21 Eylül 2012 Cuma

Köklerim Amerika’da, Amerikan Yerlisiyim Ben Aslında



Evet kesin kanaat getirdim, köklerim Amerika’da benim.  Hem de Amerikan yerlilerindenim. Hani American Indian dedikleri. Bir ara bir şehir efsanesi dolaşıyordu ya ortalıkta; Kızılderililer ile Türkler aynı genlere sahipmişler de, aslında aynı köklerden gelmişler diye. Ben buna ikna oldum, yani benden yana tamamdır bu efsane. Neden mi bu fikirdeyim, anlatayım;
1. Sebep: Edinburgh’a gittiğim haftaydı. Trenden indim, istasyondaki tünelden gün ışığına çıktım ve bir iki adım attım ki rüzgarla kulağıma gidip gelen enfes bir müzikle karşılaştım. Ney, flüt türünden nefesli çalgıları pek seven ben, tam da böylesi bir müzikle karşılanmıştım. Hızlandırdım adımlarımı, zira bir an önce bu müziğe gitmek istiyordum. Serin bir rüzgar müziğe eşlik ediyordu ve bu sırada ben yaklaştıkça müzik de etrafımı kuşatıyordu. Bu masalsı şehirde sanki ben, rüzgar ve müzik vardı geriye kalan diğer herşey  figürandı. Nihayet müziğin membaına ulaştım ve gördüm onları. 4 kişilik bir Kızılderili grubu gepgeniş bir meydanı çepeçevre saracak şekilde enfes bir iş çıkarıyordu. Giysileri, aletleri herşeyleriyle tastamam karşımda durmuş son derece yumuşak, dingin, doğal ve doğadan bir müzik yapıyorlardı. Festivale yetişmek için onca sabırsızlanan ben bu yerde epeyce durdum, epeyce dinledim, çektim, müzikleri kaydettim. O gün yakinen hissettim ki bu hava, bu müzik, bu doku, bu hal köklerime dek dokunuyordu. Ve kök dediğim de esasında buydu.
.
Buyrun bu benim çektiğim video kaydı. Koca meydan bu sesle ve ahenkle inliyordu. Üstelik sabahtı, hava harikaydı.
.
2. Sebep: New York’ta pek çok müze gezdim. Ama bilin bakalım bu müzeler içinde en çok hangisini sevdim. Yo, büyük sanat müzeleri değil, en çok National Museum of the American Indian’ı sevdim ve en çok bu müzeyi gezdiğim için kendimi iyi hissettim. Müzenin girişinin bedava olması, içerideki nadide çocuk odası, kütüphanesinin ve bolca kitabının olması, görevlinin sevecen ve ilgili yaklaşımı, ama en çok müzenin dükkanı beni etkiledi. İ. dışarıda uyuyan Kerim’le duruyorken, biz Selim’le müzeyi gezdik. Selim çocuk odasını ve aktivitelerini çok sevdi. Bense dükkanında keyfettim.
.
.
3. Sebep: Koca Amerika’ya gittin ve ne aldın derseniz, o dükkanın dışında aldıklarımı hatırlamam eminim ama oradan aldıklarımı da tıkır tıkır sayabilirim: el yapımı kolye ve bileklik, Dreamcatcher dedikleri asılan tüylü şey, hepimize Amerikan Indian yazılı ve şekilli tişört, fular, Selim’e pan flüt, müzenin bez çantası, Kızılderili çocuk kitapları  (birgün yazmam lazım onlar hakkında) öyle kıymetli ki bana anlatamam. İ. inanamadı bunca küçük şeye bunca büyük sevindiğime. Durup durup iç geçirdim aldıklarıma. İnsanların Amerika’ya dair düşündükleri alışveriş stilinden epey şaşmış benimkisi değil mi?
.
.
4. Sebep: Her şekilde seviyorum bu ırkı. Tamam ezilmiş halklara bir başka düşkünüm bu da bir sebep ama hepsi bu değil, herşey bunca basit de değil. Bir kere giydikleri herşeye çok düşkünüm. Hele ki kullandıkları renklere. En çok turkuazı kullanmaları, hele ki turkuazla kırmızıyı harmanlamaları.  Üstelik bu bile atalarımızın bir olduğuna daha da inandırıyor beni. (Turkuaza dair 5-6 aydır taslaklarımda bekleyen yazılarım var, toparlayamıyorum) Desenlerini çok seviyorum. Ve dikkat ettiniz mi, bizim Türk motiflerimize ne çok benziyor desenleri? Aksesuarlarının delisiyim. Her türlüsünün, taşlarının, iplerinin, tüylerinin hepsinin. Gençlik yıllarımda öyle çok giyinirdim ki böyle şeyleri, bir ara Yakari derdi bana iş arkadaşlarım. Ama bu yaptığım şuurlu bir hareket değildi, sadece tastamam sevdiğim içindi bu türden şeyleri. Zaten çok sonra farkettim onlara dair herşeyi sevdiğimi.
.
Kaynak: Pinterest
.
5. Sebep: Apaçileri seviyorum, Çerokileri seviyorum, Geronimo’yu, Ceronimooo diye haykırmayı seviyorum, Oturan Boğa’yı ve daha nicelerini seviyorum. Ama hem de hüzünleniyorum onları hatırlarken. Yanısıra onlardan sebep Santa Fe’yi seviyorum ve oraya gitmeyi çok istiyorum.
6. Sebep: Doğaya sadakatlerini, düşkünlüklerini, doğayla içiçeliklerini, bilgeliklerini, bilgece sözlerini, tefekkürlerini, enfes ve çok etkileyici sözlerini seviyorum. Çok söz var burada ama dinleyin bakın nasıl da benzeşiyor bu sözler bizimkilerle, has ve ham sözlerimizle, bizim öğretilerimizle, sufizmle, hislerimizle ve hadislerle. Lütfen üşenmeyin, ağır ağır okuyun, iddia ediyorum daha önce okumadıysanız gerçekten çok etkileneceksiniz. Ben birçoğunundan fazlasıyla etkilendim.
.
Aşkı tanıdığında Yaratıcı’yı tanırsın!
Bir başkasının kabahati hakkında konuşmadan önce daima kendi çarığının içine bak.
Bir kere “Al şunu” demek, iki kere “Ben vereceğim” demekten iyidir.
Dur, dinle. Hep konuşursan hiç bir şey duyamazsın.
Dünyadaki her şeyin bir sebebi vardır. Her bitki bir hastalığı tedavi etmek için büyür. Ve her insan bir görevle yaratılmıştır.
Her şey halkadır. Her birimiz kendi hareketlerimizden sorumluyuz. Hepsi döner dolaşır, bize geri gelir.
İnsan tabiattan uzaklaştıkça kalbi katılaşır.
Gözlerde yaş yoksa, ruh gökkuşağına sahip olamaz.
Nimet de külfet de ‘Büyük Ruh’ un elindedir. Bazen onun külfeti bizi nimetinden daha fazla akıllandırır.
 Gözün ile değil, yüreğin ile hüküm ver.
Komşun hakkında hüküm vermeden önce, iki ay onun makosenleriyle yürü!
Eğer herkes bir başkası için bir şey yaparsa dünyada ihtiyaç içinde kimse kalmaz. Sadece bir kişiye yardım et! Şimdiki usul bu değil ama inanıyorum, insanlar bu yolu öğrenecekler.
İnsan iki ruhludur içinde bir iyi köpek birde kötü köpek kavga eder. Hangisini daha çok beslersen o kazanır.
Günümüzde insanlar bilgiyi arar oldu, hikmeti değil. Halbuki bilgi mazidir, hikmet ise istikbal.
Kaybetmeyi ahlaksız bir teklife tercih et. İlkinin acısı bir an, diğerinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer.
 Eğer sorsanız: ‘Sessizlik nedir?’ Cevap veririz: O Büyük Ruh’ un sesidir. Yine sorsanız: ‘Sessizliğin meyveleri nelerdir?’ Cevap veririz: Kendi kendini kontrol, gerçek cesaret demek olan metanet, sabır, vakar ve saygı.’
Yapmamız gereken: her şeyi eski sadeliğine döndürmektir, böylece bozulan düzenimiz yeniden kurulacaktır.
İnsanın gözleri öyle kelimelerle konuşur ki dil onları telaffuz edemez.
Unutmayın çocuklarınız sizin değildir. Onu Yaratıcı’dan ödünç aldınız.
Herbirimizin farklı bir rüya gördüğünü hatırlatmakta fayda var.
Kartalı vuran kendi tüyünden yapılmış oktur.
Eğer bir ülkede gölgelerin boyu insanların boyunu geçmişse o ülkede güneş batıyor demektir.
Ölüler güç ve bilgilerini beraberinde götürmez, yaşayanlara ilave eder.
Şeytan hakkında konuşmayın. Gençlerin kalbinde merak uyandırır.
Yanlışı gören ve önlemek için eli uzatmayan yanlışı yapan kadar suçludur.
Yüce Ruh’un kelimeleri meşe yaprağı gibi sararıp düşmez: çam yaprağı gibi ilelebet yeşil kalır.
Üç barış vardır: Birinci barış, en önemli barıştır. İnsan ruhundadır o. İnsan, kainatla ve kainatın bütün güçleri ile olan ilişkisini, beraberliğini farkettiğinde, kainatın merkezinde Büyük Ruh’un durduğunu ve bu merkezin her yerde, her birimizin içinde olduğunu farkettiğinde birinci barış sağlanmıştır. Bu gerçek barıştır, diğerleri sadece bunun akisleridir. İkinci barış iki fert arasında olan barıştır. Üçüncü barış ise iki millet arasında yapılır. Fakat hepsinden önce, anlamalısınız ki ‘gerçek barış’ dediğim birinci barış, insanın ruhundaki barış yoksa ne fertler ne de milletler arasında barış olabilir.
Yeryüzü, bize atalarımızdan miras kalmadı,çocuklarımızdan ödünç aldık.
Bir insanı küçümsemek akılsızlık, çok büyük görmek de korkaklıktır.
Yağmur iyilerin üzerine de yağar, kötülerin de..
Tabiatın bahçelerinde küçük bir çocuk hayretiyle gezinirken, kuşların şakımasında, suların çağıldamasında ve çiçeklerin tatlı kokusunda Yüce Ruh’un fısıltılarını duyarım. Siz buna putperestlik mi diyorsunuz?
Biz ağaçlara zarar vermek istemeyiz. Ne zaman onları kesmemiz gerekse, önce onlara tütün ikram ederiz. Odunu asla ziyan etmeyiz, lazım olduğu kadar keser, kestiğimizin hepsini kullanırız. Eğer onların hislerini düşünmez ve kesmeden önce tütün ikram etmezsek, ormanın diğer bütün ağaçları gözyaşı dökecektir, bu da bizim kalbimizi yaralar.
Düşmanımı cesur ve kuvvetli yap! Eğer onu yenersem utanç duymayayım.
Arkamda yürüme; öncün olmayabilirim. Önümde yürüme; takipçin olmayabilirim. Yanımda yürü; böylece eşit oluruz.
.
Karanlık gecelerin sabahında doğan güneşle uyandik, durgun göllerde yıkandık, esen yelde yüzümüzü güneşe çevirdik, kurumuş dalları yaktık, ağaçları kesmedik. Beyaz adamdan farkımız buydu!
“Beyaz adam, annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar.
Onun bu ihtirasıdır ki, toprakları çölleştirecek ve her şeyi yiyip bitirecektir.
Beyaz adamın kurduğu kentlerde huzur ve barış yoktur.
Bu kentlerde bir çiçeğin taç yapraklarını açarken çıkardığı tatlı sesler ve bir kelebeğin kanat çırpınışları duyulamaz.
Beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu, son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde anlayacak…”

(Kızılderili Şef Seattle – 1853)
.

(…) Sahip olma isteği onlarda bir hastalık olmuş. Bu insanlar, zenginlerin bozabileceği ama fakirlerin bozamayacağı birçok kural koymuşlar. Yönetici olan zenginleri güçlendirmek için fakirlerle güçsüzlerden vergiler alıyorlar. Bizim annemizin, toprağın, kendilerinin olduğunu söylüyor, komşularını çitler yaparak kendilerinden uzaklaştırıyorlar; toprağı binalarıyla ve diğer süprüntüleriyle çirkinleştiriyorlar. Bu ulus, baharda yatağından taşarak, yoluna çıkan her şeyi yok eden bir ırmağa benziyor. (…)
(Oturan Boğa’nın beyazlar üzerine yaptığı bir konuşmadan kesit)
.
Yalan tohumdur. Bire kırk verir. Verdiği kırkın her biri bir tohumdur ki bire kırk verir. – Bilgi de tohumdur. Bire yüz verir. Verdiği yüzün her biri bir tohumdur ki; sana bilgelik, torunlarına da ilham verir. – Zeka sudur. Tohumları yeşertir. Yalanı da bilgiyi de. – Yetenek topraktır. Ne ekersen onu biçersin. Ekmezsen üzerinde ayrık …otları biter. – Emek güneştir. Tohuma da suya da toprağa da hayat verir. – Kader çadırındaki kilim gibidir. İpliğini Ulu Manitu verir sen dokursun. Deseni sendendir, renkleri Tanrı’dan. – Şans doğal gübredir. Boktan bir şeydir yani. Ne zaman nereye düşeceği belli olmaz. Kilimine düşerse kirletir. Desenini değiştirir. Her şeyi bombok eder. Oysa toprağına düşerse besler.
– Bu kitabe okuyana ilham, yazana derman, dağıtana şans getirir
(Bir Kızılderili Kitabesinden Alıntı)
.
.
KIZILDERİLİLERİN ŞEREF YASALARI
.
1 – Dua etmek için güneşle birlikte kalk. Tek başına dua et, sık sık dua et. Büyük Ruh dinler, eğer sen sadece konuşursan.
.
2 – Yollarında kaybolmuş olanlara karşı anlayışlı ol. Cehalet, kibir, öfke, kıskançlık ve açgözlülük, kayıp bir ruhtan kaynaklanır. Rehberlik bulmaları için dua et.
.
3 – Kendini, kendi kendine araştır, keşfet. Başkalarının senin yolunu senin için belirlemelerine izin verme. O senin, sadece senin yolundur. Diğerleri o yolu seninle birlikte yürüyebilirler, fakat hiç kimse o yolu senin için yürüyemez.
.
4– Misafirlerine evinde saygıyla davran. Onlara en iyi yiyeceklerini ver, en iyi yatağı ver ve onlara saygı ve onurla muamele et.
.
5 – Herhangi bir kişiden, bir topluluktan, bir çölden ya da bir kültürden olsun, senin olmayan şeyi alma. O ne kazanılmıştır, ne de verilmiştir. Senin değildir.
.
6 – Yeryüzü üzerindeki her şeye saygılı ol – ister insan, ister bitki olsun.
.
7 – Diğer insanların düşüncelerini, isteklerini ve sözcüklerini onurlandır. Başka birinin sözünü asla kesme, alay etme ya da taklidini yapma. Herkese kişisel ifadeleri için izin ver.
8 – Başkalarına asla kötü bir şekilde konuşma. Evrene bıraktığın negatif enerji, sana katlanmış olarak geri döner.
9 – Herkes hatalar yapar. Ve tüm hatalar bağışlanabilir.
10 – Kötü düşünceler zihinsel, bedensel ve ruhsal hastalıklara neden olur. İyimser ol.
11 -  Doğa bizim için değildir, o bizim bir parçamızdır. Onlar senin dünyasal ailenin parçalarıdır.
12 – Çocuklar geleceğimizin tohumlarıdır. Onların yüreklerine sevgi ve bilgelik ek ve onları hayatın dersleriyle sula. Onlar büyürken, onlara büyümeleri için yer bırak.
13 – Başkalarının kalplerini incitmekten kaçın. Verdiğin acıların zehri sana geri döner.
14 -  Her zaman dürüst ol.
15 – Kendini dengede tut. Zihnini güçlendirmek için bedenini çalıştır. Duygusal rahatsızlıkları iyileştirmek için ruhsallıkta büyü.
16 – Kim olacağını ve nasıl davranacağını belirlerken bilinçli karar ver. Kendi eylemlerinin sorumluluğunu üzerine al.
17 – Başkalarının mahremiyetine ve kişisel yerlerine saygılı ol. Başkalarının kişisel eşyalarına dokunma, özellikle kişisel ve dini eşyalarına. bu yasaktır.
18 – Önce kendine karşı dürüst ol. Önce kendini besleyemezsen ve kendine yardım edemezsen, başkalarını besleyemez ve yardım edemezsin.
19 – Başkalarının dini inançlarına saygı göster. Kendi inancını başkalarına kabul ettirmeye çalışma.
20 – İyi talihini başkaları ile paylaş. Yardım kurumlarına bağışta bulun, şefkatli ol.
.
Bu mektup “Duwarmish” kızılderililerinin reisi Seattle tarafından “Washington’daki büyük başkan” a yani 1853-1857 yılları arasındaki amerikan cumhurbaşkanı Franklin Pierce’ye ithafen yazılmış:
“Washington’daki büyük başkan bizden topraklarımızı satın almak istediğini bildiren bir mektup yollamış. Dostluktan söz etmiş büyük başkan… Ama biz sizin , dostluğumuza ihtiyacınız olmadığını biliriz.
Gökyüzünü nasıl satın alabilirsiniz ?
ya da satabilirsiniz ?
ya toprakların sıcaklığını?
ağzımdan çıkan sözler yıldızlara benzer, büyük başkan, hiç sönmezler. bu yüzden söyleyeceklerime güveniniz.
Havanın taze kokusuna
suyun pırıltısına
sahip olmayan biri onu nasıl satabilir ?
kutsaldır bu topraklar benim için ve ulusum için…
yağmur sonrası ışıltılı her çam yaprağı
denizi kucaklayan kumsallar
karanlık ormanların koynundaki sis
şakıyan böcekler…
ve bilin ki:
kızılderili adamın anıları
ağaçların özsuyunda saklıdır.
Toprak bizim anamızdır. Bilesiniz ki;derelerin ve ırmakların içinden geçen sular, sadece su değildir.
atalarımızın kanıdır o.
babalarının mezarını geride bırakır beyaz adam.
Toprağı çocuklarından çalar.
açlığın dünyayı saracak beyaz adam ve ardında koskoca bir çöl bırakacaksın.
sabahın sisi dağların karnından doğan güneşi görür ve kaçar.
demir at (lokomotif), öldürüp çürümeye bıraktığınız binlerce buffalodan nasıl kıymetli olabilir ?
nasıl ? anlamıyorum.
hayvanlar insanları bıraksa, insanlar ruhlarının yalnızlığından ölmez mi ?
hayvanların başına gelen, insanın da başına gelecektir.
toprağın başına gelen , oğullarının da başına gelecek …
çocuklarınıza bizim öğrettiğimiz şeyleri öğretin.
toprak bizim anamızdır.
ve toprağa tükürülmez.
toprak insana değil , insan toprağa aittir.
insan hayat dokusunun içindeki bir liftir sadece…
Beyaz adam neyi satın almak istiyor ?
gökyüzü ve toprakların sıcaklığını mı ?
koşan antilopların çabukluğunu mu ?
biz size bunları nasıl satabiliriz ?
ve siz nasıl satın alabilirsiniz ?
Bir kağıt parçasını imzaladığımız ve beyaz adama verdiğimiz için her şeyi yapabileceğini mi zanneder beyaz adam? Havanın tazeliğine ve suyun pırıltısına sahip değilsek, bunu nasıl satabiliriz size? Son buffalo da öldüğünde onları tekrar nasıl satın alabilirsiniz ? Beyaz adam geçici bir iktidardır ve o kendini her şey zannetmektedir. Bir insan annesine sahip olabilir mi ?
Günlerimizin kalan kısmını nerede geçireceğimiz önemli değil. Çocuklarımız babalarını gururları kırılmış gördüler. Savaşçılarımız utandırıldılar. Yenilgiler sonrası kendilerini içkiye ve yemeğe verdiler. Bu yolla vücutlarını uyuşturuyorlar. Bir kaç kış ömrümüzün kaldığı bu topraklarda yakında matemimizi tutacak tek bir kişi bile kalmayacak. Ama niye ağlayayı ? İnsanlar denizdeki dalgalar gibi gelip geçerler. Biz gidiyoruz, ama beyaz adamın da bir gün keşfedeceği şeyi bugünden biliyoruz. Hepimiz aynı büyük ruhtan geliyoruz. Beyazlar da bir gün bu topraklardan gidecektir. Belki de bütün ırklardan daha çabuk. Yataklarınızı zehirlemeye devam edin. Ve bir gece kendi çöplerinizde boğulacaksınız. Bu kader bizim için şu anda bilinmezdir. Fakat biliyoruz ki batışınızda her tarafa parlak bir ışık yayacaksınız.
Bütün buffalolar öldürüldükten, yaban atları ehlileştirildikten, ormanın en gizli köşelerine kadar dünya insan kokusu ile dolduğunda, sevimli tepenin görüntüsü konuşan tellerle kirletildikten sonra, bir bakacaksınız ki gökteki kartallar yok olmuş. Hızlı koşan taylara elveda demişsiniz. Bu ne demektir biliyor musunuz; bu yaşamın sonu ve sadece daha fazla hayatta kalmanın başlangıcıdır…
Biz kardeşlerininkinden ne kadar farklı olursa olsun her insanin istediği gibi yaşamasını savunuruz. Eğer biz teklifinizi kabul edersek, bu sadece yeni toprakları güvence altına almak için olacaktır ve orada son günlerimizi rahat ve huzurlu geçirebiliriz belki…
Size bu topraklarımızı sattığımız zaman, siz onu bizim sevdiğimiz gibi seviniz, onunla bizim ilgilendiğimiz gibi ilgileniniz. Ve onu bugün bulduğunuz gibi hatırlayınız. Bu toprakları ve üzerindeki canlıları çocuklarınız için koruyunuz. Çünkü bu dünya kutsaldır. Beyaz adam bile ortak kaderimizden kaçamaz, belki biz hepimiz kardeşiz.
Bunu zaman gösterecek.”
.
Tüm Amerikalılar kaçıktır, kafalarıyla düşündüklerini ileri sürerler çünkü. Oysa normal hiç kimse kafasıyla düşünmez. Biz, yüreklerimizle düşünürüz.
.
Bize birçok söz verdiler, hatırlayamayacak kadar çok. Bir teki dışında hiçbirini tutmadılar. Topraklarımızı alacaklarını söylediler ve aldılar.
.
Batılı bir araştırmacı Kızılderili bir kabileyle yaşamaya başlamış. Günler sonra, yer değiştiren kabile başka bir yerleşim bölgesine doğru yola çıkmış. Uzun süre gitmişler; hiç sebep yokken en öndeki reis durmuş ve herkes beklemeye başlamış. Batılı araştırmacı sormuş “ niye durduk, bir şey mi var?” yerlilerden biri cevaplamış; “ BİZ ÇOK HIZLI GİTTİK. RUHLARIMIZ GERİDE KALDI. Onları bekliyoruz”

Bunlar da ilginizi çekebilir:

Hiç yorum yok: