2 Temmuz 2012 Pazartesi

Mutluluk ve Şükür Dersleri


Mutluluk ve Şükür Dersleri 17

by Deli Anne on 02/07/2012
Nasıl anlatsam, nerden başlasam? İçim dopdulu! Tek ifade edebileceğim; hücrelerime dek şükran hissettiğim. Biliyorum ki; tüm gün, her an, her salise şükretsem az ve tüm gün, her an, her salise anlatsam şükrümü gene de çok aciz, çok cılız ve yetersiz kalır kelimelerim.
Şükrün nimeti çoğalttığının düsturu tamam da bunca az şükre, bunca çok nimet maddeci aklımın alacağı şey değil! Üstelik bahşedilen; düşündüğümden ziyadesiyle yerli yerinde, nokta atışlı, çok daha çarpıcı, hasılı küçük aklımın ve kıt hayallerimin çok ötesinde! Ne diyebilirim ki? Acizim hissettiklerimi ifade etmekte işte! Acizim bu cömertliğe karşı minnettarlığımı ifade etmekte! Ve hele ki sevildiğimi hissetmek o bambaşka ve asıl haz işte!
Hep diyorum ya; hayat devasa bir satranç oyunu benim nazarımda. Kimimiz kaleyiz, kimimiz fil, kimimiz de şah yahut vezir! Bu oyunu oynatansa Tek! Sanki bize düşen kendimizi O kusursuz Oynatıcı’nın kusursuz oyununa bırakmak. Her geleni kabul etmek ve yola devam etmek; her halükarda ve memnuniyetle. Her zaman kolay değilse de böylesi davranmak, gördüm ki; böyle olmasına gayret etmek, hatta niyetlenmek dahi yeterli!  Yahut söylenirken yakalanmışken kendine, silkinmek dahi yeterli! O zaman sanki perdeler aralanıyor ve kesiksiz akıyor şahit olacaklarımız.
Diyeceksiniz ki, herşey kusursuz mu? Yo, hiç değil! Kusura ve probleme odaklanırsam öyle çok şey var ki. Mesela Türkiye’den gelecek eşyalarımızın akibeti belli değil. Eşyalarımızı da, paramızı da alan Bergen Nakliyat telefonlara dahi çıkmıyor. Evde mutfağa dair hiçbir alet edevat, tabak, çanak yok! Mobilyalarımızı getirmeyip IKEA’dan almayı yeğledik, orada bir sıkıntı yok şükür ama yatak içleri, yastık, yorgan vesaire hep eksik. Şimdi tüm bunları yeniden almalı mı, yoksa eşyalar 20 gün sonra gelebilir diye ancak telefona mesaj göndermeye yüzü yeten Bergen Nakliyat’ı mı beklemeli, bilmiyoruz.
Sonra; burası epeyce soğuk, giysilerimiz az ve çok yetersiz! Sürekli yeni birşeyler almakla meşgulüz. Süpürge yok, ütü yok! Evi  tastamam beyaz eşyalı sandığımız için göz ardı ettiğimiz, ama sonradan eksikliğini fazlasıyla farkettiğimiz bulaşık makinası yok. Bulaşık yıkamaktan ellerimdeki egzamalar tümden kudurdu, sabit durmakla çıldıran kronik bel ağrım çok şiddetlendi. Beni bekleyen önemli tahliller var. Çamaşır makinası yeni alınmış ama bozuk! (Arçelik burada da yaptı yapacağını, Beko çünkü makina!) Ve haber aldığım kadarıyla fare olabilir buralarda! (Bence en mühimi bu ya:)) Fare dışında diğer tüm olanlar için gayet sakinim aslında. Ve herşeyin olacağına varacağına, dahası böyle olmasının mutlaka ama mutlaka bir sebebi, bir hikmeti olduğuna dair kuvvetli bir inancım var. O engin teslimiyetin getirdiği huzur var. Ve herşeye karşın; şükürler olsun ki ümidim var, şevkim var.
Zaten hep diyorum ya, kusurdan ziyade kusursuzluk ürkütüyor beni diye. Her kusur faniliğin bir işaretidir çünkü bence. Her kusur istesem de bu dünyaya kök salamayacağımın ve hangi mertebeye ulaşırsam ulaşayım, ne yaparsam yapayım mutlak rahatı burada bulamayacağımın, mutlak, doygun ve kesintisiz mutluluğa burada ulaşamayacağımın işaretidir. Dolayısıyla sonsuz mutluluk kaynağına işaret eder yaşadığım sorunlar ve kusurlar. Bir tür silkinmeye vesiledir hem onlar. Yahut şapkayı alıp önüne düşünmeyi gerektirir, ben nerede hata yaptım, dedirtir. Hasılı çoktur sorun dediğimiz kusurların ;(ki bence derslerin) anlattıkları benim nazarımda.
Bu yüzden hele ki böylesi maddi kusurlar batmıyor gözüme. Hatta şükrediyorum beni kendime getiriyorlar, kendimi fazla fazla kaptırmıyorum diye. Önemli olan sahiden de sağlık ve muhabbet. O yüzden hayatın kabasını atınca üzerimden mutluyum elbet!
.
“Mutluluk; oturup da son kez New York’taki otelin lobisine; içimde kalan pek çok şeyi; mesela Broadway’e gitmeyi, mesela yerinde Caz dinlemeyi, mesela sokaklarında dilediğimce ve serbestçe gezmeyi, bir başka sefere ertelediğimi düşünerek, vedalaşmak New York City ile. Ve İskoçya’ya gitme vaktinin gelmesini beklemek; içimde meraklı bir sevinçle.”
.
“Mutluluk; karşımda duran bu tabloyu izlerken dahi “Seyahat ediniz, sıhhat bulunuz!” hadisini iliklerime dek hissetmekte. Ve düşünmek, bir sonraki seferde nerede olacağım üzerine. Hatta, ‘gözlerimi kapayıp açtığımda hangi şehrin üzerinde bulursam bakışımı, oraya gideceğim’ oyunu oynamak kendimce!”
.
“Mutluluk; otelimizin Glasgow Bilim Merkezi’nin tam karşısında seçilmesinde. BilimSelim’in düşürülmesi bilim cennetine. Ve bu yüzden hepimiz için İskoçya’ya dair intibanın ve ilk izlenimin çok farklı ve çok güzel olması zira İskoçya burasıyla özdeşleşti bizde. Mutluluk bu işte!”
“Şükürler olsun, bizi bizden daha çok düşünene ve bizim için hazırladığı harika mizansene!”
.
“Mutluluk; hem de en has mutluluk; canlı şahidi olmak böylesi manzaraların işte! Uzağa gitmeden, hemen ötemde böylesi yüzlerce manzara ile çevrelenmek mutluluk. Ve mutluluk Vals ile hayallerimin ötesine geçtiğim yerlerin tam içine düşürülmekte. Ve bir değil, binlerce şükretmek bu sebeple.”
.
“Mutluluk; en sevdiğim; dağları gören ferah yolların çevrelendiği bir şehire düşürülmekte.”
.
“Mutluluk; Glasgow Bilim Merkezi’ni lunaparka çeviren iki farklı tipte oğlumu seyretmekte. Biri kaptan oldu; ki çok sevdi -kaptan- hitabını, diğeri tüm yerleri paspasladı Istakoz, yengeç ve köpekbalığı oldum diye. Biri elit, seçkin ve tertemiz, diğeri; hayvan sevgisinin zirvesinde ve haliyle çok pis:)”
.
“Mutluluk; çok özendiğim böylesi bir kareyi kendim çekmekte. (Bu baloncuk Bilim Merkezi’nde satılan sönmeyen baloncuklardandı haliyle fotoğraflamak kolaydı:))”
.
“Mutluluk; henüz ev bulmamışken ve yollarda yağmur, sel uyarısı yapılıyorken, vaktimizi ev aramakla geçirmek yerine, geldiğimiz ilk hafta sonunda, çocukları uyutup arka koltukta, bir gece yarısı ansızın Edinburgh’a kaçmakta.”
“Şükürler olsun; yorgunluğuna aldırmadan, bunaldığımı düşünüp beni Edinburgh’a uçuran İ. ile beni buluşturana (Çoğunlukla birbirimizin gözünü oyacak denli hırlaşsak da, ana temalarda anlaşıyoruz aslında. Bir kadın ve bir erkeğin olabileceği miktarda ama:))”
.
“Mutluluk; New York’ta gezerken Times Square’de; ben, kendim ve pusetinde uyumuş Kerim’le, gördüğüm ilk mağazadan binbir hevesle aldığım kahve fincanını unutmak bunca zaman süresince ve bulmak eve yerleştiğimizde. Ve  mutluluk; içmek o fincandan kahveyi evimin en sevdiğim penceresinde.”
“Aylarca yaşadığım seferilikten sonra çok iyi geldi bana evdeki bu kahve. Binkez şükürler olsun bugünümü gösterene!”
.
“Mutluluk; ben içerken kahvemi o güzel pencerede, çocuklarımın keyifle oynaması bir müddet bahçede. Bazen hırlaşsalar da, çokça bağırsalar da, gene de bir an bile olsa uyumla oynamalarına tanıklık etmekte mutluluk. Ve binlerce şükretmek bu sebeple.”
.
“Mutluluk; başarılıı İngiliz müziğine sokak müzisyenleri ile de tanıklık etmekte. Ve kalakalmak bu güzel müzisyenlerin dizinin dibinde”.
“Ve mutluluk; bir başka esmer dinleyici ile gözgöze gelmek bu esnada, gülümsemek birbirimize.”
“Şükürler olsun bu şehri her ırktan insanla çeşitlendirene ve bu sebeple daha iyi hissettirene!”
.
“Mutluluk; abisinin Spider Man kostümüne özenen miniği uyduruk bir tişörtle Spider Man olduğuna ikna etmekte. Ve geçirip de maskeyi yüzüne, abuk tüm hareketleri sıralayıp -Sıpaymadeeen!- diyen zevzek miniğimi izlemekte. Üstelik de maskeden taşan bir güzel bukleyle.”
.
“Mutluluk; şehrin göbeğinde yahut ilçelerinde, merkezde yahut ötelerde kısaca her yerde, başka başka yüzlerce çeşitlikte güzellikle çevrelendiğimi farketmekte. Parklar, alelade yollar kaplı hep harika çiçeklerle… Ben nasıl şükretmem bunca güzelliğe dahil edildiğime?”
.
“Mutluluk; bunca hengame, telaş ve gerginlik içinde çocuklarımı mutlu görmekte. Biri koştururken ve biri de yapışkan sıvısı ile uğraşırken çok mutlu elbette. Şükürler olsun onları da, mutluluğu da verene ve mutlu edene!”
.
“Mutluluk; binlerce çeşit ağaca tanıklık etmekte. Üstelik yağmurlarla daha parlaması yaprakların ve yeşilin daha berrak olması bu şekilde. (Ağaçlara dair yazacak çok şey var; onlardan devasa bir mutluluk dersi çıkar aslında)”
.
“Mutluluk; evin beğenmediğim tek kısmı olan mutfağı gören bu yeri mesken tutacak denli sevmemde. Bir de bar taburesi edindim kendime ve kuruldum köşeme tam bu yerde.”
“Şükürler olsun bana bu yeri sevdirene! Şükürler olsun beni bu yerde salimen oturtan Rabbime!”
.
“Mutluluk; deli bir kadın için bazen basitlikte. Misalen; eve severek aldığım bu bardakların altına serdiğim bezle oluşan uyumu seyretmekte mutluluk. Dedim ya basit ama delilik var bu serde.”
.
“Mutluluk; New York’tan derlediğim buzdolabı magnetlerimi aldığımı unutup, valizlerimi boşalttığım bir günde onları görmem ve ilk kez görüyormuş gibi sevinmemde. Rockefeller Center’dan (hele ki o işçilerin pozu favorimdi ve onları bulduğum için çok sevinmiştim) Metropolitan Museum of Art’tan aldığım çeşit çeşit magnetleri selamlıyorum şimdi gördüğüm bu yerde ve anıyorum o zorlu ve çetin New York seferini her seferde.”
“Şükürler olsun, görmek istediğim bu şehirde, neredeyse doyunca gezmemi nasip eyleyene!”
.
“Mutluluk; kabası kısmen tamam ama detayları olmayan bu eve yavaştan yerleştiğim dönemde, çocuklarımdan kalan ufak tefek izleri görebilmekte. Ve bunca yer değiştirmeden ve seferilikten sonra, yaşanmışlık ibarelerini bulduğumda sevinmekte.”
.
“Mutluluk; enfes Peel Park’ı keşfetmekte. Ve bunca yakın, bunca güzel parkın yanına düşürülmekle kendimi çok şanslı ve çok sevilen hissetmekte. Bin, onbin, yüzbin, trilyon kez şükretmeyi istemek bu sebeple.”
.
“Mutluluk; Kerim’in pusetinde uyuduğu yağmurlu bir günde, keyifle gezinmek canım oğlum Selim’le. Ve çok sevdiği doğa keşfine çıkmak birlikte. Giyip de yağmurluğunu ve çizmelerini, keyfince su birikintilerinde zıplaması hem de. Ve böylesi bir günde görmek bu harikulade görüntüyü işte. Kadifemsi yaprakların yağmur damlalarını tutması ve bu sebeple yaprakların yağmurdan sonra, hatta günlerce simli gibi ışıldaması harika birşey bence!”
.
“Mutluluk; bu engin yeşilliklerde çocukları serbest bırakmak dilediğince. Ve onların ve bizlerin rahatlaması bu şekilde.”

“Ve gene ve gene ve gene sonsuz şükürler olsun; bana, bize dualarımın, hayallerimin çok ötesinde bir mizansen hazırlayan Rabbime! İstemeyi akıl dahi edemediğim ve bilmediğim binlerce güzellikle beni çevreleyene, kusurları görmezden gelmemi ve dahi onları sevmemi nasip ederek gördüklerimden keyif almamı nasip edene!”

“Şükürler olsun, bizi bizden daha çok düşünene ve bizim için hazırladığı harika mizansene!”

Hiç yorum yok: