukluğumla bütünleşik bir görüntü karşıma çıkarıyor gene o sessiz ve sakin kızı. Bazen havanın bana uzakları çağrıştıran ve dahi beni uzaklara çağıran kendine has, berrak  kokusu, sokakta oynayan çocukların bir çoğalıp bir azalan neşeli sesleri ve kapı gıcırtısı dahi, ya da çiçekli ve pazen kumaşlar, puantiyeli ve ekoseli olanlar, emaye kaplar, evdeki ışık oyunları; odalarımı tastamam dolduran, her yere merakla sokulan ve duvarlarımda gölge oyunları oynayan canım Kış güneşi, gündoğumları, günbatımları, açık havaya çamaşır asma faslı ve daha dahası boyuna geri getiriyor uzun sarı saçlı kızın masum ve mahçup hallerini, hallenmelerini.
Hep diyorum ya; çocukluğum geçtiği yerden fersah fersah uzakta iken, kendi ülkemde dahi değilken çocukluğuma bunca yakın olmak oldukça afallatıyor beni. Bu yüzden genellikle tepetaklağım, bazen bir an bulunduğum ortamdayım, bazen de cismen hala oradayım ama ruhen kilometrelerce uzakta o küçük kızın yanıbaşındayım. Onun için bir süredir Edip Cansever’in: Gökyüzü gibi şu çocukluk, hiçbir yere gitmiyor, sözü bir çok canlı örnekle birlikte zihnimde döne döne raksediyor ve dilimden de düşmüyor.
.
Bir kaç zamandır gün doğarken karşıdaki evlerden bazılarına ama bilhassa tepedeki bir eve vuran güneşin oluşturduğu manzarayla çocukluğumun kapağı sıkı sıkıya kapalı sandığım tozlu hatıra sandığından, yeni alınmış gibi tertemiz, berrak ve oldukça canlı bir anı çıktı karşıma gene:
İlkokuldaydım. Her konunun kısa bir hikayeyle başladığı Türkçe kitabım vardı. Severdim o kitabı.  Zira o minicik hikayelerin içinde çok sevdiklerim olurdu. Hele iki tanesi favorimdi. Biri Portakal Bahçesi isimli bir hikayeydi, Mayıs ayında portakal bahçesine giden çocukları yazıyordu, ki şu an bile o hikayenin sıcaklığını hissediyorum, hatta -salt ismine meftun olup da gerisine aldırmayan- tarafımla burada tanışmıştım, bir diğeri de Altın Pencereli Ev hikayesiydi.
Bir çocuk var; güneşli sabahlara uyanan ve uyanır uyanmaz karşı tepedeki Altın Pencereli Ev’e bakan. Bu eve dair tatlı hayaller kuruyor çocuk; içinde mutlu insanların, tatlı anların ve anıların olduğu, sıcacık bir yuvaya dair.  Evin diğer fertleri uyanırken, annesi kahvaltıya sıcak çorba hazırlamaya koyulmuşken, -Altın Pencereli Ev-e gitme planları yapıyor bu çocuk. Ve gidiyor bir gün.  Altın Pencereli Ev’e doğru yolu çıkıyor bir sabah. Heyecanlı, kurduğu hayaller eşlik ediyor ona sabahın seherinde ve serininde. Ve varıyor o eve. Lakin o da ne; pencereleri altından sandığı bu ev alelalede bir evmiş meğerse. Tahta çerçeveli, camları da bildiğimiz cam işte. Sadece gündoğumunda üzerine düşen güneş ışığıyla parlıyormuş bunca. Hayalkırıklığına uğruyor çocuk, belki de yanlış geldim, diyor ve gözleriyle diğer tepeleri, evleri araştırıyor. Derken karşı tepede bir başka altın pencereli ev buluyor. Üstünde dumanı tüten, içinde sıcak aş pişen mutlu bir ev görüyor. Hah, tamam bu ev o ev derken dikkatlice bakıyor ve görüyor ki; kendi eviymiş şimdi Altın Pencereli Ev diye görünen. Annesinin hazırladığı çorbaymış üstelik dumanı tüten.
.
İşte şimdilerde, Altın Pencereli Ev hikayesini canlandıran bir ev var karşımda benim de. Tam hikayedeki gibi gündoğumlarında aldığı yoğun ışıkla penceleri altındanmış gibi pırıl pırıl parlayan ve bir tepeye kurulmuş olan.
.
Altın Pencereli Ev - The Golden Windows
.
Altın Pencereli Ev hikayesinin üstüne düşündüğümde; o yaşta bu hikayeden ne çıkarmışım da bunca sevmişim diye kendime soruyorum. Ancak az sonra bu kısacık hikayede benim yaradılışımın özüne dair mühim maddeler olduğunu görüyorum. Misalen; uzaklara hevesim, ışığa delice meylim, sıcaklığa özlemim, bir yere ulaşmak için illa yol katetmek istemelerim ve bu sebeple kulağımı tersten göstermelerim, aslında özüme dönme niyetim ve bu karmaşayla debelenmelerim, olduğum yerde kendime rahat vermeyip yüzümü daima gitmelere çevirmelerim, hepsi hepsi var. DNA kodlanmam gibi Altın Pencereli Ev. O zaman diyorum fıtrat dediğimiz şey bunca sabit de biz yaşadıkça eklentiler mi yapıyoruz üstüne sadece. Süs püs niyetine. Daha çok irdelenip, analiz edilebilir de. Neyse!…

.
Altın Pencereli Ev Pembe Pencereli Ev Pink Windows
Bu da Tan Kızıllığıının camlara vurmuş muazzam yansıması.
.
Altın Pencereli Ev - Pink and Golden Windows
.
Bu da bu evin en bayıldığım hali. Şu sağ alt penceredeli ışık ve ağaç gölgeleri bitiriyor beni.

Ha bir de merak ediyorum; aranızda bu hikayeyi anımsayınız olacak mı?
————————————————————————————————————————————————————————-
Bu hikayenin orjinal adı: The Golden Windows imiş. Yazarı da Laura E. Richards’mış. Hikayenin çeşitli versiyonlarını okudum, benimki benim o zamandan aklımda kalanlarla ve muhtemeldir ki içimde oluşturduklarıyla kendimce yeniden yazılmış, çocuk dünyasıyla tabii. O yüzden nasıl tutmuşsam içimde, aynen öyle aktardım. Doğrusuyla uğraşmadım.

1 yorum:

serap cakir dedi ki...

Beni de goturdun cocukluguma ve turkce kitabindaki metne. O zamanlar ne hayaller kurmustum altin pencereli evle ilgili. Tesekkurler