Yaklaşık
bir haftadır gündemimiz Gamze Anne. İçimizde onun hüznü ile yürütüyoruz
gündelik hayatımızı. Eminim özellikle anne olan her kadın aynı ritimde
yaşıyor rutinini son günlerde. Yarı uyur gezer bir halde yemek yaparken,
ortalığı toplarken, çamaşırları asarken, uyumaya yeltenmişken, sabaha
gözlerini sağlıkla açarken Gamze’nin acısını hissediyor derinden. En çok
da çocuğuna bakarken, ona sarılırken. Misal ben, dışarıya çıkarken dahi
vicdan azabı çekecek kadar ileriye götürdüm işi. Ben rahatça
çıkabiliyorum, peki ya o, diyorum ve boğazım düğümleniyor. Çocuklarıma
kızacakken kıymetbilmezliğime bakıyor ve ürperiyorum. Kendimi çokça
yerine koyduğumdan sanırım bazen bitap düşüyorum. Hasılı, hüzünle,
ümitle, şükürle ve en çok da hayretle geçirdim bu haftayı.
Hayret ettim zira, Görkem’in -Bu kadar kişinin inancından, bir mucize çıkar-
yazısında dediği gibi; Kadınların gücü, inadı, tuttuğunu koparan
yapısı, anneliğin kuvvetiyle birleşince, sonucu asla tahmin edilemeyen
muazzam bir dayanışma doğdu, mutlulukla izledik, bir parçası olmaktan da
onur duyduk. Hayret ettim çünkü, normalde bundan birşey çıkmaz diye
içimden geçirdiklerimden basbayağı elle tutulur, somut neticeler çıktı.
Kadınların gücü ve aklı, zamanın getirisi sosyal medyanın katkısı ve
birlik olma hali ile çokça hissettim ki -hiç- değiliz, istersek pek çok
iyi şeye vesile olabiliriz. Gamze için tüm kanallardan akıllıca
yürütülen çabalar ve çalışmalar meyvesini verdi. Twitter’da çoğunluk
Nurturia annelerinin (ki organize olmakta muhteşemler, karınca gibi
sürekli çalışma halindeler) ve blog annelerinin katkısıyla Trend Topic
olan #gamzeicinbirtupkan
çok ses getirdi. Yalnız o değil, ünlülere dayanışma içinde gönderilen
tweetler, aynı anda ve topluca baskılamalar ve gönderimler, beri yandan
canhıraş biçimde televizyon kanallarını, radyoları, gazeteleri devreye
sokan anneler, yardım için başvuranlar, yardımları karşılamaya
çalışanlar, duyulduğu günden beri okunan hatimler, yasinler, salavatlar
sanki büyülü bir ağ oluşturdu ve olanlar oldu. Gamze Anne’nin attığı
çığlığı neredeyse duymayan kalmadı. Hemen hemen tüm ana haberlerde,
gazetelerde Gamze’nin durumu konuşuldu ve en önemlisi; bu yolla Gamze’nin durumunda olan, uygun ilik bekleyen binlerce insan için de umut ışığı doğdu.
Önceki gün Okan Bayülgen programında Gamze Sembol isim oldu bu konuda
dedi, ne mutlu. Dileyelim bu sembol isim mutlu sonla yavrusuna kavuşsun
da tastamam umut olsun. Umudun da adı olsun.
Buraya
kadar gelince, içimden dedim ki; vay be, kadın kadının cenneti. Çünkü en
çok bizler anlıyoruz birbirimizin halini. Derken, bu hararetli
zamanlarda, birden, yardım çığlıkları arasında garip sesler belirdi. Ah
şu kadının kadına ettiği… Bu işi kullananlardan ve kendilerine paye
verdirtmek isteyenlerden bahsedildi. Birden ortamın havası değişti, her
yer buz kesti. Ben dahil belki onlarca kişi üzerine alındı ve bir an
geri çekildi. Canhıraş çırpındığından emin olduğum, ki önceki sosyal
sorumluluk projelerini de bildiğim bir anne, acaba bana mı diyorlar
diyerek birden kesildi. Şükürler olsun bu durumun etkisi uzun sürmedi.
Derken
birileri Facebook üzerinden, ne sıfatla ve ne cüretle bilmem, geleni
gideni terbiye etmeye yeltenti. İyi dileklerini, dualarını gönderen kim
varsa, kafasına tokmakla vurmaya girişti. Ve belki bir masumun o an
tutacak iyi dileğinin, Gamze’ye ulaşacak pozitif enerjisinin ve makbul
duasının önünü kesti. Ben eminim Gamze böyle olsun istemezdi. Hem o
insanların kan vermeyeceklerinden nasıl bunca eminlerdi, (bir gece
yarısı kan vermek de olasıymış gibi) bu nasıl bir kendine güven,
karşındakini hor görme eğilimi ve densizliğiydi, bilemedim.
Bu durumda benim şahsi kanaatim;
*Bu iş
gönüllülük esasına dayanır. Evet birilerini harekete geçirmek adına
çalışma yürütmeliyiz, insani duygularımızı açığa çıkartmak adına
telkinde bulunmalıyız, yardımı ve çabayı hatırlatmalı, mümkün olan her
kapıyı -usulunce- zorlamalıyız, daha çok, daha çok yere ulaşmalı ve
elimizi çabuk tutmalıyız ama bunu yaparken insanların şevklerini
kırmamalıyız. İyilikle zorbalığı birbirine karıştırmamalı, insanlarda
gönül kırıklığına sebep olmamalıyız.
*Hafiyelik
yapmaktan vazgeçmeliyiz. Kim ne yapmış, kim kan vermiş, kim vermemiş
kurcalamak yerine enerjimizi elimizden geleni yapmaya harcamalıyız.
Vaktimiz az, işimiz çok! Sonuçta kimin ne yaptığını biz bilemeyiz, o
halde edep sınırlarından ayrılmadan, hafiyeliğe ve işgüzarlığa
soyunmadan ve insanları soğutmadan bu işi yürütmeliyiz. Kaldı ki
hastalığı olan biri bunu ifşa etmek istemeyebilir, kişinin özel bir
durumu olabilir, daha bilmediğimiz tonlarca sebep olabilir, -Biz herşey
ve herkes hakkında bilgi sahibi değiliz!-, ‘Zanlarımızdan emin olma
kibri’nden vazgeçmeli ve kişilik haklarına saygı göstermeliyiz.
*Birileri
popülistlik adına bu işi kullanabilir, birileri de canhıraş şekilde
çalışıp böyleymiş gibi gözükebilir, birileri de gözükmeyebilir. Bunun
doğrusunu biz bilemeyiz. Herkes yaptığı her yardımı ortaya sermek
zorunda da değil! Burada jandarma kesilmek olsa olsa maksadı aşmaya,
oluşan pozitif birlikteliği ve sinerjiyi bozmaya, ortalığı bulandırmaya
neden olabilir. Sonuçta, ya hayır söylemeli ya da susmalı her zamanki
gibi. Ama şimdi buna daha çok ihtiyaç var besbelli.
İnsanların
içindeki samimi yardım isteğini (ki bu her türden yardım olabilir),
şevkini kırmayın! Gönül kırıklığına da sebep olmayın! Sonuçta büyük
yahut küçük yapılan her bir yardım Gamze’ye yarayacaksa varsın
kullansınlar yahu! Ben buna aldırmıyorum, siz de aldırmayın!
Bulandırmayın
zihinleri, varsa yapacağınız birşey ona bakın! Olayın odağını
kaybettirecek girişimlerden uzak durun ve esasa odaklanın! Ve bir kadın
olarak diğerinin cehennemi olmak yerine, cenneti olmaya bakın!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder