Son
yıllarda slogan haline gelen -Annelik ve Delilik- söylemi ve
birlikteliği geçerliliğini kaybetti benim için. Kaybetsin de istiyorum.
O bir dönemdi geçti, geçmeli! Zaten fazlaca ayağa düştü, fazlaca moda,
fazlaca beylik kokan bir laf oldu. Bu bile bu söylemden vazgeçmem için
yeterli. Üstelik annelikten yana söylenmelerim çok harika birşeymiş gibi
pek bir rağbet gördü ve taklit edildi ki, bu bile yolumdan sapmam için
önemli bir göstergeydi. Bu yüzden giderek böyle algılanabilecek olumsuz
yazıları kesmeye gayret ettim, bunun iyi birşeymiş gibi sanılması ve
taklit edilmesi ürküttü beni. Buna sebep olmak istediğim şey değil. Hele ki bunca olumlu; ümitli ve güzel düşünmek üzerine kafa yorarken, bu hal olacak şey değil! Olumsuzluğa önayak olmaksa hiç değil!
Şimdi yeni şeyler var aklımda. Yeni ama eski. Çelişkili değil mi? Öyle görünüyor ama değil. Nasıl mı, söyleyeyim:
Eskiden
bana klişe gelen sözler şimdi yeniden gündemime girdi. Artık
hissettiklerim; sanırım Selim’in büyümesi ve büyüdükçe koşulların
zorlaşması ve sertleşmesi hasebiyle, daha -ben-den uzak, daha eski
sözler gibi. Daha kutsal ve daha yüceltilmiş annelik sözleri gibi. Şimdi
daha iyi anlıyorum eskiden söylenmişlerin değerini ve eşi bulunmaz
yerindeliğini. Zaten bir süredir eskiler daha çok çarpıyor, daha çok
etkiliyor ve vuruyor beni.
Aslında
anneliğe dair bunca kitap devirmek, olur olmaz her uzmana kulak
kesilmek, -yeni bir metot varmış, haydi hurraaa ona atlayalım- demek
yerine, sanki annelik sadece dinlemekten ibaretmişçesine ve bırakın
uygulamayı (ki uygulasak bile- ben de yaptım demek için tamamı
nerdeyse) üzerinde düşünmeye dahi gerek duymadan koşulsuz kabul etmek ve
itaat yerine, yetmedi bu uğurda varımızı yoğumuzu vermek, çocuklarımıza
adayacağımız o çok kıymetli zamanımınızı kafa karışıklığı içinde
geçirmek ve ehil olmayanlara gereksiz paye vermek ve bunalmak yerine,
başkalarını dinlemekle geçireciğimiz o çok nadide ve geri getirilemez
zamanları çocuklarımızdan çalma çelişkisi ve aptallığı yerine sadece
eskilere kulak versek, bir de doğal annelik içgüdülerine, olurmuş bence.
Şu çok net
ki; yeni olan her zaman iyi ve doğru demek değildir! Hatta yeninin
denenmemişliği çok büyük bir eksi ve eksiktir. Oysa eskiler belki
trilyon kez denenerek günümüze gelmiş sözlerdir. O yüzden ben yeni nesil
annelerin de, yeni neslin de daha iyi olacağı iddiasında değilim asla.
Bilmiş ve küstah bir nesil geliyor olsa olsa. Ve -ben-ci. Ve suni
yetiştirildiğinden fazlasıyla suni ve taklitçi. Zira anneler bize beş
altı beden büyük gelen, belki de küçük, öğretileri orasından burasından
çekiştirerek oturtmaya dahi gayret etmeden, öylece olduğu gibi
geçiriyorlar üstümüze başımıza boyuna. Ve sonuç hayal kırıklığı
aslında!
Neyse! Kulağımı gene tersten göstererek vardığım bu yolda; hissiyatlarımdan çıkarak vardığım nokta:
Annelik
delilik değil gerçeklik! Alabildiğine sert bir gerçeklik! Annelik hata
kabul etmiyor. Annelik ciddiyet istiyor! Annelik diri ve uyanık olmayı
gerektiriyor. Annelik ayakların sertçe yere basmasını gerektiriyor.
Annelik ne deli işi ne de aptal! Annelik akıl istiyor! Annelik vicdanı
dinlemeyi ve doğal bir öğreti olarak içimize yerleştirilen ve çok büyük
bir nimet olan içgüdülere kulak kesilmeyi gerektiriyor. Annelik
içgüdülerin önüne geçecek her türlü -maddi kaygı- taşıyan öğretiyle
çelişiyor ve aslında anne bunu çok iyi biliyor.
Annelik
bir başladı mı bir daha bitmiyor. Anne yüreği ömür boyu ya kanamaya
hazır bekliyor, ya kanıyor. Bir kere anne oldun mu o yürek çok titrek
öylece tetikte bekliyor! Anne olmadan içinde olduğumuz rehavetten anne
olunca eser kalmıyor. Kalsa da bir terslik oluyor. Hatta daha beteri
anne olur da rehavete kapılırsa kendini derhal yetersiz ve duyarsız
addediyor ve kendini yiyip bitiriyor. Annelik ne yazık ki çoğunlukla
pimpiriklenmeyi gerektiriyor. Annelik değişmek değil, dönüşmek oluyor!
Annelik,
daimi yürek sızısı. Annelik daimi iç sızısı. Annelik çocuk sayısıyla
doğru orantılı olarak iç sızısının artması. Misalen, benim için iki
çocuk eşittir iki kuvvetli iç sızısı. Zavallı annemi düşünemiyorum bile.
Bir de çocukların yaşı ilerledikçe bu iç sızısının katmerlenmesi durumu
var ki, ben giderek Selim’de yaşıyorum bunu. Allah hayreylesin
sonumuzu.
Annelik,
anne (ve inşaallah çocuklar da) hayatta oldukça o iç sızısının daima
varolması. Annelik iç yanması. Bazen içerisinin kor olması. Bazen bu
korun dayanılmaz olması ve çıldırtıcı bir noktaya varması.
..
.
Bugünlerde
daha önce söylediklerimin tümü beyhude geliyor. Ne uykusuzluk, ne
yemezlik, ne bulaşan kaka, ne kaçan aşı, ne delice yorgunluğum hiçbiri
yürek sızısı kadar koymuyormuş anladım. Bugünlerde önceki yaşadıklarımın
basitliğini kavrıyorum ve basit günlerimi özlüyorum. Bugünlerde her
anımıza neden şükretmemiz gerektiğini daha iyi anlıyorum. Bugünlerde
içim yanıyor ama her hale şükretmem gerek biliyorum.
Çizim: internet.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder